*
Evrenin küçük galaksilerinin birisinde küçük bir gezegen vardı. Bu gezegen de bir kaç gün öncesine kadar bir çok farklı canlı huzur içerisinde yaşıyordu. Ancak nereden geldiği belli olmayan bir insan gezegene girdiği an tüm canlılar bir anda patladı. Şu anda gezegen de baş döndürecek kadar ağır bir kan kokusu vardı. Bu kan kokusuna rağmen gezegendeki çayırlıkların birisinde gözlerini kapatmış lotus pozisyonunda olan birisi vardı. Kan kokusuna o kadar alışmıştı ki bu ağır koku bile onu etkilemiyordu.
Bu kişinin, ten rengi bir inciyi bile kıskandıracak derecede beyazdı. Sıradan bir insan bu kişiye baksa göz kamaştırıcı ten renginden dolayı kör olurdu. Orada dururken bir insana değil etrafa beyaz bir ışık saçan bir ampula benziyordu. Dövüş yolunda ilerleyen birisi bile çok ileri seviyelere gelmemişse bu kişinin yüzünü görmek için gözlerini kısmak zorunda kalırdı. Ve birisi onun yüzünü gördüğü anda hayran olmamasının imkanı yoktu. Çünkü bir çok insanın hayal bile edemeyeceği güzel, küçük, kıvrımlı buruna sahipti. Yüzüyle uyumlu boncuk gibi yuvarlak gözleri, geniş alnını kapatan uzun saçları vardı. Yüz hatları bir insanı kendine hayran bıraktıracak derecede tatlıydı ve bu kişi gülümsemesiyle bir insanı kendisine aşık ettirebilirdi. Aslında yüz hatlarını kullanmasına gerek yoktu sadece kulakları bile yeterdi. Küçük, düzgün ve ilk bakışta farkedilmeyecek kulaklara sahipti, bir çok insan kulaklarının farkedilmesini sevmiyordu. Bu yüzden bir çok insan hayal dünyasında böyle kulaklara sahip olmak istiyordu. Uzun ve tek tek sayılabilecek kadar güzel saç telleri vardı. Saç telleri gece siyahını andıran bir renge sahipti ve etrafa kasvetli bir aura yayıyordu. Bu kişi bir çok erkek ve kadının kalbini fethedebilecek güzelliğe sahipti. İlk bakışta bir kadına benzese de bu kişi aslında bir erkekti.
Göz kapakları hafifçe titredi ve yavaş yavaş gözlerini açmaya başladı. Bakışları bir insanın ruhunu delebilecek derecede keskindi. Göz rengi turuncu bir güneşi andıran sıcaklığa ve güzelliğe sahipti. Turuncu renkteki dolgun dudakları yavaşça hareket etti ve küçük ağzı açıldı, meleğinkine benzer sesi etrafta yankılandı, "Neden geldin?" konuştuktan sonra gökyüzünü siyah bulutlar kapladı, saniyeler içerisinde yağmur yağmaya başladı. Hemen ardından hiç bir şey olmamış gibi tüm bulutlar yok oldu. Bulutların yok olmasıyla beraber lotus pozisyonundaki kişinin otuz metre önünde havada siyah bir girdap çıktı. O siyah girdap saniyeler içerisinde beş metre genişliğe, sekiz metre uzunluğa ulaştı. Bu bölgenin tamamı siyahlar içerisindeydi ve aynı içindeki gibi çevresinde de siyah girdaplar vardı.
Girdabın içerisinden bir ses dışar da yavaşça yankılandı, "Tisya, uzun zamandır görüşmüyoruz ve bana ilk sorduğun soruya bakar mısın?" hemen ardından girdabın içerisinden birisi çıktı. Bu kişinin en dikkat çekici yönü şüphesiz gözleri olurdu. Bir insan onun gözleriyle karşı karşıya kalsa şüphesiz hissedeceği tek duygu korku olurdu. Siyah gözleri aynı bir iblisinki gibi korku vericiydi. Sıradan bir insan sadece onun gözleriyle karşı karşıya gelse korkudan ölebilirdi. Beyaz, parlak bir tene sahipti. Siyah saçları onun ensesini geçmiyordu ve bu onu havalı kılıyordu. Ortalama bir insan boyuna sahipti ve geniş omuzları vardı. Kaslı kollarında ki derisinin altında kalın damarlar vardı ve her an patlayacakmış gibiydi.
Tisya girdaptan çıkan kişiye bakarken, gözlerini kıstı, "Radres, sadece bin yıldır görüşmüyoruz." Radres tam olarak girdaptan çıktıktan sonra girdap hiç olmamış gibi yok oldu. Daha sonra Tisya'ya cevap verdi, "Ah dostum, bin yıl çok mu az? Bin yıl içerisinde sıradan insanlardan kaç trilyonu ölüyor haberin var mı?" konuşma şekli alayla doluydu. Tisya onun alaya vurmasını umursamadı, "Durduk yere neden geldin Radres? Ya da diğer isminle Zaman Lordu.." Radres gülümsedi, "Bin yıldır görüşmeyince bana yakınlarım tarafından Zaman Lordu olarak seslenmesinden rahatsız olduğumu unuttun mu? Tisya, beni üzüyorsun, ağlamak istiyorum." Radres'in gözlerinden yavaş yavaş yaşlar akmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Indria
FantasyHayatım boyunca gerçeği aradım ama neyin gerçeğini? Merhamet dileyen acınası bir çok masum insan öldürdüm hem de gözümü kırpmadan. Sayısız canavarın hayatı benim ellerimde son buldu. Peki elime ne geçti? Koca bir hiç, ancak sonunda o gerçeği bulduğu...