Indria ne kadar bu imparatorluğu sevmesede güzelliğini inkar edemezdi. Önünde gözünün görebileceği en son noktaya kadar uzanan büyük bir çayırlık mevcuttu. Çayırlıktaki otlar rüzgarla birlikte dans ediyordu. Çayırda otlanan inekler ve kovalamaca oynayan tavşanlar vardı. Indria diğer adımını da atıp sınırın diğer tarafına geçti. Ayaklarının altında dizlerine kadar uzanan otlar vardı ve bu ayaklarını biraz gıdıklıyordu.
Indria gözlerini kapattı iki saniyeliğine ve tekrar açtı.Nadyab çoktan çayırlıkta ilerlemeye başlamıştı. Indria sırtını eğdi ve koşmaya başladı . Sırtını eğme sebebi daha hızlı gitmek istemesiydi.
Indria çayırlıkta ilerlerken hafif rüzgar saçlarının içinden geçiyordu. Indria'nın saçları adeta rüzgarla dans ediyordu. Indria her adımını olabilecek en yumuşak şekilde atıyordu. Otlara zarar gelmesini istemiyordu.Ancak ne kadar zarar gelmesini istemesede otlar zarar alıyordu. Indria bunu anlayamiyordu. Nadyab ve Indria yarışmayı kesmişti. Çünkü sınıra adım attıkları an görev başlamıştı. Indria, Nadyab'ı hemen arkasından takip ediyordu. Indria derin bir nefes alıp "Nadyab!" diye bağırdı.
Bunu duyan Nadyab adımlarını anında durdu ve dönüp Indria'ya baktı. Indria'da hemen Nadyab'ın yanında durdu. Nadyab, "Ne?" dedi. Indria generalden aldığı haritayı çıkardı ve Nadyab'ın haritaya bakmasını sağladı. Indria kırmızı bölgelerden bir tanesine dokunup "İkimiz birlikte bir tane bölgeye gidersek uzun sürer. Onun için ikimizde iki farklı bölgeye gidelim. Üçüncüsünü birlikte yaparız. Şuan dokunduğum bölgeye ben gideceğim. Sende hemen solundaki bölgeye git." dedi Indria.
Nadyab'ın yüz ifadesinde her hangi bir değişiklik olmadı. Kendini beğenmiş bir şekilde, "Üç bölge seni bekliyor olmak haşere" dedi ve yönünü değiştirip Indria'nın sol tarafına ilerlemeye başladı. Nadyab gittikten sonra Indria artık kendini sınırlandırmadı ve hızını iki kat arttırdı. Bir kaç dakika içerisinde çayırlığın sonuna gelmişti. Çayırlığın sonundaki orman görüş mesafesindeydi. Indria ormana girdikten sonra temkinli olmaya başladı. Tek zıplayış ile bir ağacın üstüne çıktı ve ileriye odaklandı. Indria gözlerini kapatıp duyularını keskinleştirdi.
"Hehe o yaşlı moruktanda iyi para çıktı hehe."
"Kendisine hayrı olmuyor daha. O paranın zaten ona hayrı olmazdı."
"Kardeşlerim, bugünkü hasılatımız iyi ziyafet mi çeksek kendimize ?"
Indria bunları duyduğunda gözlerini açtı.Tekrar ortadan kayboldu ve altı ağaç ilerisinde belirdi. Ağacın önünde geçen üç kişi vardı. Yırtık elbiselere ve yırtık ayakkabılara sahiptiler. Bellerinde yemek bıçağı büyüklüğünde bıçaklar saklanmaktaydı. Martı benzeri kaşları bakan insanda ölesiye gülme isteği uyandırıyordu. Fazla güneşte kaldıkları için bronzlaşmış tenlere sahiptiler.Indria kaşlarını çattı ve ruh gücünü yaydı. Seviyeleri sadece başlangıç seviyesi dördüncü seviyeydi. Indria tekrar ortadan kayboldu ve üçünün ortasında belirdi. Onlar gülerek konuşurken Indria'nın önlerine geldiğini fark etmemişlerdi bile. Gülüşürken en ortadaki gelip Indria'ya çarptı. Indria'dan daha uzun bir boya sahipti. Ortadaki kaşlarını çatıp "Velet, ne işin var lan burada. Nereden çıktın!" dedi tehtidkar bir sesle.
Sağdaki ve soldakilerde sırtlarını eğip bir kaşlarını kaldırdılar. Korkutucu görünmeye çalışırken palyaçoya döndüklerinden haberleri bile yoktu.
Indria sakince, "Yaşlı bir adamdan bahsettiniz. O yaşlı adam nerede? Çaldıklarınızı geri verin. Ona geri götüreceğim."
Bunu duyan üçlü gülmeye başladılar, "Senin gibi velet mi?? Daşşak mı geçiyorsun lan sen?" dedi. Indria tavrını hiç bozmamış şekilde, "Hayır." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Indria
FantasiHayatım boyunca gerçeği aradım ama neyin gerçeğini? Merhamet dileyen acınası bir çok masum insan öldürdüm hem de gözümü kırpmadan. Sayısız canavarın hayatı benim ellerimde son buldu. Peki elime ne geçti? Koca bir hiç, ancak sonunda o gerçeği bulduğu...