ileri Marş !

190 34 0
                                    

Dudian hafiften şaşırdı.


Taş geriye düşer düşmez önüne iki sivri diş çıktı. Dişler bir saniye bile beklemeden Dudian'e doğru fırladı.


O anda, Dudian az önce bıçağını sapladığı şeyin bir taş yaratığı olduğunu anlamıştı. Elini kaldırdı ve canavarın başı diye düşündüğü yere yumruk attı.


Bang! Sol eliyle canavara bir yumruk yapıştırdı. Canavar saldırıdan etkilenmiş gibiydi, aceleyle geriye doğru çekildi.


Ancak, sanki sinirlenmiş gibi Dudian'e doğru saldırmaya başladı.


Dudian çabucak elindeki bıçağı tuttu ve sapladı.


Bıçak derisine geldiğinden hiçbir zarar vermemişti. Bıçağı yürüteli daha bir hafta olsa da çoktan körelmişti. Şu anda normal birinin bile cildini kesemezdi.


Canavar başını sallayıp Dudian'in sol kolunu ısırdı. Lakin Dudian hiçbir şey hissetmemişti.


Hemen sağ elini kaldırıp yumrukladı.

Canavar küçük bir timsaha benziyordu. Küçücük pençeleri, dümdüz vücudu ve çok sert derisi vardı. Lakin o anda Dudian'in kolunu öyle bir ısırmıştı ki, dişleri her saniye daha da derine gömülüyordu.


Dudian sağ eliyle kafasını tuttu. Parmaklarının yumuşak bir şeye denk geldiğini hissedince hemen bastırdı.


Görünüşe göre orası zayıf noktasıydı. Dudian'in kolunu bıraktı ve aceleyle geri çekildi.


Dudian hızlıca canavarın küçük pençelerini tuttu ve onu çekti. Dudian canavarın üstüne çıktı canavar altta kaldığından ısırabilecek bir pozisyonda değildi.


Canavar kalkmaya çalışıyordu ama Dudian'e karşı koyacak kadar gücü yoktu.


Dudian az önceki yumuşak noktayı tekrar buldu ve sol eliyle orayı parçalamaya başladı.


Canavar acıdan debeleniyordu ama Dudian'in sol eli hiçbir şey hissetmediğinden bir etki etmemişti.


Canavar aniden kaskatı kesildi ve hareket etmeyi bıraktı.


Dudian yavaşça bir buçuk metre uzunluğundaki yaratığın vücudunu inceledi. Vücudu taşa benziyordu. Canavarda resmen hiç vücut ısısı yoktu.


"Tıpkı... taş yaratığına benziyor!" Dudian canavarı incelerken aklına canavar atlası geldi.


Glenn'le avladıklar siyah weaver gibi toprağın içinde gezinebiliyordu. Üstelik yeraltında gidemeyeceği yer yoktu. Siyah weaver nefes almak için dışarı çıkıyordu ama bu yaratık istediği kadar yerin altında kalabiliyordu. Bu yüzden de yerin altındaki yetenekleri siyah weaverdan daha iyiydi.


"Büyük duvarın altından geçebilen nadir yaratıklardan biri ama seviyesi çok düşük. Dövüş gücü sıradan bir ölümsüzle aynı. Ancak, doğuştan gelen yetenekleri sayesinde 20. veya 30. seviye canavarlar bile bunu öldürmekte zorlanabilir."


Dudian canavarın ne olduğunu biliyordu. Zayıf noktasını bulabildiği için şanslı olduğunu düşünüyordu.


Dudian canavarın üstünde otururken elindeki kırık bıçağa baktı. Ancak, aklına canavarın pençeleri gelince gözleri parladı. Pençelerinin üstündeki keskin tırnakları gördü. Tırnakları eğik, sert ve inceydi, tam da yeri kazmak için yapılmışlardı.


Aklına bir fikir gelmişti.


İki gün sonra.


Dudian yeraltı tüneline bir kez daha geldi. Yaratığın cesedi yavaş yavaş çürümeye başlamıştı. Dudian pençelerini söktü ve derisi yüzdü. Yere bir çukur kazdı ve koku etrafa yayılmasın diye cesedi gömdü.


Cesedi gömdükten sonra yaratığın pençeleriyle kazmaya başladı.


"Tıpkı bir kepçe gibi." Dudian kazma hızının önceden kullandığı bıçağa kıyasla on kat arttığını görünce şaşırmıştı.


Birkaç gün sonra Dudian başka bir taş yaratığıyla daha karşılaştı. Öncekine göre vücudu daha küçüktü. Zorlu bir dövüş sonrası bunu da öldürebilmişti.


"Kara kış mevsimi kapıda. Bu yüzden de yaratıklar sıcak olduğundan daha derinlere iniyorlar. Eğer böyle devam edersem başka yaratıklarla karşılaşır mıyım karşılaşmaz mıyım bilmiyorum." Dudian endişelenmişti. Yaratığın pençeleri çok sağlamdı. Bu sayede tüneli daha hızlı kazabiliyordu. Ancak, sürekli böyle yaratıklarla karşılaşırsa başına sorun açabilirdi. Üstelik, bu yaratıkların bir de kralı vardı, onla karşılaşırsa ne yapacaktı.


Tek şansı kara kışın geçmesi için 1 ay beklemekti.


Göz açıp kapayıncaya kadar 1 ay geçti.


İki gardiyan ekmek dağıtmak için arabaya iterek koridorda ilerliyorlardı. Mahkumlar onlara atılan ekmekleri alıyor ve sanki birer hazineymiş gibi yavaşça yiyordu.


Sondaki hücreye geldiklerinde arabadan son ekmeği aldılar ve hücreye attılar. Gardiyanlardan biri hücreye baktı ve dün attıkları ekmeklerinde hala ellenilmediğini gördü. Kaşlarını çattı, "Açlıktan öleceksin."


Böyle bir durumla ilk defa karşılaşmıyorlardı. Neredeyse bir yıl önce Dudian'e ekmek vermeye geldiklerinde o yine ekmeğini almamıştı. Başta deli mahkumun intihar ettiğini ya da başına bir şey geldiğini düşünmüşlerdi. Ancak, kapıyı açınca çocuk deli dana gibi onlara koşmuş ve yumruklayıp küfür etmeye başlamıştı.


O kadar çok olmuştu ki, artık alışmışlardı. Bazen Dudian bir iki gün yemek yemezdi ama eninde sonunda gidip ekmekleri alırdı.


Gardiyanlar arabayı döndürdü ve sohbet ederek gittiler.


Ertesi gün. Öğlen.


Gardiyanlar bugün neşeliydi çünkü bugün bir oyun daha oynayacaklardı. Her zamanki gibi ödül fazladan bir ekmekti.


Arabayı iterek koridora girdiler. Arabada iki ekmek kaldığında son hücreye kadar gelmişlerdi. Tam ekmeklerden birini hücreye atacaktı ki, yerde üç parça ekmek olduğunu fark etti.

DARK KİNGHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin