Deli..

196 37 0
                                    

Zaman su gibi geçiyordu.


Dudian hapishaneye geleli bir yıl olmuştu.


Geçen bir yıl boyunca Dudian, gardiyanların ve mahkumların sohbetlerinden Dikenli Çiçek Hapishanesi hakkında bilgi toplamıştı. Emin olmadığı şeyleri de Yaralıya veya burada uzun zamandır kalanlara soruyordu.


Onlara "kaçmak" hakkında ne düşündüklerini sormuştu ama hepsi cevap vermekten kaçınmıştı. Aslında kaçmak istemeyen hiç kimse yoktu ama asıl sorun hiç kimsenin kaçamamasıydı!


Yeterli bilgi topladıktan sonra Dudian sorunlarıyla baş başa kalmıştı.


Öncelikle, ilk sorunu firarın zorluğuydu. Dikenli Çicek Hapishanesi bir gölün altındaydı. İşte bu yüzden tüm mahkumlar kaçmak konusunda umutlarını kaybetmişti.


Dudian gölün sularında canavarların gezindiğini biliyordu. Duvarı kırıp kaçmak intihardan başka bir şey değildi.


Üstelik, duvarlar suyun basıncına dayanabildiğine göre bayağı kalın olmalıydı. Yani duvardan geçmek imkansızdı.


Bu yüzden herkes ne kadar kararlı olursa olsun pes etmişti.


Dudian iyi bir plan düşenemediğinden umutsuzluğa kapılmıştı. Aradan birkaç gün geçmişti ve hala hücrenin içinde öylece oturuyordu. Hiçbir şey hissetmiyor ve hiç kimseye cevap vermiyordu. Aklı tamamen boşalmıştı ve hapishane hayatı acı verici olmaya başlamıştı.


Depresyondan çıkıp tekrar nasıl kaçacağını düşünmesi bayağı zamanını almıştı.


Bu sefer, her şeye sıfırdan başlayacaktı. Her türlü olasılığı düşünmek zorundaydı.


Planını iki parçaya ayırmıştı.


İçerisi ve dışarısı.


"Dışarısı" duvarı oymakla ilgiliydi. Kaldığı hücreden başlayıp dışarıya giden bir tünel yapacaktı ama kazacak aleti olmadığını biliyordu. Aletleri haftalık işten yürütse bile, o aletlerle firar etmenin kaç yıl süreceğini bilmiyordu.


Bu yüzden Dudian o yöntemden vazgeçmişti.


Gardiyanları kullanabilirdi.


Mesela saldırarak?


Gardiyanlar onları sürekli çalışmak için bir araya getirdiğine göre isyan çıkmasını önleyecek güçleri vardı. Bu yüzden bu da seçeneklerinin dışındaydı.


Gardiyanlara rüşvet verebilir miydi?


Aklına gelir gelmez bu fikirden vazgeçmişti.


Yeni yetmelerden birinin bunu yapmayı denediğini görmüştü. Sonuç ise gardiyanların onu sürükleyip ölene kadar işkence ettikten sonra, tekrar hücreye tıkmasıydı.


Buradan rüşvetin de bir seçenek olmadığı belli oluyordu. Gardiyanlar tabii ki de açgözlüydü ama mahkumlardan değerli şeylerine almak için daha iyi yolları vardı.


Dudian yapabileceği hiçbir şey olmadığını düşündü.


Hapishanede kaçılabilecek hiçbir yer yoktu!


"Bu hapishanede ölecek miyim?"


Aradan altı ay daha geçti.


Dudian delirmeye başlamıştı.


Etrafa küfürler savuruyor ve hücre arkadaşlarını ölümüne dövüyordu.


Gardiyanlar, geldiklerinde Dudian'in hücre arkadaşlarını neredeyse öldüğünü görünce öfkelenmişlerdi. İçlerinden biri arabadan copunu çıkardı ve hücrenin kapısını açıp Dudian'e saldırdı. Ancak, Dudian ona bu fırsatı vermeyip yumruk ve tekmelerle saldırdı.


Dudian kükredi ve diğer gardiyana da bir yumruk salladı.


