Gün doğumu ile birlikte Waraha Şatosu hareketlenmeye başlamıştı. Şatonun taş duvarlarında yankılanan hafif ayak sesleri, heyecan ve telaşın ilk göstergesiydi. Kadim diyarın dört bir yanından gelen büyücü lordları, zarif ve görkemli kıyafetleri içinde aileleriyle birlikte şatoyu dolduruyorlardı. Şatonun avlusu, yüzlerinde gülümsemelerle dolup taşan misafirler, vampir lordlar ve cadı leydileriyle dolmuştu.
Gündüz vakti olmasına rağmen, Luther vampir misafirlerin de bu büyülü anı paylaşmaları için şatonun etrafına güneşi koruyan güçlü bir büyü örmüştü. Bu koruma, geceyi beklemeden gelen vampir lordları için güvenli bir atmosfer yaratıyordu. Havada adeta kutsal bir enerji hissediliyordu.
Seraphine ve Moriah, misafirleri zarifçe karşılarken Luther, her misafirle ilgileniyor, onları selamlıyor ve tebrikleri kabul ediyordu. Elowen ise hafif gergin ama zarif tavırlarıyla onları takip ediyordu. Misafirler arasında adeta bir fısıltı dolaşıyordu: "İki diyarın kraliçeleri birazdan yemin edecekler..."
Etrafta neşe içinde koşturan cadı ve vampir çocukları, şatonun havasına hafif bir canlılık katıyordu. Masmavi gökyüzü altında, çimenlerin üstünde ellerinde büyülü oyuncaklarla oynayan bu çocuklar, günün büyük önemini anlamayan ama neşe dolu halleriyle ortama renk katan sevimli detaylardı.
Davetlilere sunulan ikramlar, her iki diyara da özgü lezzetlerden oluşuyordu. Cadılar için mistik bitkilerle hazırlanmış çaylar, özel şifalı iksirler, vampir lordlar için ise damıtılmış nadir kanlar ve ince tatlarla harmanlanmış içkiler sunuluyordu. Büyük masalar özenle donatılmış, her misafirin kendini özel hissetmesi için ince detaylar düşünülmüştü. Sofralardaki kristal kadehler, güneşin ışıklarında parıldıyor, kristal tabaklar ve altın çatal-bıçaklar düğün gününe layık bir ihtişam sergiliyordu.
Luther ve Moriah, misafirlerin arasında zarif adımlarla dolaşarak, bu büyük günü onlarla paylaşmanın mutluluğunu yaşıyordu. Seraphine ise gözlerinde mutluluk ışıltılarıyla, kraliçe olacak kızını izlemek için sabırsızlanıyordu. "Düğün için her şey hazır mı?" diye soran misafirlere, Moriah gururla cevap veriyordu: "Güneş battığında kutsal sunağa geçeceğiz. İki kraliçemiz yeminlerini edecek."
Bu sırada, arka planda görevli cadı ve vampirler, organizasyonun kusursuz işlemesi için koşturuyordu. Büyük kristal şamdanlar özenle yerleştiriliyor, çiçeklerle süslenen sunağın etrafında son hazırlıklar tamamlanıyordu. Her şey mükemmel olmalıydı.
Güneş batmaya yaklaştıkça, sabırsızlık artıyordu. Herkes, iki diyarın birleşmesine tanıklık edecek olan bu eşsiz törende yer almanın gururunu yaşıyordu. Davetliler, yeminlerin edileceği kutsal sunağa gitmek için hazırlıklarını yapıyorlardı. Luther, sabırsızlığını belli etmeyen ama içinde yanan büyük bir gururla, konukları gözetliyor ve her şeyin sorunsuz ilerlemesini sağlıyordu.
Waraha Şatosu, bugün adeta bir diyarın kalbi olmuştu. İki kraliçenin yeminleriyle mühürlenecek olan bu büyük gün, uzun yıllar boyunca hatırlanacak bir tarih yazacaktı.
Güneş ufukta alçalmaya başlamış, gökyüzü kırmızı ve altın sarısına bürünmüşken, herkes o büyülü anı bekliyordu.
Engfa, düğün hazırlıklarının sonuna gelmişti ama heyecanı hala doruktaydı. Odasının geniş camlarından güneşin son ışıkları içeri dolarken, odanın içinde bir aşağı bir yukarı yürüyüp duruyordu. Elleri, pelerininin kumaşını düzeltiyor, nefesi hızlanıyor, düşünceleri karışıyordu. Göğsünde bir volkan gibi büyüyen heyecanını bastırmaya çalışsa da başarılı olamıyordu.
Bu sırada, sandalyesinde oturmuş Engfa'yı izleyen büyükannesi Rowena, gülümseyerek hafif bir kahkaha attı. "Ah sevgili torunum, yürüdükçe yerin altından çıkacak neredeyse. Sakin ol biraz, her şey mükemmel olacak."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kan ve Büyünün Dansı TR
Fantasy"Kan ve Büyünün Dansı" Bu kitap, iki farklı dünyanın efsanevi hikayesini anlatıyor. Waraha ve Austin klanlarının birbirine düşman ruhlarını bir araya getiren, yasaklanmış bir aşkın öyküsü. Engfa Waraha, büyünün karanlık gücünü kontrol eden bir cadı...