Dudian ve diğerleri doktorlar gittikten sonra dinlenmeye başladılar. Ne de olsa, son on gün boyunca düzgün bir uyku çekmemişlerdi. O anda hepsi, kafesin içinde rahat rahat uyuyordu hatta kafes horlama sesleriyle doluydu.
Dudian hemen uyumadı. Yavaşça göğsündeki büyü damgalarını okşuyordu. Dokunuşlarını hissedebiliyordu. Ama bu hissin büyü damgasından mı yoksa dokunduğu için beyne giden sinyallerden mi geldiğini bilmiyordu. Donmuş damarlar gibi gözüken büyü damgalarına dokununca içini soğuk bir his kapladı.
Kalp atışı hızlanmaya başladı.
"Bu büyü damgaları... yok olursa, benim hayatım da tehlikeye girer. Hatta ölebilirim." diye düşündü Dudian. Hayatının bir büyü damgasına bağlı olacağını asla düşünmezdi. "Lanet olsun! Hayatımı solucanlarla paylaşıyorum..."
Yatakta yatıyordu, ama uyumamıştı. Aniden gözüne masanın üzerinde duran "Işık Kitabı" takıldı. Eline aldı ve yavaşça açtı. Gözlerini kıstı, "Işık hakikattır mı?"
"Işık sayesinde bitkiler büyür."
"Işık sayesinde 'görebiliyoruz'."
"Işık insanlara hayat verir. Işığın ve yaşamın yaratıcısı, Işık Tanrısı, Babamız, bizleri koruyacak... ..."
Baştaki birkaç belit yasanın ilkeleriydi. Üstelik her paragrafta birkaç kez "ışık" kelimesi geçiyordu. Bunlar herkesin bildiği doğal olaylardan bahsediyordu. Herkes bunları gurur kaynağı olarak aldığından hiç kimse karşı çıkmaya cüret edemiyordu! Işığın yaşamdaki rolü o kadar büyüktü ki, Dudian bu kitabın yeterli olmadığını hissetti.
Işığın rolü...
Eğer ışık yoksa, dünyada hiçbir yaşam olmazdı!
Kitapta böyle bir sürü örnek vardı.
Ancak, Dudian bilim, yaşam ve yaradılış hakkındaki anlayışı diğerlerinden daha iyiydi bu yüzden gidip "Yaşamın Tanrısı" gibi bir şeye inanmayacaktı. Tabii ki, ışığın rolü göz ardı edilemezdi... ama... Kutsal Kilise'nin amacı neydi?
Dudian kitabın sayfalarını çevirmeye başladı. Sonunda insanları nasıl imana getirdiklerini anlamıştı.
Yaptıkları tek şey herkesin bildiği birkaç doğal olay etrafına "öğretilerini" koymaktı. İnsanlar birçok şey hakkında cahildi bu yüzden bu şeyleri sosyal değer olarak görüp inanıyorlardı.
Eğer okuyan kişinin güçlü bir kişiliği yoksa, o zaman kafaları karışırdı ve bu yüzden "Kutsal Kilisenin" dediklerini bir koyun gibi takip etmeye başlardı.
Birisi dindar olursa o zaman onlar için tek gerçek Kutsal Kilise oluyordu.
"Yazanların hiçbir bilimsel açıklaması yok. Hepsi görünüş için. Tıpkı babamın bana söylediği gibi. Eskilerin zekası vardı ama aletleri yoktu. Sonuçları biliyorlardı ama nedenini bilmiyorlardı. Aynı şey burada oluyor." Dudian kendi kendine mırıldanıyordu, "Eğer doğru araçları olursa o zaman birçok şeyin nedenini öğrenebilirler..."
"Babam sıklıkla, dinin ileriye sürdüğü şeylerin hep bilim ve teknolojinin geriliği yüzünden olduğunu söylerdi. Bilimin açıklayamadığı yerde inanç tahminlerine başladı."
