Özgür Şehir

221 45 0
                                    

Dudian tanka yaklaştı ve baştan aşağı baktı. Dış boyası yıpranmıştı ve üstündeki makinalı tüfek yosun ve tozla kaplanmıştı. Tıpkı taş bir heykel gibi gözüküyordu.


"İçindekiler de çürüdü mü ki?" Dudian merak etmişti, tankın üstünde çıktı. Girişi kapayan tozu sildi ve içeri atladı.


Roar!


O düşerken arkasından bir kükreme yükseldi.


Ancak, Dudian çoktan kokuyu almıştı ve hançeri elinde hazır duruyordu. Hemen hançerini yeşil üniformalı genç askerin boynuna salladı. Ölümsüzün saçı kahverengiyken gözler yeşildi. Dış görünüşünden bir yabancı olduğu belliydi.


"Kıkıkııı..." Ölümsüz sonunda ölmüştü.


Dudian üniformasının üstünde silik bir ulusal bayrak gördü. Bayrak, Amerikan bir ülkenin bayrağına benziyordu. İçinde şüpheler olsa da bir süre sonra aklına özerk eyaletler geldi.


Felaket başladığında ilk düşen kapitalist Batı imparatorluklarıydı. Üstelik, büyü sayıda Batılı mülteci Asya'ya gelmişti. Tam olarak söylemek gerekirse Rusya'nın kuzey bölgelerine. En az onlarca milyon batılı Rusya'ya yasalar sayesinde girmişti. Bunun ilk nedeni Asya'daki en büyük toprak Rusya'daydı. Üstelik, kapladığı bölgeye göre popülasyonu çok azdı. Bu yüzden gereğinden fazla mülteci kabul edebilmişti.


İkinci nedeniyse Rusya'nın Sovyetler Birliğinden kalma bir sürü tüneli vardı, bunlar da sığınak olarak mükemmel bir seçimdi.


"Babam ben uyuduktan sonra soğuk depoyu özgür bir şehre mi getirdi?" diye düşündü Dudian. Büyük duvarın oluşumuyla ilgili aklında bir sürü fikir vardı, "Büyük duvarı yaratan özgür şehirler miydi? Ama böyle bir şeyi yaratacak kaynağı nereden buldular? Buralar eskiden hep çorak topraklardı..."


"Büyük duvarı yapsalar bile dışarıdaki şehirleri nasıl yaptılar? Mültecilerin taşınması bayağı zaman almış...."


Dudian duvarın yüksekliğini düşündü. Tepesini görmek resmen imkansızdı. Aklına başka bir fikir geldi, "Bu duvar... ...gerçekten de insanlar tarafından mı yapıldı?"


Düşündükçe daha da bir şey bilmediğini hissetti. Karnı birden guruldamaya başladı. Hemen ölümsüzün cesedini bir kenara tekmeledi ve tankın içine baktı.


Dudian tankın çoktan temizlendiğini görünce hayal kırıklığına uğradı. Son 300 yılda ne kadar hasar gördüğünü tek bir bakışta görebiliyordu.


Dudian tanktan çıkınca hisarda gizlice dolaşmaya başladı. Kokularından uyuyan ölümsüzlerden rahatça kaçınıyordu eğer birinin yanından geçmek zorunda kalırsa o zaman direkt olarak onları öldürüyordu.


"Ölümsüzlerin uyumasını hiç beklemezdim." Dudian'in kafası karışmıştı.


Bir süre sonra hisarın içine girdi. İçeride loş bir ışık vardı ama görüşünü hiç de etkilememişti.


Roar!


Köşeden bir ölümsüz fırladı.


hançerini yüzüne geçirip onu duvara sapladı.


Yüzlerce buz kristalini özümsedikten sonra fiziği bayağı bir gelişmişti, başlangıç seviyesindeki avcılardan bir farkı yoktu. Hatta koyu tenli kız ve diğer iki avcıyla baş başa gidebilmişti.


Ancak, kafa kafaya çarpışmaktan pek emin değildi çünkü diğer avcılar gibi tecrübeli değildi.


Lakin birkaç savaş görüp geçirdikten sonra hız, güç ve diğer şeyler arasındaki rekabetin değerini anlamıştı. Ne de olsa, hiç kimse elinde hançer olan birine çıplak elle saldıracak kadar aptal değildi.


Arazi, hava, duygu ve birçok faktör savaşı etkiliyordu. Üstelik, bu şeyler dövüşün dengini her an değiştirebiliyordu!


Dudian içeriyi dolaşıp silahların nerede olduğuna bakmaya devam etti.


Başka bir odanın kapısın açtı. İçerde uyuyan üç tane ölümsüz vardı. Sesi duyunca hafifçe başlarını kaldırdılar.


Dudian onlara saldırma şansı vermedi, hemen hançerini kaldırıp onlara yaklaştı ve birinin kafasına sapladı. İkincisi tam ağzını açıp kükreyecekti ki hançer kafasını uçurdu.


Ancak, üçüncü tamamen uyanmıştı, kükredi ve pençeleriyle saldırdı.


Dudian pençelerden kaçınmak için eğildi ve aynı zamanda çabucak hançerini sapladı.


Puff! Ölümsüzün vücudu titredi ve yere düştü.


Dudian yavaşça bir nefes aldı. Heyecandan elleri terlemişti.


Ölümsüzleri öldürdükten sonra odayı kontrol etti. Odanın, kumandanın odası olduğunu fark etti. Öldürdüğü ölümsüzlerin omuzlarında üç tane altın yıldız vardı. Muhtemelen generallerdi.


Gözü masadaki haritaya çarptı. Üstü tozla kaplı ve bazı yerleri kemirilmiş olsa da, Dudian az çok haritayı anlayabiliyordu. Asya'nın eski bir haritasıydı.


"Demek Rusya'nın içindeydi. Yani Asya'da." Dudian'in aklına aniden eskiden toplayıcılık yaptığı yerlerde de hisarların olabileceği geldi. Muhtemelen toplayıcılar haritaları beraberlerinde götürmüşlerdi. Yani bu dünyanın ne kadar büyük olduğunu bilen birileri olmalıydı.


"Elementler Tapınağı toplayıcıların bulduğu şeylere değer biçmekle görevli. Kutsal Kilise'yle bir bağları olmalı. Görünüşe göre büyük duvarı yöneten Kutsal Kilise. O zaman askeriyenin duvarla nasıl bir ilişkisi var..." Dudian bir süre düşündü, "Elementler Tapınağında bir sürü şey olmalı. Çoğu şeyde ustalaşmış olmalılar. Ama hiçbir şeyin haberini vermiyorlar. Bunun nedeni ne? Yoksa dinle çakışıyor diye mi?"


Neler döndüğünü anlayamadığı için kaşlarını çattı. Eski zamanlarda din hiçbir sorun olmadan devletlerle bir arada geçiniyordu.


Başını salladı, bu konu hakkında daha fazla kafa yormak istemedi. Hisardaki diğer yerlere bakmaya başladı.


Yarım saat sonra sonunda cephaneliği bulmuştu.


"Çok fazla..." Dudian yan yana dizilmiş silahlara, mayınlara, bombalara ve diğer şeylere baktı. Bu hisar resmen koca bir hazineydi!

DARK KİNGHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin