Indria

8x7 Şifa Tanrıçası!

Indria'nın sözleri  bir kaplanın ağzından dökülmüş gibi korkutucuydu. Oradaki her insan baştan aşağı titredi hem korku ile hem şaşkınlık ile! Indria sadece yeryüzü aleminde iken nasıl uçtuğuna anlam veremiyolardı!

Akıllarına ilk gelen şey özel bir teknik olmasıydı ama uçmak dediğin nedir ki gülüm? Bir Ilahi vücudun önünde tüm yeryüzü ve gökyüzü titrerdi.

Ancak şu anda önemli olan şey bu değildi önemli olan şu anda Indria'nın korkunç bakışları ile onları süzüyor olmasıydı. Indria'nın gözü  yedi renge bürünmüştü ve bu oldukça esrarengiz bir görüntü oluşturmuştu.

Indria'nın zihninde Gerçeği Gören Gözler garip bir şekilde gülümsedi. Vücudu kendi kendine titredi ve kendisinin duyabileceği bir sesle konuşmaya başladı, "Bu gözü görmeyeli ne kadar uzun oldu? On bin yıl? Yirmi bin yıl? Yada yüz bin yıl? O anıyı ne zaman hatırlarsam, titremeden edemiyorum..."

*

Gerçeği Gören Gözler yüz bin yıl öncesini düşünmeye başladı. 

Uzayın derinliklerinde toplanmış milyarlarca insan vardı ve bu insanların hepsinin tek bir ortak yönü vardı. Giysilerinde bir birine çapraz şekilde duran iki kılıç vardı. Bu simge evrende orta derece bilinen bir klanın simgesiydi. Bu klanın üyeleri güç gösterisi yapmak için uzayda tüm üyeleriyle dolaşmaya başlamıştılar, ancak bir anda üç kişi önlerinde belirmişti. Bu üç kişi belirdiği an hepsi durdu ve önlerindeki kişilere garip bir şekilde baktı. Evrende kaç kişi bir anda milyarlarca kişilik ordunun önünde belirebilirdi ki? Bunu düşündükçe kalplerinde korku yükseliyordu. İnzivaya çekilmiş bir uzmanımı rahatsız etmiştiler? Yoksa onun bölgesine izinsiz mi girmiştiler?

Bunları ordunun en önündeki genç erkekte düşünüyordu, bu genç erkek klanın lideriydi. Sert bakışlara, keskin yüz hatlarına, mavi saçlara ve mavi kaşlara sahipti, beyaz teniyle mavi saç rengi oldukça uyumluydu. Bunun dışında giydiği elbise, ordunun geri kalan herkesinkinden daha kaliteli ve özenli yapılmıştı.

Gözlerini kısarak önündeki üç kişiye tedirgin şekilde bakıyordu. 

Öndeki üç kişinin ortasındaki kişinin gözleri yedi farklı renge bürünmüştü ve gözleri anlaşılmaz bir bakışa sahipti. İstese onları nefes alacak kadar basit bir şekilde öldürebilirmiş gibi ama onlara acıyor gibi bir ifadeye sahipti. Saçları en ufak bir rüzgar olmadığı halde uzayda dalgalanıyordu ve bu garip bir görüntü ortaya çıkarıyordu. Bu kişinin kaşları bile yedi farklı renge bürünmüştü daha doğrusu vücudundaki her kıl yedi farklı renge bürünmüştü. Ve oradaki herkes yedi farklı rengin hangi anlama geldiğini oldukça iyi biliyordu. Yedi farklı renk Ilahi'yi temsil eden renklerdi! Bu kişinin teni bir bulut kadar beyazdı ve pamuk kadar yumuşak gözüküyordu. Ilahi gücü ona farklı bir güzellik katmıştı. Hemen solundaki  kişi ise Gerçeği Gören Gözler'in en büyük düşmanım diye adlandırdığı kadındı. En sağdaki kadın ise Gerçeği Gören Gözler'in en büyük düşmanım dediği kişinin ikiziydi.

Klanın lideri tedirgin bir şekilde konuşmaya başladı, "E-efendim biz yanlış bir şey mi yaptık?" diye soru sordu. Ilahi güce sahip olan kadın bakışarını genç erkeğe çevirdi  ve onun bakışlarına kalan erkek bir anda yaşlanmaya başladı. Vücudu zayıflamaya saçları beyazlamaya ve boyu küçülmeye başladı ve on saniyelik bir sürede oldukça çirkin bir yüze sahip bir yaşlı adama dönüştü. Bu yaşlı adamın gözleri  yaşlılıktan içe çökmüş gibiydi ve morarmış yüzü ile her an ölebilecek birisine benziyordu. Bu  yaşlı adam o genç erkeğin gerçek haliydi! Yaşlı adam titremeye başlamıştı çünkü karşısındaki Ilahi güce sahip olan kadının ne kadar güçlü olduğunu anlayabilmişti. Sadece tek bir bakış ile onu gerçek görünüşüne dönmesine neden olan kadın en azından, "O" alemde olmalıydı! Kadına bakan yaşlı adam titrek bir sesle, "Acaba siz kimsiniz?" kadın bunu duyunca ellerini salladı, "Bunu bilmeye hakkın yok, dağıl." bu kelimeleri oldukça basit bir şekilde söylemiş olsada kelimeler etrafa öldürme arzusu yaymıştı. Her kelime ölümü vurguluyordu her hecede oradaki herkes ölümü iliklerine kadar hissetmişti. Sadece basit bir kelimeler ile oradaki milyarlarca insan titremeye başlamıştı.