Krak, aurasını odaya yaydı, auranın ortaya çıkardığı basınç yüzünden Lenna ayaklarının üstünde duramadı ve yere düştü. Auranın basıncı Ha Hwang'ı hiç etkilemiyordu, "Anka klanı lideri olabilirsin. Ancak bu benim önümde saygısızlık yapacağın anlamına gelmiyor." sağ ellerini kaldırdı ve hafifçe salladı. Odadaki tüm basınç bir anda ortadan kayboldu ve sağ eliyle Krak'ı işaret etti. "Anka klanı lideri, onlara gereken cezayı verebilirsin. Bu izni sana veriyorum." Ha Hwang iğneleyici bir ses tonuyla konuşmuştu. Krak ne demek istediğini anlamıştı, "Ben izin vermediğim sürece, sen hiç bir şey yapamazsın." Krak, Anka klanı lideri olmasına rağmen çok ileriye gittiğini anlamıştı.Karşısındaki imparator hafife alınabilecek birisi değildi. Ha Hwang, Krak'ın üzerindeki giysiye bakınca derin düşüncelere daldı.
Yüz Yıl Önce!
Ha Hwang, Beyaz Kaplan İmparatorluğunun başına yeni geçmişti. Kızıl Ateş İmparatorluğundan Ha Hwang'ı tebrik etmek için iki elçi gelmişti. Elçilerden birisi malakit taşı renginde zümrüt gibi parlayan gözlere sahipti. Sarı renkteki saçları pürüzsüz yüzüyle uyumluydu. Aynı renkteki hilal kaşları kalemle çizilmiş gibiydi. Küçücük bir buruna sahip olduğu için ilk bakışta burnu görülmüyordu. Beyaz teni karları bile kıskandırabilirdi. Bu Anka klanı lideri Nerta'ydı.
Hemen yanında ise bir kadın vardı. Bu kadın kırmızı bir güle benzer saçlara, bir birleriyle uyumlu iki ince kaşa. Çilek renginde ufacık dudaklara, inci renginde yumuşacık bir tene sahipti. Vücudunu kapatan kalın giysiler giyiyordu.Bunun sebebi karnının içerisinde yedi aylık bebekti. Bu kadın Anka klanı lideri Nerta'nın eşi Yuna'ydı.
Nerta ve Yuna, Ha Hwang'ın önünde diz çökmek için eğildiler. Ha Hwang hemen oturduğu tahtın üzerinden kalktı, "Lütfen öyle bir şey yapmayın." dedi bunu duyan ikisi bir birine bakıp başlarını kaldırdı. Nerta ve Yuna tek bir sesle, "Majesteleri Ha Hwang, tahta çıkmanızı tebrik ederiz. Eminiz kontrolünüzde olan imparatorluk sınır tanımadan güçlenmeye devam edecek." Ha Hwang gülümsedi, "Çocuğunuz erkek mi kız mı?" sordu. Yuna biraz utandı.Nerta ise gülümsedi. "Majesteleri kendisi Anka klanının gelecek lideri olacak." "Demek öyle." diye cevapladı Ha Hwang, "Adı ne peki?" sordu. Yuna ellerini karnının üzerinde gezdirdi, "Adı Krak olacak." dedi. Ha Hwang gülümsedi ve boyutsal yüzüğünden bir kimono çıkardı. Bu kimono baştan aşağı kızıl renginde olmasına rağmen oldukça değerli bir kumaştan yapılmıştı ve değerli mücevherlerle süslenmişti.Bu kimono Beyaz Kaplan imparatorluğu kraliyet ailesi için dikilen özel kimonolardan birisiydi. Ha Hwang bunu Nerta'ya verdi, "Doğum hediyesi olarak kabul edin bunu." Nerta hemen karşı çıktı. "Bunu kesinlikle kabul edemeyiz majesteleri." Yuna'da karşı çıktı. Ha Hwang bir kaşını kaldırdı, "İyi niyetimi suistimal mi ediyorsunuz?" öfkeli bir ses tonuyla sordu. Nerta ve Yuna hemen diz çöktü, "Asla öyle bir düşünceye sahip olmadık majesteleri." utançlarından yüzleri bir domatese benzemişti. Ha Hwang güldü, "O zaman bunu kabul edin." dedi.
