Ertesi sabah şafak vaktinde herkes uyanmış ve kalenin dışında hazırdı.
Kalenin dışında düzinelerce at vardı. Hepsi hastalığa ve radyasyona karşı yüksek dayanıklılığı olan Kara At türündendi.
"Hazır ol!" Peter bağırdı. Çoktan atın üstünde duruyordu ve ihtişamlı bir şövalye gibi poz vermişti.
Dudian bir siyah at seçti ve zıplayıp üstüne oturdu. Eğer bu 'Tanrı'nın Kutsaması'nı almadan önce olsaydı ata tırmanmak için bir merdiven kullanmak zorunda kalırdı.
"Gidelim!" diye bağırdı Peter, herkes atına bindiğinde. Bacaklarıyla atın karnına vurdu ve ilk hareket eden o oldu.
Dizginleri çeken Dudian arkasından takip etti.
Atlar büyük ve korkunç görünüşlü olsa da, doğal olarak uslu hayvanlardı ve kontrol etmeleri kolaydı.
Sokaklar sisle kaplıydı. Onlar hareket ederken atların nal sesleri duyuluyordu. Peter'ın önderliğinde Dudian ve diğerleri ticari bölgenin dışına doğru hızlandılar. İlerledikçe ufukta büyük duvarın belirsiz gölgesini gördüler. İlerledikleri yol arttıkça görüntü daha da açılıyordu. Büyük duvar sisin arkasında sürünen bir yaratık gibi gözüküyordu, insanları bunaltan bir his veriyordu.
Ticari bölgenin dışında yerleşim bölgesindeki gibi bomboş kocaman çorak bir arazi vardı. Tarım veya insanları yerleşmesi için uygun bir yer değildi.
Radyasyonlu bölgeden geçerken atlar huzursuzlaştı. Sanki bilinmeyen bir şey yüzünden heyecanlıydılar ve manyak gibi hızlı koşmaya başladılar. 10 dakikalık sürüş sonrası büyük duvarın sisli görünüşü giderek keskinleşmeye başladı. Gördükleri şey akıllarına ve kalplerine tamamen işlenmişti.
Çok uzun bir duvardı. Tepesini görmek neredeyse imkansızdı. Yaklaştıkça ne kadar uzun olduğunu anlamak o kadar zorlaşıyordu. Neredeyse bulutlara yetişecekti. Sanki insanlar tarafından değil de tanrılar tanrılar tarafından yapılmış bir şeymiş gibi bir izlenim veriyordu. Dudian duvardaki kalıpların arasındaki farkı göremiyordu, sanki dünyayı ikiye bölmek için oraya konulmuş bir kaya parçası gibiydi.
Büyük duvar!
Dudian dahil herkes duvara geldiklerinde şaşıp kalmışlardı. Büyük duvarın boyuna göre kendilerini karıncalar kadar küçük hissetmişlerdi.
"Aman Tanrım.... bu çok yüksek!" Mason yukarı baktı. Boynunu neredeyse 90 derece kıvırmıştı ama hala büyük duvarın tepesini göremiyordu.
Zach duvara baktı, "Büyük duvarı atalarımız mı yaptı?"
Herkes bu harika ve ihtişamlı yapı karşısında dona kalmıştı.
Dudian böyle bir kocaman duvarı yapmanın koskocaman bir proje olduğunu çok iyi biliyordu. Eski zamanlarda bile bunu yapmak çok zor olurdu. Yapmak için sayısızca kaynak, insan gücü ve zaman gerekirdi. Felaket aniden gelmişti bu yüzden böyle bir sığınak tasarlamak ve uygulamak için zaman yoktu. Nükleer bombalamadan sağ kurtulanların böyle inanılmaz mucizevi bir başyapıtı nasıl yaptıklarını hayal eemiyordu.
"Burası Silvian devlerinin tapınağı! Atalarımız ve tanrılar bir araya gelip burayı inşa etmişler." Peter'ın gözlerinde gurur vardı. Arkasını döndü ve yüzünde bir gülümsemeyle kalabalığa baktı, "Benimle gelin, küçük adamlar. 100 metre sonra istediğimiz yere varacağız. Hepiniz atlarınızdan inip onları bağlayın."
Peter ağır demir kapıyı açtı ve gıcırtılı bir ses yankılandı. Koca kapıyı tek başına hareket ettirdiğine göre Peter'ın kol gücü hayal edilemeyecek bir seviyedeydi. Kapının arkasında yeraltına inen bir merdiven vardı.
