Nadyab şu an öfkeliydi. Köle tüccarının yanına geldi ve üzerine tükürdü, "Sana haşere demek haşere hakaret!" Nadyab derin nefes alıp vermeye başladı. Sakinleşmek için yumruklarını sertçe sıktı.Daha sonra köle kızların yanına geldi. "Siz iyi?"dedi meraklı bir şekilde.
Köle kızlar Nadyab'a bakarken çok korkmuşlardı.Nadyab kırbaç yiyen kızın yanına gelip vücudunu kontrol etti. Köle tüccarı kendi kölesine zarar vermeyi göze alamazdı.Onun için köleleri para kaynağıydı. Gücünü sınırlayarak vurduğu için çok ağır hasar yoktu.Ama göz ardı edilemezdi. Yarayı enerjisiyle kaplayip acısını birazda olsa dindirmeye çalıştı ve "Ben takip edin." dedi ve ilerlemeye başladı. Görevin ayrıntılarına göre köleleri güvenli bir yere götürmeleri lazımdı. Nadyab'ta şu an oraya doğru ilerlemeye başlamıştı.
*
Indria şu an bir dağın tepesinden ormanın derinliklerine bakıyordu. Ağaçlar yüzünden çok fazla şey görülmüyordu.Ancak Indria ağaçların ardında bir hareketlik hissetti ve gözlerini kısıp oraya bakmaya başladı. Indria ruh gücünü yaydığı için orada birisinin olduğunu farketmişti.Ancak kim olduğunu anlayamıyordu. Bir köle miydi yoksa köle tüccarımıydı?
Gördüğü şey yüzünden hemen dağdan atlayıp bir ağacın üzerine indi. Karşısında üstündeyırtık elbiseleriyle bir erkek çocuğu korkmuş bir şekilde kaçıyordu. Arkasında ise ellerinde çocuğun boyunu ikiye katlayacak şekilde bir sopa tutan adam vardı. Bu adam oldukça kiloluydu.Yuvarlak bir topa benziyordu. Ellerinde tuttuğu sopayı sertçe tutuyordu. Kaçan çocuk eline düşse bu sopayla sertçe vuracağı anlaşılabiliyordu. Kaçan çocuk özgürlüğe koşuyordu. Kanadı kırık bir kuş gibi uçmaya çalışıyor ama bir türlü özgürlüğüne kavuşamıyordu.Yaralı bir kuş nasıl uçamazsa , bu kölede arkasındaki adamdan kaçamazdı. Köle tüccarı kısa sürede çocuğa yetişti ve çocuğu sertçe kaldırdı, "Seni piç! Senin yüzünden diğerlerini zincirlemek zorunda kalıyorum! Ama bundan sonra bir daha bunu yapmaya cesaretin olacak mı görüceğiz!" dedi ve sopayı sertçe çocuğa vurdu!!
Çocuğa sertçe sopayı vurduğunda Indria sertçe kendine bir tokat attı, "Ne yapıyorum ben durduk yere geçmişe daldım.." dedi. Sopa yiyen çocuk ayağından darbe almıştı ve ayağındaki kemiklerin kırılma sesi sessiz ormanda yankılanmıştı. Şu an hayatında yaşadığı en büyük acıyı yaşıyordu ve aklındaki tek düşünce öldürmekti.Karşısındaki adamı öldürmek istiyordu.
Indria üstünde olduğu ağacın altında tekrar ortaya çıkmıştı. Yani o çocuk ve adamdan sadece beş metre uzaklıktaydı.
Indria üzüntülü bir şekilde, "O saldırı acıttı değil mi çocuk?" diye sordu Indria. Bunu duyunca ağlayan çocuk ve yuvarlak vücuda sahip adam Indria'ya baktı. Adam tedirgin bir şekilde, "Sen kimsin?" dedi. Bu köle tüccarı Köken alemi dokuzuncu seviyedeydi ve çocuğa vururken gücünü oldukça kısıtlamıştı. Bu seviyede birisi olmasına rağmen Indria'nın geldiğini hiç hissetmemişti.
Indria yavaş adımlarla köle tüccarının yanına geldi ve adamın çocuğu kaldırdığı kolu tutup, "İndirir misin onu rica ederim." dedi. Bunu duyan adam kolunu hareket ettirmeye çalıştı ama sanki kolunun üzerine bir dağ inmişti.Ne kadar denerse denesin hiç bir şekilde kolunu oynatamıyordu. Indria sol koluyla adamın kolunu tutarken sağ koluyla çocuğu indirdi.Daha sonra adama tekrar bakıp "Sana kolunu indirmeni söylememiş miydim!" dedi sinirli bir şekilde ve tuttuğu kolu adamın vücudundan ayırdı. Vücudundan ayrılan kola bakan adam korkak bir şekilde, "Ben size hiç bir şey yapmadım yüce lordum. Neden bana böyle bir şey yapıyorsunuz?" dedi kekeleyerek. Indria adama bakarken, "Bir şey yapman mı lazımdı? Sen az önce o sopayla o çocuğa vurdun değil mi? Şimdi bakıyorumda o sopa çocuğa göre büyükken sana göre küçük. O zaman senden daha büyük bir şeyi kullanarak sana vurmam lazım." dedi şeytani bir gülümseme ile. Yaşlı adam ise şu an altına kaçırmıştı.Hayatında yaşadığı en büyük korkuyu yaşıyordu. Karşımda cehennem tarafından gönderilen bir şeytan mı var? Yoksa cennet tarafından gönderilen bir ceza meleğimi? diye düşünüyordu.
Indria şu an adamı hiç bir şekilde tutmuyordu. Ancak yaşlı adam ne yapıp etse ayaklarını hareket ettiremiyordu. Kaçmak istiyordu ama kaçamıyordu. Aslında sadece ayakları değil ,başını bile çeviremiyordu korkudan. Indria bir ağacın yanına gitti ve ağacı iki eliyle sarıp kolaylıkla kaldırdı daha sonra adama bakarak. "Sen o çocuğa nasıl vurmuştun? Böyle mi!" deyip ağacı kaldırdığı gibi yukardan adamın üzerine indirmeye başladı. Buna bakarken adam, "Hayır lütfen, affet."şeklinde kekeleyerek kendini kurtarmaya çalışıyor, tüm gücüyle ve iradesiyle ayaklarını hareket ettirmeye uğraşıyordu. Ancak ayakları onu dinlemiyordu.Indria kaldırdığı ağacı adamın tam kafasının üzerine indirdi. Adam bu saldırı karşısında hemen kan kustu ve yere düştü. Indria o adama bakarken, "Yoksa böyle mi vurdun?" dedi ve ağacı sallayıp adama vurup adamın savrulmasına neden oldu. Adamın vücudu uçmaya başlamış ve elli metre uzağa düşmüştü. Indria daha sonra bağırarak, "Yoksa böylemi vurdun!!" dedi ve havaya zıpladı. Yaklaşık yetmiş metre havaya zıplamıştı iki eliyle tuttuğu ağacı adamın yattığı yere mızrak fırlatırcasına yolladı. Adam hala bilincini kaybetmemişti.Ama bir çok kemiği kırılmıştı.Üzerine inecek olan ağacın onu öldüreceği kesindi!. Indria'nın fırlattığı ağaç adamın tam gövdesine indi ve gövdesinde bir delik açtı. Köle tüccari hayata gözlerini yummadan önce tek bir şey düşünüyordu, "Şeytan!"
Dn:Yine güzel bir bölümdü.Ah bide şu katliama bir son veren baran var ya tadından yenemeyecek bölüm.Beni güldüren tarafı ise Türkçeyi yeni öğrenmiş Ruslar gibi konuşan Nadyab'in bir anda Türkçeyi tam olarak sokmesi oldu.Oraya dokunmadım.okuyucu arkadaşlarımıza bıraktım.Ha bide sagolasin beni fena gömmüşsün yarışma kazananı bölümünde ama senin dediğin ayrıntıda zurnanın zırt dediği yerdi ya.neyse fazla konuştum.sozu barana ve siz okuyucu arkaslara bırakıyorum :):):):):)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Indria
FantasyHayatım boyunca gerçeği aradım ama neyin gerçeğini? Merhamet dileyen acınası bir çok masum insan öldürdüm hem de gözümü kırpmadan. Sayısız canavarın hayatı benim ellerimde son buldu. Peki elime ne geçti? Koca bir hiç, ancak sonunda o gerçeği bulduğu...