7x38 Zero!

6K 558 61
                                    

Adıyla anılan Charley bir kaşını kaldırdı ve aşağılayıcı bir şekilde Indria'ya bakarak, "Sen kim oluyorsun da bana adımla sesleniyorsun?" bir elini oturduğu koltuğun kenarına sertçe vurdu. Indria soğuk bir yüz ifadesi ile,"Bu dünyada canını en fazla yakacak kişi" bunu söylerken boyutsal yüzüğünden bir kılıç çıkardı. Bu kılıç sis ormanında bulduğu garip kılıçtı. O zaman ellerinde tutarken de ağırlık hissetmişti.Şimdide ağırlık bir gram bile azalmamıştı. Kılıca bakan herkes kılıçtan düşmanca bir his alıyordu. Charley hafifçe yutkundu ve Indria bu sırada ortadan kayboldu ve hizmetçilerin yanında belirdi. Kılıçla onların başlarını kesmeye çalıştı. Ancak istediğine kavuşmadı.Çünkü kılıcın keskin bir tarafı yoktu. Başlarına kılıçla darbe yiyen hizmetçiler çekiçle vurulmuş gibi kafatasları parçalandı ve soluk bir yüz ifadesi ile hayata gözlerini yumup yere düştüler.

Indria kılıcını Charley'in ağzına götürdü ve kılıcıyla ağzını kapattı. Charley hizmetçilere olanları görünce korkudan terlemeye başlamıştı. Indria ruh titreten bir ses tonuyla, "Eğer, bana cevaplar verirsen. Yaşamana izin vermeyi düşünebilirim." gözlerini Charley'in gözlerine dikerek konuşmuştu. Kılıcını çekti Charley sadece odadakilerin duyabileceği bir ses tonuyla, "Neyin cevabını istiyorsun." son kelimeyi söyledikten sonra ayakları titremeye başlamıştı. Indria kılıcının başını yere vurdu ve bir şovalye gibi pozisyon aldı. "Annemle babama ne oldu?" diye sordu. Charley yanlış bir şey söylememeye dikkat ederken, "Senin adın nedir?" diye sordu.

Indria gülümsedi, "Breyn'e sattığın küçük piç Indria" Indria'nın sözlerini duyan Charley inanmadığı belli olan şaşkın bir bakışla Indria'ya baktı. Hızlıca gözlerini beş kez kapatıp açtı, "Sen o musun?" diye sordu. Indria'nın yüz ifadesi değişmedi, Charley geçmişi düşünmeye başladı, "O cılız velet nasıl olurda bu kadar güçlendi." bir süre sustuktan sonra konuşmaya başladı. "Yaptığım şey geri döndürülemez, senden af dilemeyeceğim. Beni öldürebilirsin, bir erkek en azından onuru ile ölmeli ,korkaklığı ile değil." dedi ve derin bir nefes aldı. Bunları ne kadar söylüyor olsada yüreği korku içerisindeydi. "Annen öldü, onu öldürdüm." tekrar derin bir nefes aldı, "Ama baban kaçtı, şu an yaşıyor mu öldü mü hiç bir fikrim yok." dedi. Indria gözlerini kıstı, yüreğinin bir tarafı acılar içerisindeyken, bir tarafı mutluluklar içerisindeydi. En azından babası yaşıyordu diye sevinmişti. Kendini sakin tutmaya çalışmadan, "Anneme ne oldu?" bu soru karşısında Charley durakladı önce konuşmamayı düşündü. Sonra faydası olmadığını düşündü, "Indria annen sadece çok güzeldi." devamını getiremeden Indria elleriyle boğazını sıktı gözlerinden yaşlar gelerek. "Onu yapmayacaktın, yapmamalıydın." Indria ellerine odaklandı ve Charley'in vücuduna doğru götürmeye başladı. Ve ellerini Charley'in sol göğsüne sokup Charley'in atan kalbini tuttu. Charley Indria'nın ellerini hissediyordu ve gözlerinden yaşlar gelirken, "Yapma." dedi. Indria umursamadı ve ellerini sıktı. Charley'in kalbi Indria'nın ellerinde patladı. Indria, Charley'in vücudundan ellerini çekti ve cansız bedeni yere düştü. Köle tüccarına kafasını çevirdiğinde bayılmış olduğunu gördü. Nadyab'a kafasını çevirdi Nadyab poflayarak, "Keşke öldürmemek, en az kurtulmak burdan." dedi.

Indria Nadyab'a baktı, "Buradan savaşmadan çıkamayacağız." Nadyab gülümsedi, "Savaşmaya gerek olmamak kapıdaki korumaları öldürmek yeter olmak. Hızlı olmak kurtulmak." Sadece Indria'nın duyabileceği bir sesle söyledi. Indria kafasıyla onayladı, Nadyab kapının sağ tarafına Indria sol tarafına geçti. Ve kapıya yumruk attılar. Attıkları yumruk doğrudan korumaların başına geldi ve onları anında öldürdü. Indria geri döndü Charleyi kaldırırken düşürdüğü kılıcını boyutsal yüzüğe soktu. Kapıya tekrar döndü ve Nadyab'a baktı, "Hazır mısın?" "Evet" Indria üçten geriye saymaya başladı ve sıfıra gelince en yüksek hızıyla kapıyı kırıp ilerlemeye başladı. Nadyab'ta hemen yanındaydı.Hızları neredeyse eşitti. Korumaların en güçlüsü Indria ve Nadyab'tan bir seviye düşüktü. Onları farkettiler. Ancak peşlerine düşemediler.Çünkü onların hızlarına yetişecek bir teknikleri yoktu. Bu imparatorluk, hız teknikleri konusunda oldukça fakirdi.

Ancak peşlerine düşmeye çalışanlar oldu ve bir kaç dakika sonra vazgeçtiler. On dakika içerisinde Indria ve Nadyab yeterince uzaklaşmıştılar. Indria durunca Nadyab'ta durdu.En yüksek hızda ilerledikleri için enerjilerinin yüzde sekseni bitmişti. İkiside nefes nefeseydi ve Indria geldiği yöne doğru baktı ve babasını düşünmeye başladı, "Acaba yaşıyor mu? Yaşıyorsa nerede? Bu kadar büyük bir gezegende onu nasıl bulabilirim?" diye düşünüyordu ve kararını verdi. "Bundan sonraki amacım, babamı aramak olacak." Nadyab, Indria'ya baktı, "Görev tamamlamak dinlenmek dönmek." dedi. Indria başıyla onayladı ve zihninde bir ses bağırdı, "Indria o kılıcı boyutsal yüzüğünden çıkarıp yere koy!" ustası bağırmıştı. Indria hemen ustasının dediklerini yaptı.Nadyab Indria'nın yaptıklarına anlam verememişti. Kılıcı yere bıraktıkktan sonra Indria'nın ustası dışarı çıktı. Nadyab, Gerçeği Gören Gözleri görünce panikledi ve savunma pozisyonu aldı. Gerçeği Gören Gözler, Nadyabı umursamadı ve kılıca bakmaya başladı. Sağ kolunu kaldırdı ve sertçe kılıca vurdu. Kırık bir görünüme sahip bu kılıç Gerçeği Gören Gözler'in vuruşundan sonra en ufak bir hasar görmedi. Normalde parçalanması gerekiyordu.Ama olan tek şey kılıçtan çıkan sert bir sesti. Gerçeği Gören Gözler heyecanlı bir şekilde, "Bu yumruğu bu kılıca değil yer yüzüne vursaydım. Gezegen parçalanırdı.Bu kılıçla neden bağ hissettiğini anladım Indria. Bu bir, ilahi kılıç! İlahi kılıç Zero!"

YN : Selam gençler şu an yarı ölü şekilde bu notu yazıyorum. Hastayım, grip oldum.

DN:öleceksen vasiyet ette hasan bölüme devam etsin.Yarida kalmasın kitap.

IndriaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin