Gözlerindeki şaşkınlık devam ederken, Charlotte ve Engfa kaderin onlara ne denli güçlü bir oyun oynadığını fark ettiler. İkisi de, bu karşılaşmanın hayatlarını sonsuza dek değiştireceğini hissediyordu. Ancak, yüzyıllardır süregelen düşmanlık ve türler arasındaki keskin sınırlar, bu anın gerçekliğini sorgulamalarına neden oluyordu.
Engfa, kalbinde patlayan duygulara daha fazla karşı koyamayacağını anladı. İçinde yükselen bu derin çekime direnmek imkânsızdı. Charlotte'a olan hisleri, mühür işaretleriyle birlikte artık geri dönülemez bir noktaya ulaşmıştı. Şaşkınlıkla karışık bir kararlılıkla, bir adım daha attı ve Charlotte'u nazik ama kesin bir hareketle kendine doğru çekti.
Charlotte, Engfa'nın kendisine yaklaşan güçlü varlığını hissettiğinde, kalbi hızla çarpmaya başladı. Engfa'nın sıcaklığı, sanki etrafındaki tüm dünyayı yok etmişti. Sadece ikisi kalmıştı; Kanlı Ay'ın ışığı altında, birbirlerine bakan iki ruh.
Engfa, Charlotte'a yaklaştı ve gözlerinin derinliklerine bakarak, yavaşça fısıldadı: "Sen... artık benimlesin. Kader bizi birleştirdi ve sen benim kaderimsin, Charlotte. Hiçbir şeyin önemi yok. Seninle olmak, seni hissetmek... sadece bu an, sadece biz varız."
Charlotte, Engfa'nın sözlerini duyduğunda, kalbindeki tüm şüpheler dağıldı. Onun kendine olan güveni, kararlılığı ve tüm dünyayı umursamadan ona bu kadar kesin bir şekilde sahip çıkışı, Charlotte'un içinde bir kıvılcım çakmasına neden oldu. Aynı duyguları paylaşıyordu. Bir an bile tereddüt etmeden, Engfa'nın gözlerine bakarak ona teslim oldu.
"Evet," dedi Charlotte, sesi hafifçe titreyerek ama içtenlikle. "Seninle olmak... sadece bu an. Hiçbir şeyin önemi yok. Bu anın dışında hiçbir şeyin."
Engfa, Charlotte'un yüzüne daha da yaklaştı, sıcak nefesi onun cildine değdi. "Sen, benim için yaratılmışsın," diye fısıldadı, sesinde hem bir sahiplenme hem de derin bir bağlılık vardı. "Artık seninle her şeyin tamamlandığını hissediyorum. Bunu daha fazla reddedemem. Sen, bana aitsin."
Charlotte, Engfa'nın bu kesinliği karşısında tüm direncini bıraktı. Bu sözler, onun kalbinde yankı bulmuştu. "Ve sen de bana aitsin," dedi, dudaklarında hafif bir gülümsemeyle. "Hiçbir şeyin önemi yok. Bizden başka hiçbir şeyin."
İkisi de, aralarındaki tür farkını, yüzyıllardır süregelen düşmanlıkları unutarak birbirlerine doğru bir adım daha attı. Dünya sadece onların etrafında dönüyordu; Kanlı Ay, bu anı mühürleyen bir tanık gibiydi. Engfa, Charlotte'u kendine daha da yaklaştırdı, kalplerinin atışı aynı ritimdeydi. O an, iki ruh birbirine bağlanmıştı. Kaderin onlara hazırladığı bu sürpriz, şimdi onların gerçeği olmuştu.
Engfa'nın elleri, Charlotte'un beline sarıldı, onu kendine daha da çekti. "Sen benim olacaksın," dedi kararlılıkla. "Artık sadece benim."
Charlotte, Engfa'nın bu sahiplenici tavrından derin bir haz aldı. "Ve sen de benim," diye karşılık verdi, gözleri Engfa'nın gözlerinden ayrılmadan. "Bu gece, kader bizi bir araya getirdi. Ve artık bundan kaçmayacağız."
İkisi de, birbirlerinin kollarında olmanın huzuruyla, geceye ve geleceğe doğru birlikte adım attılar. Hiçbir şey, bu anın büyüsünü bozamazdı. Artık birbirlerine aitlerdi ve bu gerçeği kabul etmekten başka çareleri yoktu. Dünya, sadece onların etrafında dönüyordu; bu, onların gecesi ve onların kaderiydi.
Waraha Klanı'nın büyük salonu, gecenin sonuna yaklaşırken bile hâlâ büyüleyici bir enerjiyle doluydu. Ancak bu enerji, kısa bir süre içinde yerini yoğun bir gerilime bıraktı. Engfa ve Charlotte, birbirlerinin gözlerinde kaybolmuşken, aralarındaki çekim o kadar güçlüydü ki, salonun her köşesine yayılan bir aura oluşturdu. Engfa'nın alnı, Charlotte'un alnına yaslanmıştı, işaretli elleri birleşmişti ve bu mühür, salondaki herkesin dikkatini çekmişti.
Bu güç, olağanüstüydü. Kanlı Ay'ın ışığı altında, mühür işaretleri parıldayarak birleşti. Ancak bu, sıradan bir mühürlenme değildi. İki farklı türün - bir cadı ve bir vampirin - bu şekilde birleşmesi, yıllardır görülmemiş bir olaydı. Salonun içindeki herkes, bu olağanüstü durumu hissediyor, şaşkınlıkla birbirine bakıyordu.
Luther Waraha, salonun diğer ucunda durup bu manzarayı gördüğünde, tüm bedeni dondu. Kızının, bir vampirle bu şekilde mühürlendiğini fark etmek, onu derin bir şoka soktu. Bu, kabul edilemezdi. Waraha Klanı, yüzyıllardır cadıların soylu kanını korumuştu. Bir vampirle mühürlenmek, yalnızca klanın onuru için değil, tarihsel olarak da kabul edilemezdi. Luther, öfke ve şaşkınlıkla doluydu. "Bu... imkânsız!" diye fısıldadı, kelimeler ağzından zorla dökülüyordu.
Elowen Waraha, kocasının tepkisine aynen katılıyordu. O da kızının bu duruma nasıl düştüğünü anlayamıyordu. Bir vampirle mühürlenmek... Bu, klanın kurallarına, tüm geleneklerine aykırıydı. "Engfa, bunu yapamazsın," diye mırıldandı, gözleri dehşetle dolmuştu. "Bu, kabul edilemez!"
Rowena Waraha ise, kadim bilgeliğine rağmen bu durum karşısında derin bir şok yaşadı. Bu türden bir mühürlenme, sadece cadılar arasında olurdu; vampirlerle birleşmek, Waraha soyunun tarihi boyunca asla gerçekleşmemişti. "Engfa," dedi, sesi titriyordu. "Bunu yapamazsın. Bu, soyumuzun kurallarına aykırı."
Diğer tarafta, Moriah ve Seraphina Austin, kızları Charlotte'un bir cadıyla bu şekilde bağlandığını fark ettiklerinde adeta donakaldılar. Moriah, yüzünde derin bir öfke ve şaşkınlıkla Engfa'ya baktı. Kızının bir cadıyla mühürlenmesi, Austin Klanı'nın kurallarına ve onuruna aykırıydı. "Bu... bu kabul edilemez!" diye hiddetle konuştu. "Charlotte, ne yapıyorsun? Bir cadıyla mühürlenmek mi? Bu, bizim için imkânsız bir durum!"
Seraphina Austin, şok ve hayal kırıklığı arasında bir yerde duruyordu. Kızı Charlotte'un bir cadıyla mühürlenmesi, onun en büyük kabusuydu. "Charlotte," dedi, sesi endişeyle titreyerek. "Bunu yapamazsın. Bu, bizim için kabul edilemez. Klanımızın onuruna aykırı!"
Her iki tarafın liderleri, kızlarının bu mühürlenme durumunu kabul edemediklerini açıkça belirttiler. Bu, sadece ailelerinin onuru için değil, aynı zamanda türlerinin sınırlarını korumak adına da imkânsız bir durumdu.
Charlotte ve Engfa, bu tepkilere rağmen birbirlerinden kopmadılar. Engfa, Charlotte'u daha da kendine çekti, alnı hâlâ onun alnına yaslanmıştı. Fısıldayarak, "Bu mühür gerçek," dedi. "Hiçbir şey umurumda değil. Bu bağ bizim kaderimiz."
Charlotte, Engfa'nın sözlerine tüm kalbiyle katılıyordu. "Ben de aynı şekilde hissediyorum. Bizim aramızdaki bağ, her şeyden daha güçlü. Hiçbir kural, hiçbir gelenek bunu değiştiremez."
Ancak, ailelerinin bu duruma karşı çıktığını hissetmek, iki prensesin içinde derin bir çatışmaya neden oldu. Salonun içinde yankılanan öfke ve hayal kırıklığı, aralarındaki bağı zorlamaya başladı. Ama Engfa ve Charlotte, bu tepkilere karşı direndiler. Onların mühürlenmesi, türler arasındaki sınırları aşan bir güçtü ve bu gücü şimdilik kabullenmekten başka çareleri yoktu.
Gece, bu anın yarattığı şok ve gerilimle sona erdi. İki prenses, artık birbirlerinden ayrılmak istemiyordu; ama ailelerinin tepkisi, bu yeni durumu nasıl idare edeceklerini bilmelerini zorlaştırıyordu. Bu mühür, sadece onlar için değil, iki klan için de büyük bir mücadeleyi başlatmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kan ve Büyünün Dansı TR
Fantasy"Kan ve Büyünün Dansı" Bu kitap, iki farklı dünyanın efsanevi hikayesini anlatıyor. Waraha ve Austin klanlarının birbirine düşman ruhlarını bir araya getiren, yasaklanmış bir aşkın öyküsü. Engfa Waraha, büyünün karanlık gücünü kontrol eden bir cadı...