Dudian babasının sözlerine ikna olmuştu. Üstelik bir simyager yolundan yürümeye kararlıydı.
...
...
Üç günlük "arınma" süreci bitmişti.
İki doktor da her gün gelip onların durumunu kontrol etmişti. Aslında, enfekte olmuş birinde bazı belirtiler ortaya çıkması gerekirdi ama bazen yarasını saklayan veya son ana kadar dayanan inatçı kişiler oluyordu. Ancak, üçüncü günde elinde sonunda bu ortaya çıkıyordu. Bunun gibi şeyler daha önce olmuştu.
Dudian'in yeni kıyafetleri boyuna göreydi, ona tam uymuştu. Zindanın kapısı açıldı ve dışarı çıktılar.
"Lütfen, lütfen." Kiliseden bir muhafız onlara yolu gösterdi.
Dudian ve diğerleri onları içeri götüren Işık Şövalyesini bu sefer görememişti. Tam kapıdan çıkacaklardı ki, Dudian birinin onu çağırdığını duydu, "Bay Dean. Bay Dean burada mı?"
Dudian şaşırmış gözüküyordu. Siyah şapkalı orta yaşlı bir centilmen elinde bastonuyla yürürken ona sesleniyordu.
En önde giden Soctt gülümsedi ve dedi ki, "Dudian burada."
Orta yaşlı centilmen şaşırmıştı çünkü özellikle bir çocuk için buraya ulak olarak gönderilmeyi beklememişti. Ama işini aksatmadı ve yavaşça öne çıktı. Göğsünden bir zarf çıkardı, "Bay Dean, bu mektup sizin için."
Dudian damgaya ve üstündeki adrese baktı. Mellon Vakfı, Toplayıcı Karargahı. Doktorların büyü damgalarını karargaha rapor ettiğini anladı.
Başını öne eğdi ve teşekkür etti. Zarfı açtı, "Karargaha gel ve üst ofiste ben bul... üst ofis?"
Dudian doğal olarak 'üst'ün ne anlama geldiğini anlamıştı. Onlar toplayıcıların en yüksek gizlilikteki olaylarıyla ilgileniyorlardı.
"Seni bir avcı adayı olarak göstermek için, bu arada karargah gerçekten de hızlı çalışıyormuş." Scott gülümsedi, "Tebrikler! Belki bir dahaki sefere duvarın dışında karşılaşırız."
Yanında duran Mia şaşkına dönmüştü, hemen dedi ki, "Ne, ne? Avcı? Dean?"
Scott güldü, "Sen bilmiyorsun ama Dean'in üstünde büyü damgaları var. O bir avcı olacak."
Mia Dudian'e bakakaldı.
Dudian gülümsedi ve Scott'a dedi ki, "Bugüne kadar yaptıklarınız için hepinize teşekkür ederim."
"Asıl biz teşekkür ederiz." dedi ve gülümsedi Scott. Dudian'de iyi bir izlenim bıraktığını bildiğinden mutluydu, "Ben Mia'yla gideceğim. Birkaç gün sonra karargah topladıklarımızın değerini biçer. Zamanı gelince gidip toplanın."
Dudian şaşırmıştı. Eşyaların değerleri daha biçilmemiş miydi? Ama düşününce topladıkları şeyler modern eşyalardı. Ne işe yaradıklarını duvarın içindekiler bilmiyordu. Değerlerini biçmek bayağı bir zaman alıyor olmalıydı.
Scott ve Mia gittiğinde Mason ve diğer ikisi de Dudian'le vedalaştılar. Beraber konsorsiyumun gönderdiği arabaya bindiler.
Diğer üç konsorsiyum toplayıcısı ve yeni çocuk da gitmeden önce bir süre Dudian'le konuştu.
Dudian zarfı cebine koydu ve ona özel bir arabanın içinde karargaha doğru yola çıktı.