Koridordan çıktıktan sonra Dudian Peter'ın flüt gibi bir boruyla ses çıkardığını gördü. Ardından kara bir kuzgun geldi, Peter kalemiyle bir mektup yazdı ve kuzgunun ayağına takıp gönderdi.
"Büyük duvar çok geniş olduğundan konsorsiyumlar haberleşmek için kuzgunlar yetiştiriyor. Eğer acil bir haber yollamak istersen buraya gelip onları kullanabilirsin." diye açıkladı Peter, yüzünde bir gülümsemeyle.
"Radyasyondan korkmuyorlar mı?" diye sordu Dudian.
"Bu kuzgunlar hem akıllı hem de radyasyona karşı dirençli. Ava çıkıldığında da kullanılabilirler." Peter güldü.
Dudian kuzgunların artık mutasyona uğrayıp radyasyona karşı direnç kazandığını anlamıştı.
Peter Dudian'e eşlik etti. Dudian'in arkasındaki büyük çantayı görünce dedi ki, "Avcı olsan bile çeşitli şeyler toplamayı unutmamışsın. Ama yaratıkları öldürmek kadar karlı olmasa gerek?"
Dudian, Peter'ın gereksiz şeyler yüzünden oyalanacaklarından endişelendiğini biliyordu, "Bunların hepsi yaratık parçaları."
"Ah?" Peter şaşırmıştı, "Yaratıklardan mı? Hepsi mi? Yoksa... Sen kendi başına avlanmaya mı gittin?"
"Sayılır." diye cevap verdi Dudian.
Peter kabaca konuştuğunu fark edince hemen kendini toparladı, "Ben düşündüm ki... Senin bu kadar kısa sürece ava gideceğini beklemezdim. Tek başını yaratıkların icabına bakabiliyorsun. Düşününce, şimdiden bir avcının gücüne sahipsin, tek eksik olan şey beceri ve tecrübe. Gee! Şu çantaya bak! En az bir düzine altın ediyor, değil mi?"
Peter biraz kıskanmıştı.
Dudian, Peter'ın onun sadece 'kemik sıçanı' ve diğer küçük yaratıkları avladığını düşündüğünü anlamıştı. Öyle yaratıklar pek değerli değildi. Eğer gerçekten de çantadakiler 'kemik sıçanı' gibi canavarlardan olsaydı o zaman en az bir düzine altın tutardı. Ancak, çantanın içine 700 altın eden 700 tane buz kristali vardı. Lakin, ortaya çıkmamak için Linda'dan aldığı şeyleri getirmemişti.
Ne de olsa, Glenn ona 4000 altın verecekti. Artık zengin biri sayılabilirdi. Başlangıç seviyesindeki avcıların çoğunda bu kadar para yoktu.
Demir bir araba geldi. Tıpkı demirden yapılmış kara bir kafese benziyordu. Arabanın önünde iki Işık Şövalyesi vardı. Ama rozetlerine bakınca beyaz alevler gördü, yani daha şövalye çırağıydılar.
"Gidelim." dedi Peter, Dudian'e.
Dudian başını salladı ve arabaya bindi.
Araba iki saatlik yolculuk sonrası durdu. Dudian perdeyi kaldırdı ama daha önceki kaleye gelmediklerini fark etti, burası daha çok çorak ve boş bir kasabaya benziyordu. Her yer yapraklarla kaplıydı ve tüm dükkanlar kapalıydı.
"Burası neresi?" diye sordu Dudian, arabaya eşlik eden şövalye çırağına.
Şövalye çırağı buz gibi bir bakışla ona baktı ve umursamaz şekilde dedi ki, "Seni ilgilendirmiyor!"
Dudian böyle bir tavrı beklememişti. Çırağın yüzü tiksintiyle doluydu. Dudian kaşlarını çattı ama o kadar da umursamıyordu bu yüzden perdeyi geri kapattı. Görünüşe göre gittikleri yer önceki kaleyle aynı yer değildi.
Bir süre sonra araba durdu.
Çıraklardan biri geldi ve Dudian'e kelepçe uzattı, "Prosedürün bir parçası, lütfen zorluk çıkarma!"
Dudian şaşırmıştı, "Neden bana bir mahkum gibi davranıyorlar?" Ancak üniformalarındaki beyaz alev yüzünden kendini tuttu. Eğer aşırı tepki verseydi o zaman onun enfekte olduğunu düşünebilirlerdi. Ellerini uzattı ve kelepçeletti.
Ardından, çırak cebinden bir anahtar çıkarttı ve arabanın kilidini açtı, "Önüme geç!"
Dudian somurtarak dedi ki, "Çantam ne olacak?"
"Merak etmene gerek yok." diye cevap verdi şövalye çırağı, umursamaz bir şekilde.
Dudian daha fazla bir şey demedi ve önden yürümeye başladı. Tıpkı bir mahkummuş gibi hissetti, muhafızlar ona yolda eşlik ediyordu.
Salona girdiklerinde içeride kadın bir ışık şövalyesi gördü. Dudian'i görünce burnunu tuttu ve elini salladı, "Banyo! Çabuk onu banyoya götürün ve temizletin!"
"Emredersiniz." Şövalye çırağı aceleyle cevap verdi.
Dudian büyük bir hamama götürüldü. Kişisel duş kabinleri yoktu. Çok kızgındı çünkü kendini yıkarken bile onu izleyeceklerdi, hatta kelepçeleri bile çözmemişlerdi.
Aşağılanmış hissetse de kendini tuttu. Banyodan sonra hizmetçilerin daha önceden hazırladığı yeni kıyafet takımını ona verdiler.
Ardından başka bir salona götürüldü. Salonun içinde sıraya dizilmiş kafesler vardı. Ama önceden gördüklerinden tamamen farklıydı. Kafes çelik dökümdü ve çubukları bir şişman birinin bacağı kadar kalındı. Kıdemli avcılar bile kafesten kaçamayabilirdi.
"İçeri gir ve bekle. Birisi gelip seni inceleyecek." dedi çırak ve gitti.
Dudian cevap vermedi ama sessizce kafese girdi.
Diğer tüm kafesler boştu. Yatağın yanında her zamanki gibi yine bir Işığın Kitabı vardı.
Bu sefer okumadı onun yerine duvara yaslandı. Okçuluk eğitimi ve simya planları hakkında düşünüyordu.
Göz açıp kapayıncaya kadar birkaç gün geçmişti.
Her gün birkaç doktor gelip vücudunu muayene ediyordu. Muayene şekilleri geçen seferkinden farklıydı. Hem vücudunun radyasyon değerleri hem de kanıyla büyü damgaları kontrol edilmişti.
Kanı kontrol etmenin yolu çok kolaydı. Bir kaseye su doldurup Dudian'in birkaç damla kanını damlatmışlardı. Ardından birkaç damla da sıradan birinin kanını ekleyip Dudian'in kanının diğer kanı yutup yutmadığına bakmışlardı.
Eğer yutsaydı bu Dudian'in vücudunun enfekte olduğu anlamına gelirdi ve hemen birisi onu öldürmek için yollanırdı.
Linda gibi kanını kontrol edebilen kişiler olsa da kan bir kez dışarı çıktı mı yetenekleri bir işe yaramıyordu. Bu yüzden kan kontrol etme testi en bilimsel ve doğru yöntemdi.
İlk test sürecinde Dudian içerde yedi gün kalması gerektiğini öğrenmişti. Virüs, toplayıcıların vücudunda üç gün içinde etki gösteriyordu ama başlangıç seviyesindeki avcılarda bu neredeyse bir hafta sürüyordu. Gümüş seviye bir avcı yarım ay, kıdemli bir avcı bir ay kalmak zorundaydı.
İşte tam da bu yüzden kıdemli avcılar yılda sadece bir veya iki kez göreve çıkıyordu.