*
Ha Hwang gülümsedi, "Zaman su gibi akıp geçiyor." diye düşündü. Krak onun neden gülümsediğine anlam veremedi.
*
Indria'nın aklına takılmış bir soru vardı, "Usta kılıcı neden enerjinle kaplamadın? Böylece daha güçlü olmaz mıydı?" Gerçeği Gören Gözler şaşırmış bir şekilde Indria'ya baktı, "Bunu farketmen şaşırtıcı.Ona İlahi kılıç denilmesinin bir sebebi var. Sadece İlahi güçle kaplanılabiliyor. Yani enerjin veya auranla kaplayamazsın.Bunu yaptığın an kılıç onu emecektir." dedikten sonra Nadyab'a döndü, "Burada gördüklerini başka yerde dile getirme. Kendi sonunu hazırlamış olursun." konuşmayı bitirdikten sonra bir anda ortadan kayboldu ve Indria'nın zihnine girdi.
Nadyab'ın sormak istediği çok fazla soru olmasına rağmen, cevapları güçlenip kendi kendine öğrenmek istiyordu. Nadyab'ın kibri yüzünden çok fazla zorunlu olmadıkça soru sormak onu aşağılardı.
Gelişen olaylar yüzünden kısa süreliğinede olsa yorgun olduklarını unutmuştular. Bir anda ikisininde aklına geldi ve hemen yere oturup meditasyona başladılar.
*
Indria enerjiyi toplayana kadar akşam olmuştu sırt üstü yatıp Nadyab'ı beklemeye başladı. Nadyab'ın enerjisini toplamasına hala bir iki saat vardı. Gökyüzündeki yıldızlara odaklandı, "Ellerimi kaldırsam tutacakmışım gibi gözüküyorlar.Ama aslında çok uzaktalar. Evren çok garip." kendi kendine konuştu.
*
Gerçeği Gören Gözler'in en büyük düşmanı olarak bilinen kız ellerinde bir mektup tutarken bir tahtın üzerinde duruyordu. "Bu mektubun içerisindeki yazı büyük ailelerden birisine mensup birisinin eline geçse. Acaba neler olacak?" kendi kendine gülüyorken zihninde yaşlı bir erkeğe sahip ses yankılandı, "Bunu yapma genç bayan." bunu duyan kız olduğu yerden kalktı ve başını sağa ve sola tedirgin içerisinde çevirdi. Ona hissettirmeden sesini zihnine iletebilecek birisi ondan çok daha güçlü olduğunu biliyordu. Karşısındaki kişiyi kızdırmama amacıyla saygılı bir ses tonuyla, "Siz kimsiniz?" kısık bir ses tonuyla konuştu.
Zihninde o ses tekrar yankılandı, "Benim kim olduğum önemli değil genç bayan. Onu yapmamanı söylüyorsam, yapmamalısın." emir verici bir ses tonuyla konuşmuştu. Kız ne kadar güçlü olduğunu anlamak için test yapmaya karar verdi, cesaretli bir şekilde. "Ya yaparsam?" kelimeler ağzından döküldükten sonra görünmez bir basınç kızın etrafını sardı. Kız en ufak bir dayanıklılık gösteremeden yere düştü. "Benim sözlerimi dinlemen, senin için daha uygun olur. Genç bayan!" ses son kez zihninde yankılandıktan sonra basınç kayboldu. Kız ayağa kalktı ve ellerinde tuttuğu mektup yavaşça parçalanmaya başladı.
DN: Yılbaşı yoğunluğu nedeniyle bölümü geç düzenledim. Bölümün gecikmesinde bu sefer benimde payım var.yani söverken ona göre sövün.Benimde bir taraflarima girmesin .:):):):)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Indria
FantasyHayatım boyunca gerçeği aradım ama neyin gerçeğini? Merhamet dileyen acınası bir çok masum insan öldürdüm hem de gözümü kırpmadan. Sayısız canavarın hayatı benim ellerimde son buldu. Peki elime ne geçti? Koca bir hiç, ancak sonunda o gerçeği bulduğu...