"Etraf kapkaranlık ama sanki gündüzmüş gibi görebiliyorum!"
Dudian hayal görüp görmediğini kontrol etmek için kendine tokat attı. Başını kaldırıp yukarı baktı ama hiçbir yerden ışık gelmiyordu. Asansör boşluğu hala karanlıktı.
Ancak, her şeyi apaçık bir şekilde görebiliyordu.
Dudian, bunun bir hayal olduğunu sanıp sürekli gözünü açıp kapıyordu ama bir anda göğsüne giren solucanı hatırladı. Onları düşünür düşünmez tüyleri diken diken oldu. Hemen göğsünü açtı. Bandaj hala göğsüne sarılı duruyordu. Üstü kıpkırmızıydı ama kan kurumuştu.
Dudian hafifçe yaraya dokundu ama hiç acı hissetmedi. Hemen bandajı çıkardı.
Bandajı çıkarınca göğsündeki yarayı gördü. Yara tamamen iyileşmişti, ardında sadece derin olmayan beyaz bir iz kalmıştı. Derisinin üstünde parmak kadar bir damar vardı.
Dudian'in yüzü değişti ve o şeye hafifçe dokundu.
"Demek solucanlar vücuduma girdi, ha? Ha?" Solucanları hatırlayınca panik yaptı.
O şeylerin vücuduna girmesini izin veren biri varsa o kesinlikle bir aptaldı.
Dudian'in aklına hançer geldi. Hançeri hemen eline aldı. Solucanların kanın içinde bir süre kaldığından şüpheleniyordu.
Hafifçe damarı deldi ve içinden koyu kırmızı kan aktı. Hançerle deler delmez beynine bir acı saplandı. Vücudu titredi, özellikle kalbinin sol tarafı çok acıyordu. Bu resmen gerçek bir "kalp krizi"ydi.
Eli titremeye başladı. Damarla oynamayı hemen bıraktı. Eğer devam etseydi ölecekmiş gibi hissetti!
Hançeri bırakınca acı da gitmişti. Bir kaç saniye içerisinde damarlar eski haline dönmüştü. İyileşme hızı gözle görülebiliyordu. Sadece ufak bir kan izi kalmıştı.
Çektiği acı damarın iyileşmesiyle yok olmuştu.
Dudian'in yüzü çirkinleşti, "Bu şeyler vücudumla mı birleşti? Ben az önce bir solucanla beraber mi oldum?"
Ne yazık ki daha fazla damarları delebilecek cesareti yoktu. Eğer harabelerin içinde ya da süper bilgisayardaki bilgilerin arasında, mikroskopla ilgili bir şey bulursa vücuduna ne olduğunu inceleyebileceğini düşündü. Ama şimdilik bu fikri bir kenara koymalıydı.
Bu his onu rahatsız ediyordu, ama yapabileceği bir şey yoktu. Ancak, hayatta kalması onun için büyük bir şanstı!
"Gözlerim karanlığı delip geçebiliyor. Muhtemelen, solucanlar sayesinde olması. Ama o şeyler solucan değildi. Virüs, bakteri veya solucandan daha ötede bir şeydi. Yeni bir mikroorganizmaydı. Diğer canlıların kanında yaşayan bir şey!"
Dudian bayıldıktan önce olanları dikkatlice düşünmeye başlayınca sakinleşmişti. Vücudunun içindeki solucan tabii ki yaratığın kanından gelmişti. Belki de onunla yaşıyordu ve yaratık ölünce... ...yeni bir vücut aramaya çıktı!
Bu da neden vücuduna girdikten sonra değişikliklere neden olduğunu açıklıyordu. Eğer başka bir virüs olsaydı şu anda bir ölümsüze dönüşmüş olurdu.
Üstelik yaratığın kanında bayağı bir solucan olmalıydı. Büyük ihtimalle bu solucanlar zamanla kendilerini korumak için evrimleşmişlerdi.