"İçeri girin," dedi Peter.
Birer birer, yeni başlayan toplayıcılar demir kapının altındaki tünele girdi.
Demir kapıyı arkalarından kapadığından en son giren Peter'dı. Herkes tek başına kalmış hissetmişti ve etraflarını saran karanlık yüzünden panik halindeydiler.
"Duvarın dışına gitmiyor muyuz?" Arkadaki kız ürkekçe sordu.
Peter gülümsedi ve dedi ki, "Neden bu kadar korkuyorsun? Görünüşe göre Tobu geçen üç yıl boyunca seni iyice eğitmemiş."
"O zaman yukardan gitmeyeceğiz. Yukarıdan geçen bir yol yok mu?" diye sordu Dudian.
"Tabii ki de hayır." Peter onları acele ettirdi, "Acele edin, herkes sizi bekliyor."
Dudian şaşırmıştı, "Diğerleride mi var?"
"Tabii ki de var, hepiniz toplayıcılar kampından mezun olsanız da bu sizin büyük duvarın dışına ilk çıkışınız. Karargah size ilk yolculuğunuzda eşlik etmesi için kıdemli bir takım ayarladı. Diğer ailelerin yetiştirdiği toplayıcılar. Temelleri sizin kadar iyi değil ama duvarın dışına çıktıklarından fazladan tecrübeleri var. Gözlerinizi açık tutun ve bu geziden öğrenebileceğiniz kadar çok öğrenin." dedi Peter.
Dudian bir an duraksadı ama birşey demedi.
Adım adım merdivenden aşağıya indiler. Ortalama yüz metre kadar aşağıya indikten sonra sonunda en dibe geldiler. Önlerinde geniş bir yeraltı yolu vardı. Yolun iki tarafında da etrafı aydınlatan gaz lambalarıyla duvarlarda bazı işlemeler vardı.
"Bu 'Hasat Tanrıçası'." Peter duvara işaret etti, güzel bir kadının resmi duvara işlenmişti, "Ona dua edin! Gezinizde size bol bol hasat diliyorum."
Herkes yerleşim bölgesinde Kutsal Kilisenin yaptığı farklı tanrıçaların heykellerini görmüştü. Onlar için farklı bir şey yoktu. Peter'ı takip edip onlarda Hasat Tanrıçasının önünde durdular, ellerini birleştirip dua etmek için eğildiler.
"Bu 'Av Tanrıçası'". Peter başka bir kahraman görünüşlü kadını işaret etti, "Avcılar her yolculuğa çıktıklarında, kolay bir av için tanrıçaya taparlar." dedi ve sonra en önden ileriye doğru gitti.
Duasını bitiren Dudian arkasından onu takip etti.
Geniş yol baya uzundu. 200 veya 300 metre uzunluğundaydı. Yolun sonunda onları yukarı çıkaracak bir merdiven vardı. Merdivenin sonuna vardıklarında Peter başka bir demir kapıyı açtı ve günışığını gördüler.
Dudian, Peter'ı dışarı takip etti. Ortalama 20 kişi oturmuş yada 10 metre ilerde durmuş bekliyordu.
"Sonunda Peter. Daha yavaş gelseydin keşke?" O sırada, hafif bir gülüş yankılandı. Siyah üniforma, siyah maske ve çift uçlu kılıç giyen, uzun boylu genç bir adam Dudian'in grubuna doğru geldi.
Peter güldü, "Neden bu kadar acelecisin? Daha erken!"
Genç adam gözleriyle grubu süzdü ve dedi ki, "Duydum ki yeni grupta kaliteli bir çekirdek varmış. Avcı olma umudu varmış diye söylediler?"
Peter elini kaldırdı ve Dudian'in omzuna vurdu, "İşte o bu adam. Ona iyi bakmalısın."
Genç adam, Dudian'e baktı ve güldü, "Sorun yok. Fazla zamanımız yok. Başlasak iyi olur. Döndüğümüzde bir içki için seni bulurum, unutma benden olacak!"
"Ödeyen hep ben oluyorum zaten!" Peter yüksek sesle güldü ve Dudian'le diğerlerine baktı, "Şans sizinle olsun. Yasak hareketleri sakın unutmayın. Takımdan ayrılmayın. Umarım on gün sonra hepinizin güvenli bir şekilde geri döndüğünüzü görürüm!" Sonra arkasını döndü ve yeraltı yolundan gitti.
Dudian arkasına baktı ve giderek yükselen koskocaman bir duvar gördü. Yolun yeraltında olmasını beklememişti.