Indria ne demek istediğini soracakken Nadyab ondan hızlı davrandı, "Tcv, şğntğv. Vc uapguztkv" tedirgin bir şekilde. Çünkü önündeki kişiden hiç bir şey hissetmiyordu, gözleri olmasa orada olduğunu bile anlayamayacaktı. Gerçeği Gören Gözler, Nadyab'ın ona seslenmesinden sonra ona döndü ve ona ilerlemeye başladı. Ona ilerlemeye başladığından beri Nadyab kılını bile kımıldatamıyordu. Tüm vücudu büyük ve güçlü zincirlerle sarılmış gibiydi.
Gerçeği Gören Gözler, Nadyab'ın yanına geldi ve elini onun yüzüne koydu, gözlerinin içine bakarak, " O kadar küçükken, o kadar insan öldürmek. Takdire şayan bir şey, evrende sadece öldürmekle uğraşan ailelerin çoğunda o yaşta o kadar insanı öldürebilecek kabiliyette ve cesur çocuk olduğunu sanmıyorum." konuşmasını bitirince gülümsemişti. Nadyab bir kaç dakika önce olsa bu söylenen yüzünden sonunda ölmek bile olsa Gerçeği Gören Gözlere saldırırdı. Ancak Gerçeği Gören Gözler ona dokunduğu için onu Işığın gücü ile kaplamıştı. Bunun için tüm kötü anıları yüzünden duyduğu öfkenin üzerini ışıkla örtmüş, Nadyabın tüm duygularını ışıkla temizlemişti. Eğer bunu Indria'nın üzerinde kullansa şüphesiz zorlanırdı. Sebebi ise Indria'nın çok güçlü çift ruhu yüzündendi.
Nadyab sakin bir şekilde konuşmuştu. Ama tüm sesi değişmişti. Nadyab gitmiş yerine başka birisi gelmişti sanki. Onun önceki kaba sesi kaybolmuş, yerine bir insanın gönlünü rahatlatacak sese sahip birisi gelmişti. "Bana ne yapmak?" Nadyab, Gerçeği Gören Gözlere bakıyordu. Gerçeği Gören Gözler, "Sadece ruhunun kaldırmakta zorlandığı yükü hafiflettim." dedi ve Indria'ya döndü. "Indria, sen hayatımda gördüğüm en şanslı canlısın. İlahi Kılıç Zero evrende bulunan en güçlü üç İlahi kılıçtan birisidir ve milyarlarca yıldır kayıptı, En son kimin kullandığını kimse bilmiyor. " Indria ustasına verecek bir cevap bulamamıştı.
Gerçeği Gören Gözler yavaşça Zero'nun yanına gitti ve onu eline aldı. Indria'ya bakarak, "Senin ellerinde böyle bir kılıç sadece bir çöp parçası. Ben ne kadar İlahi bir bedene sahip olmasamda bu kılıcın %00.1'lik gücünü kullanabilirim. İyi izle bu kılıcın %0.1'lik gücü nasıl olur" dedi ve kılıcı havaya kaldırdı. Ve yavaşça indirmeye başladı.Kılıçtan garip bir kızıllıkta enerji ortaya çıktı ve düz bir şekilde ilerlemeye başladı. Enerjinin değdiği ağaç, ve canlılar yok olmaya başlıyordu. Gerçeği Gören Gözler kılıcı ayağına kadar indirdiğinde önlerinde yüz kilo metreye kadar ilerleyen bir çizgi oluşmuştu. Gerçeği Gören Gözler Indria'ya bakarken, "Sence bu çizgi ne kadar derin? Bu çizgiye sığmak için bir karıncadan daha küçük olmak gerekiyor. İyi düşün." Indria düşünmeye başladı ve bir tahminde bulundu, "Yüz kilo metre?" Gerçeği Gören Gözler güldü, "Derinliği on bin kilo metre. Ben kılıcın %0.1'lik gücünü kullanarak bunu yaptım. Sen ise bu kılıcın %0.0000001'lik gücünü kullanabiliyorsun." Gerçeği Gören Gözler abartarak söylemiş olsada haksız değildi. Indria neredeyse gücü kullanamıyordu bile. Indria aşağılandığını hissetmişti.
Gerçeği Gören Gözler Indria'yı gerçekten aşağılamıştı. Indria'nın duygularını hatta tüm geçmişini biliyordu ve onun gibiler zamanla tükürdüklerini yalamaya başlardı. Bunun için her fırsatta aşağılanmaları gerekiyordu.Eğer bir konuda kendilerini kibirli bulurlarsa artık bu durdurulamazdı. Nadyab onların konuştuğu şeyden hiç bir anlam çıkaramamıştı. Sadece o kılıcın ortaya çıkardığı gücün çok fazla olduğunu anlamıştı. Nadyab'ın tahminine göre o enerji Gökyüzü alemindeki birisini hiç zorlanmadan yok edebilirdi. Tahmini yanlışta değildi.Sadece Gökyüzü alemi değil İmparator alemindeki birisini bile zorlanmadan yok edebilirdi.
"O kılıcı bir daha kullanma, sırf o kılıcın görünüşünü görmek için ölmeyi düşünenler var. Ve senin gibi bir velette olduğunu öğrenseler seni öldürmekte bir saniye bile tereddüt etmezler." Indria'nın yüzüne doğrudan bakarak konuşurken kılıcı ona attı. Indria bir daha kullanmamak üzere kılıcı yüzüğüne sakladı.
*
Gezegenin başka bir yerinde bir tahta oturan bir kız vardı. Kızın etrafına yaydığı aura bir insanı kolaylıkla diz çökertebilecek seviyedeydi. Kızın güzelliği bir insanı kalp krizi geçirtebilecek seviyedeydi. Pürüzsüz ipek rengindeki beyaz teni bir erkeğin kalbini yerinden çıkartabilirdi. Kıtalar arasında savaş çıkartabilir, tenine bir kez dokunmak için erkekler ölmeyi düşünebilirdi. Papatya sarısı rengindeki saçları etrafa ışık yaymaktaydı. O ışık birisinin yüzüne vursa anında yüzünü yakabilirdi. Saçları oturduğu yerden dışarı sarkacak uzunluktaydı ve o kadar uzunluğa rağmen ufacık bir rüzgar onu havalandırıyordu. Ela gözleri bir kurdunki gibi parlıyordu ve bir kaplanınki gibi keskindi. Ufacık burnu yüzünde neredeyse görünmüyordu.Kiraz renginde dolgun dudaklara sahipti. O dudakları bir kez öpmek için gezegendeki erkeklerin yarısı ölmekte tereddüt etmezdi. Altın sarısı kaşları kalemle çizilmiş gibiydi. Üzerinde giydiği elbise yüzünden vücudundaki hiç bir halt belli olmuyordu. Yüzü dışında her şeyi kapalıydı ve o elbisenin değeri gezegende bulunan tüm yapılardan daha fazla değere sahipti. "En güçlü düşmanım çok haklı, öğrencisi gerçekten çok şanslı. Bu şansa son vermenin zamanı geldi. Zero'nun evrenin bu tarafında ortaya çıktığını büyük ailelerden birisine sızdırsam ne olur acaba." kuş gibi nazik bir sesle konuşmuştu.
*
Beyaz Kaplan İmparatorluğu'nun imparatorluk sarayında kargaşa vardı. Kızıl Ateş İmparatorluğu'nun en güçlü klanı Anka klanının yöneticisi haber vermeden kendi kızıyla beraber sarayı basmıştı. İmparatorun odasını doğrudan basmış ve imparatora öfkelice bakıyordu. İmparator gayet sakin bir yüzle elinde tuttuğu altın kadehin içinde gezegenin en pahalı üç şarabından birisini Royale DeMarie'yi içiyordu.. Bu alkolün ana malzemesi üzümdü. Yumuşak ve tatlı bir tada sahipti, etrafa yaydığı koku insanı içmeye teşvik ediyordu. Buzlu bir şekilde içilmediği takdirde acı bir tada sahip olurdu.
İmparator sakin bir sesle, "Ne oldu, Anka klanı lideri?" sordu. Anka klanı imparatorun sakin tavrına sinirlenmiş olsada, daha fazla olay çıkarmayı düşünmüyordu. Kendini sakin tutmaya çalışarak, "Indria ve Nadyab denilen iki tane piçi istiyorum." İmparator şarabından bi yudum daha aldı, "Neden?" sordu. "Büyük bir suç işlediler, ölmeyi hakediyorlar." Anka klanı lideri öfkesini belli eden bir ses tonuyla konuştu. Bunu duyan imparator bir kaşını kaldırdı, "Üzgünüm bunu yapamazsın." sakin tavrını koruyarak konuşmuştu. Anka klanı lideri imparatorun bu cevabı yüzünden daha fazla sinirlendi, "Bir imparator iki tane piçimi koruyor?" Aurasını etrafa salarak konuştu. İmparator güldü ve şarabını masaya bıraktı, "Hayır, seni koruyorum." dedi.
YN : Gençler pepsi şifresi yollasanıza bana :D
DN:Gene geldik dingil bir bölümün sonuna.Baran gene yapacağını yaptın.hikayeyi tam zurnanın zırt dediği yerde bıraktın.Neyse ben gölgelere geri döneyim.Işık rahatsız ediyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Indria
FantasyHayatım boyunca gerçeği aradım ama neyin gerçeğini? Merhamet dileyen acınası bir çok masum insan öldürdüm hem de gözümü kırpmadan. Sayısız canavarın hayatı benim ellerimde son buldu. Peki elime ne geçti? Koca bir hiç, ancak sonunda o gerçeği bulduğu...