Yine de, bunun sadece onun bir tahmini olduğunu biliyordu. Gerekli ekipmanları olmadığı sürece neler olduğunu öğrenemezdi.
Dudian ayaklarına ve ellerine baktı. Hiç garip bir şey hissetmiyordu. Oradan çıkmak istiyordu. Zıplayıp taşa tutunmak istedi ama aniden bir tüy kadar hafif hissetti. Tek bir zıplamayla dışarı çıkmıştı.
Dudian şaşırmıştı, bir kez daha elleriyle ayaklarına baktı. Aklına bir şey geldi bu yüzden yarım metre uzunluğundaki taşın önünde çömeldi. Elleriyle taşı tuttu ve kaldırdı.
Taşı 3-4 metre kadar yükseğe kaldırmıştı!
Hem de tüm gücünü kullanmamıştı.
Üç dört metre boyunun yetiştiği yer değildi ama parmaklarının ucuyla durduğunda uzanabildiği bir mesafeydi. Bu resmen bir insanın sınırlarını aşmasıydı. Onlarca yıl boyunca çalışsa bile bir insanın böyle güçleri olamazdı.
"Tam da beklediğim gibi, hız, güç, her şey gelişmiş. Görüşüm çok keskin ve karanlıkta görebiliyorum. Ama en güçlü değişim burnumda..." Dudian yavaşça yere indi.
Burnuna gelen birçok kokuyu alabiliyordu.
Gözlerini kapatınca kokusunu aldığı şeyler aklında canlanmaya başladı. Tıpkı bir radar gibiydi. Nereden geldiğini ve mesafesini tespit edebiliyordu. Gözlerini kapatsa bile sadece kokuyla etrafındaki her şeyi hissedebiliyordu!
Dudian gözlerini açtı. İçi şaşkınlıkla doluydu. Koku alma duyusunu gelişmesi ona tanrısal bir güç vermişti. Tıpkı bir tazı gibi hissediyordu!
"Burnumdaki gelişme diğer şeylere göre tamamen başka bir seviyede. Yaratığın da çok keskin bir burnu vardı. Yoksa bu solucanlar ona yaratığın bazı özelliklerini mi vermişti?" Dudian şaşırmıştı ama aynı zamanda çok heyecanlıydı. Yeni koku alma duyusu ona resmen bir radar vermişti. Uzaklardaki ölümsüzlerin ve diğer canavarların kokusunu alabiliyordu!
Bu hayatını kurtarabilecek bir hediyeydi!
Dudian süper koku alma duyusunu kazanınca kendine güvenmeye başladı. Artık sıradan ölümsüzleri kolayca öldürebilecekti. Ve az önceki yaratık gibi şeylerden kokuları sayesinde kaçınabilecekti.
Dudian'in koku alması aşırı derecede keskindi. Bir çantanın içinden tatlı bir koku geliyordu. Yeri 26 metre uzaktaki taş yığının önüydü.
Yıkık duvarlardan tutunup binanın üstüne çıktı. Normalde burası ikinci kattı. Ama şimdi ofisteki her şey çökmüştü.
Vücudundaki yara iyileşmişti ama çok acıkmıştı. Çantasında kuru yiyecek ve su vardı, üstelik koyu mavi toplar da içindeydi.
Koyu mavi topları düşününce aklına bayılmadan önce birini elinde tuttuğu geldi. Uyandığında elinde bir şey hissetmemişti. Eğer yere düşmüş olsaydı kesin görürdü.
"O zaman nerede?" Dudian ellerine baktı. Sol eli hala yapış yapıştı. Az önce göğsündeki damarla uğraştığından fark etmemişti. Elinin içi sarımsı yapışkan bir şeyle kaplıydı. Çok kötü bir koku yayıyordu.
Eee topa ne oldu?
Ölümsüzler yandığında mavi topların da yandığını hatırladı. O zaman ateşi çıktığı için.... koyu mavi topta erimiş miydi?