Kalkan

12 3 0
                                    


Moriah Şatosu'nun büyük salonunda, konuklar son sohbetlerin tadını çıkarırken, Moriah ve Prens Kaelith şatonun loş, geniş balkonunda baş başa kalmışlardı. Gecenin serinliği ve ay ışığı, ikilinin arasında sessizce uzanan mesafeyi dolduruyordu. Moriah, derin ve ciddi bir bakışla Kaelith'e döndü, sesinde otoriter bir tını vardı.

"Kararın hâlâ kesin mi?" diye sordu Moriah, Kaelith'in gözlerinin içine bakarak.

Kaelith duraksadı, gözleri düşünceli bir şekilde yerde dolandı. İçinde hissettiği çekişme yüzüne vuruyordu. Onca zaman Charlotte'u kraliçesi yapma hayaliyle yaşamıştı, ancak Engfa ile olan mühürlerinin ne kadar güçlü olduğunu gördükçe bu işin hiç de kolay olmayacağının farkına varmıştı. Engfa gibi güçlü ve kadim bir cadıyı karşısına almak... Bu düşünce onu tedirgin ediyordu. Üstelik, Charlotte'un mühürle Engfa'ya olan bağının derinliğini biliyordu. Bu bağa müdahale etmenin sonuçları olabilirdi.

"Efendim, elbette istiyorum. Charlotte'u kraliçem yapmak... Bu benim için büyük bir onur olur," dedi Kaelith, sesindeki çekimserlik dikkatlice gizlenmişti. Ancak Moriah, bu çekingenliği fark etmeyecek biri değildi.

Moriah derin bir nefes aldı ve yaklaşarak Kaelith'in omzuna nazikçe dokundu. "Soyumuzun geleceği için bu fedakarlığı yapmalısın, Kaelith," dedi, sesi sakin ama kararlıydı. "Charlotte'un Engfa'ya mühürlenmiş olması elbette güçlü bir bağ. Ama unutma, bu diyarın kaderi ve geleceği vampir soyunun elinde. Eğer soyumuzun devamını istiyorsak, doğru hamleyi yapmalıyız."

Kaelith, Moriah'ın bakışlarında beliren kararlılığı görüp yutkundu. "Ama ya Engfa? Onun gibi bir cadıyı karşıma almak... Bu hiç de hafife alınacak bir şey değil. O, sıradan bir cadı değil. Charlotte'u kendi isteğiyle reddetmezse..."

Moriah, bu kaygıyı anlayışla dinlerken bir yandan da gözlerini ufka dikti. "Anlıyorum, Kaelith. Engfa'nın gücünü küçümsemiyoruz. Ancak bu, soylu kanımızın geleceği için yapılması gereken bir fedakarlık. Unutma, her şey planlandığı gibi ilerlerse, Charlotte'un bile o anki duygularını değiştirebiliriz. Ailenin, soyumuzun ve geleceğimizin selameti için bu riski göze almak zorundayız."

Kaelith, Moriah'ın sözlerinin ağırlığını omuzlarında hissetti. Derin bir iç çekerek başını eğdi. "Haklısınız. Bir prens ve Ashara ailesinin varisi olarak, görevimi yerine getirmek zorundayım."

Moriah hafifçe gülümsedi, Kaelith'in omzuna bir kez daha vurdu. "Bu cesaretin ve bağlılığın, ailemiz için önemli. Soyumuzun en soylu kanı olarak, gerekeni yapacağına güveniyorum."

Kaelith kafasında fırtınalar kopsa da başını sallayarak Moriah'a boyun eğdi. Kaderin yükünü sırtlanmaya hazırdı; yapacağı fedakarlığın büyüklüğünün farkındaydı.

Gece sonlanırken, aileler büyük salonda bir araya gelmişti. Şatonun devasa avizesinin altındaki uzun yemek masasının etrafında oturmuş, gecenin son sohbetlerini yapıyorlardı. Gümüş tepsilerdeki şarap ve kan kadehleri masayı süslüyor, konukların arasındaki sohbetlere eşlik ediyordu. Ancak ortamın havasında, yaklaşan sabahın serinliğiyle karışık, gergin bir enerji vardı.

Moriah, masanın başına geçip ellerini hafifçe masaya dayadı ve derin bir nefes alarak konuşmaya başladı. "Şimdi," dedi ağır ve otoriter bir tonla, "Bugün güzel bir akşamı paylaştık. Ancak hepimiz biliyoruz ki, ailelerimizin geleceği konusunda bazı önemli kararların arifesindeyiz."

Bunu duyan Charlotte, sandalyesinde huzursuzca kıpırdandı. Kalbi hızla atıyordu; babasının ne söyleyeceğini tahmin edebiliyordu. Gözleri, masanın karşısında oturan Kaelith'e kaydı. Kaelith ise bakışlarını yere indirerek sessizce bekliyordu.

Kan ve Büyünün Dansı TRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin