"Aslında tamamlanmış bir araştırma sunmasan bile, iş görür olduğunu kanıtlarsan sınavı geçer ve puan alabilirsin. En azından bir sertifika almana yeter. Ne de olsa, simyager çıraklarının sınırlı bilgisi var. Yeni bir teori ortaya koymaları çok zor. Yenilikçi veya ratacı bir fikir sunduğun sürece puanları kapabilirsin." diye açıkladı Bülbül.
Dudian başını salladı ve onun dediklerini dinlemeye başladı. Görünüşe göre sistemi çırakların ne kadar öğrenebildiğini hesaba katmıyordu. Karanlık Kilise işlerini gölgelerde yürütüyordu. Bu yüzden de Kutsal Kilise'den daha çok kaynak harcıyorlardı. Ancak ve ancak sınırlamaları düşürerek kendi taraflarına mürit çekebilirlerdi.
Gül Dudian'e baktı, "Ancak, formülün doğruluğu ve tam olması zorunlu. Ne de olsa söylemesi kolay ama yapması zor."
"Doğru." dedi Altın.
Dudian bir süre düşündü ve Bülbül'e dedi ki, "Aslında aklımda bir fikir vardı, belki bu fırsatı kullanıp Karanlık Kilise'ye formülü sunabilirim."
"Oh?" Bülbül biraz şaşırmıştı. Yüzünde bir gülümsemeyle dedi ki, "Görünüşe göre geçen yıllar boyunca hiç de pes etmemişsin. Umarım başarılı olursun!"
Gül ve Altın bir şey demek istedi ama kendilerini geri tuttular. Ne de olsa, onu sorgularlarsa bu Bülbül'e kabalık olurdu.
Hepsi meydandan geçip salona doğru gittiler.
Salonun önünde iki tane görkemli heykel vardı. Kutsal Kilise'nin önünde duran heykellere benziyorlardı. Heykellerin biri erkek biri de kadındı ve ikisi de dört kanatlı melekti. Yüzleri çok güzeldi ve elleri sanki dua ediyor gibi açıktı. Sanki Tanrı'ya dua ediyormuşçasına gökyüzüne bakıyorlardı. Kutsal Kilise'deki heykellerdeki tek fark şeytansı gözükmeleriydi. Heykeller simsiyahtı. Üstelik etrafları zincirlerle kaplıydı.
Dudian, Rosyard'ın notlarından bu heykellerin Karanlık Kilise'nin Araf Meleklerini temsil ettiğini hatırladı.
Dudian ve diğerleri yavaşça iki meleğin arasındaki merdivenlerden çıktı.
Salon çok genişti. Sol tarafta büyük bir işaret vardı. Dudian işaretin olduğu yere bakınca duvarda iksir malzemelerinin isimleri ve simya gruplarına alım yapan ilanları gördü.
Bülbül durdu ve dönüp Dudian'e baktı, "Sen çıraksın bu yüzden araştırmanı kendin sunamazsın. Ya ustanın ya da resmi bir simyagerin yardımına ihtiyacın var."
Dudian, yanındaki simyagerlerin kendi ustaları olduğunu biliyordu. Çoğu ustalarının yanında eğitim alıyor, öğreniyor ve resmi bir simyager olana kadar deneyler yapıyordu.
"Bana yardım eder misin?" Dudian Bülbül'e baktı.
Bülbül gülümsedi, "Bana güvenebilecek misin?"
"Sonuçta eski arkadaşız. Güvenin lafı bile olmaz." Dudian, o sıradan biri olsaydı asla güvenmezdi. Ama simyagerler başkalarının araştırmalarından faydalanmazdı. Ustalar bile kendi öğrencilerine böyle bir şey yapmazdı. Ne de olsa bir gün elbet açığa çıkardı.
Bülbül gülümsedi, "Tamam o zaman, ver bakalım." Siyah cübbesinden narin ve beyaz elini çıkarıp Dudian'e doğru uzattı.
Dudian bu küçük ellerin soylu bir aileden gelen, pohpohlanmış bir kıza ait olduğunu biliyordu. Ellerinde en ufak bir nasır bile yoktu.
"Yanında kalem ve kağıt var mı?" diye sordu Dudian.
Bülbül, Gül ve Altın şaşırmıştı. Bülbül elini çekti ve dedi ki, "Şimdi mi yazacaksın?"
Dudian hafiften öksürdü, "Hepsi aklımda. Merak etme fazla uzun sürmez."
"Emin misin?" Bülbül şüpheyle Dudian'e baktı. Hiç kimsenin hazırlıksız bir şekilde araştırmasını sunmaya geldiğini görmemişti. Herkes onun gibi araştırmasını yazar, gözden geçirir ve birkaç kez hata olmadığını doğruladıktan sonra araştırmasını sunardı.
Gül şüpheyle dedi ki, "Gerçekten de araştırmanı sunmaya hazır mısın? Sırf buraya girdin diye yapmıyorsun, değil mi?"
Bülbül Dudian'e baktı, "Bu kadar kısa sürede yazabilir misin?"
Dudian başını salladı.
"Tamam." dedi Bülbül, "Biz önden gidip kendi araştırmalarımızı sunacağız sen de o arada kendininkini yaz.
Gül ve Altın sessizce duruyordu. Onlara bir zararı olmadığından ses çıkarmamışlardı.
Dudian ve diğerleri köşedeki sıraya girdi. Yanlarında bir sürü iksir ve simya malzemesi vardı. Önlerinde kapıdan biri çıkar çıkmaz yeni biri giriyordu. Görünüşe göre içeride bir sınav vardı.
"Bülbül, şuradaki 'zirkon'u gördün mü? Vay anasını be!" Altın yan taraftaki madenleri görünce şaşkına dönmüştü.
Bülbül işaret ettiği yere baktı, "Gerçekten de pahalı. Alabilsem bile benim atölyem bunu eritemez."
Dudian zirkon dedikleri nadir metale baktı. Neredeyse bir yumruk kadar büyük ve gümüşümsü bir renkteydi. 12 altın sikkeye satılıyordu. Neredeyse bir ailenin yıllık geliri kadardı.
"Zirkonyum..." Dudian'in gözleri parladı. Bu maden aşınmaya karşı bayağı dirençliydi. Eğer bu şeyi zırhına ekleyebilirse, asit fırlatan bir canavarla karşılaşırsa bir iki saldırısına karşı koyabilirdi.
Aniden, Rose eliyle sıradaki yakışıklı ve uzun birini işaret etti. Adamın cübbesi diğerlerinden farklıydı. Çok kaliteli bir kumaştandı. Cübbe altın işlemelerle süslenmişti. Kalabalığın arasında çok göze çarpıyordu.
Bülbül, Gül'ün işaret ettiği yöne baktı. Korku dolu bir sesle dedi ki, "O adam yasaklı aileden bir simyager mi?"