Gücü inanılmazdı. İki gardiyanda yerde kalmıştı. Bunu görünce diğer mahkumlar şaşırmıştı. Hiç kimse omuzunda dikenli çubuklar varken böyle bir güç gösterebileceğini düşünmemişti.


Gardiyanlardan biri aradan sıvıştı ve kaçtı. Çok geçmeden beş gardiyanla beraber döndü Dudian'e saldırdı.


Dudian'in ağzını burnunu kırdılar ve dışarı sürüklediler.


Yarım saat sonra Dudian'in kanlı vücudunu sürükleyerek geri döndüler ve onu hücreye tıktılar.


Birkaç gün sonra Dudian'in yaraları iyileşti ve tekrar küfürler savurmaya başladı. Birazcık da olsa gücünü geri kazanan şişko da dayaktan payını almıştı. Yemek dağıtmaya gelen gardiyanlar ne olduğunu görünce hemen durdurmak için içeri girdi.


Dudian onlara karşı koydu, hatta el arabasını bile devirdi.


Gardiyanlar Dudian'i zaptedemeyeceklerini anlayınca hemen içlerinden birisi arkasını dönüp destek çağırmaya gitti.


Bu sefer de Dudian'i sürükleyerek götürdüler ve kanlı bir şekilde getirip tekrar hücreye tıktılar.


"Lanet olsun, ufaklık çıldırdı."





Gardiyanlar çok sinirliydi ama yapabilecekleri tek şey işkence etmekti. Mahkumları öldürmekten kaçınıyorlardı. Aslında, mahkumlara böyle davranmaları yasaktı. İşkence küçük bir şey olduğundan üstü örtülebilirdi. Ama bir mahkum ölürse üsttekiler bir açıklama bekleyecekti. Bu yüzden dışarıdan birisi içeriden birisini öldürmek isterse ne kadar verirlerse versinler kabul etmezlerdi.


Ayrıca, birçok mahkumun Dudian gibi zaman geçtikçe delirdiğini görmüşlerdi.


Tüm gününü bu karanlık hapishanenin içinde geçirmek insanları depresyona sokuyordu. Normalde delirmeleri üç veya beş yıl sürerdi. Hatta iradesi zayıf olanlar delirdikten sonra intihar bile ediyordu. Bu yüzden Dudian'in böyle davrandığını görmek şaşırtıcı değildi.


Üstelik, Dudian ne kadar güçlü olursa olsun daha yaşının küçük olduğunu biliyorlardı. O daha bir çocuktu. Bir yetişkin kadar güçlü bir iradesi olamazdı.


Gardiyanlar onu tek başına bir hücreye tıktılar ve verdikleri yemeği günlük bir ekmeğe düşürdüler.


Dudian'in vücudu gün geçtikçe zayıflıyordu. Bakıldığında yüzündeki kemikler bile gözüküyordu, yüzü tıpkı bir iskeletinki gibiydi.


Şansına, istediği kadar su veriyorlardı.


Su bolluğu yüzünden açlıktan ölen fazla kişi olmuyordu.


Dudian tek başına kalsa da yine deli gibi davranıyordu. Demir parmaklıklara yumruk atıyor ve zaman zaman yerdeki hasırı parçalıyordu. Günler geçtikçe biraz sakinleşmeye başladı ama yine de aradı sırada etrafa saldırıyor ve diğerlerine küfrediyordu.


Mahkumlar Dudian'in delirdiğini biliyordu bu yüzden küfürlerini fazla aldırmıyorlardı. Ama ona pişmanlıkla bakıyorlardı, Dudian'de kendi geleceklerini görüyorlardı.


Dudian biraz sakinleştikten sonra gardiyanlar onu haftalık işe tekrar verdi. Ne de olsa, hapishane onlar için bir tatil mekanı değildi.


Aradan 6 ay daha geçti, Dudian hapishaneye geleli 2 yıl olmuştu.


Ancak, Dudian'in deliliği giderek daha da ilerliyordu. Bazen kafasını parmaklıklara vuruyor ve kendi kendine konuşuyordu. Bazense verdikleri ekmeği gardiyanlara geri fırlatıp küfrediyordu.

DARK KİNGHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin