Kanlı Ay'a saatler kalmış, Charlotte'un şatosunda hummalı bir hazırlık vardı. Hizmetçiler titizlikle Charlotte'u seramoni için hazırlıyordu. Uzun, zarif bir beyaz elbise giymişti. Elbisenin üzerindeki işlemeler, sanki ay ışığını yansıtır gibiydi. Kafasında ise narin ve zarif bir taç duruyordu. Taç, ona kraliçelere yaraşır bir görünüm katmıştı ama gözlerindeki boşluk, etrafında dönen ihtişamı adeta hiçe sayıyordu. Charlotte, sadece bir gölge gibi duruyordu. Ne bir gülümseme vardı yüzünde ne de heyecan. Ruhsuzca, hizmetçilerin emirlerine uyuyordu.
Hizmetçiler işlerini bitirip usulca odadan çekildiklerinde kapı yavaşça açıldı. Annesi Seraphine, içeriye adım attı. Charlotte'un bu hali, onun kalbine bir bıçak saplamış gibiydi. Kızının bu cansız, duygu yoksunu hali karşısında gözleri doldu. Yavaşça yanına yaklaşıp onun karşısında diz çöktü. Charlotte'un elini tutup sıkıca kavradı.
"Charlotte..." diye fısıldadı Seraphine, sesi titrek ve çaresizdi. Kızının gözlerine baktı, boşluğa dalmış ve duygudan yoksun gözlerine. Charlotte, gözlerini annesine çevirdi ama bakışları donuktu. Seraphine, kızının bu halini görmekle ne kadar yanlış bir şey yaptıklarını bir kez daha fark etti. İçindeki tüm endişe ve pişmanlık, gözlerinden yaşlar olarak süzüldü.
"Hazır mısın, kızım?" diye sordu, göz yaşlarını silerek. Ama sorunun içinde bile umut ve endişe vardı.
Charlotte, yavaşça başını salladı. Sesi soğuk ve monotondu, "Emrettiğiniz gibi hazırlanıyorum, anne."
Bu sözleri duyan Seraphine, acı içinde derin bir nefes aldı. Bir an kızının elini bırakmak istemedi. Charlotte'un içinde hiçbir sıcaklık yoktu, sanki bir kuklayı tutuyor gibiydi. Annesinin kalbi, kızına yaşattığı bu acının ağırlığı altında eziliyordu.
Kütüphanede gergin bir hava vardı. Engfa, büyükannesi Rowena, annesi Elowen ve Myx, babasının tepkilerine rağmen bir araya gelmiş, yapılması gerekenleri konuşuyorlardı. Engfa, yüzündeki kararlı ifadeyle odada gezinirken, ailesi de sessizce onu izliyordu. Plan, Charlotte'u bu akşamki tehlikeden kurtarmak ve onu özgürlüğüne kavuşturmaktı.
Tam bu sırada kapı sert bir şekilde açıldı ve içeri babası Luther girdi. Gözleri öfke ile doluydu. Karısını da onların arasında görünce adeta çıldırmış gibiydi.
"Bunu bana nasıl yaparsınız?!" diye gürledi, öfkeyle. "Sen de mi katıldın Elowen?!"
Elowen, kocasına doğru bir adım attı. "Luther, lütfen... Anlamaya çalış..."
"Anlamaya mı çalışayım?" diye hiddetle sözünü kesti Luther. "Kızımızı bir vampirle birleştirmeye mi çalışıyorsunuz? Buna asla izin vermeyeceğim!" diye bağırdı. Öfke, sesini daha da yükseltmişti.
Rowena ve Myx araya girmeye çalıştılar. "Luther, sakin ol! Önce bir dinle!" dedi Rowena, sesi otoriter ve ağırbaşlıydı. Myx de elini kaldırarak babasını sakinleştirmeye çalıştı. "Bu, düşündüğün kadar kolay bir şey değil. Biraz dur ve dinle."
Ancak Engfa bu sırada sadece sessizce babasını izliyordu. Yüzündeki sakinlik, fırtına öncesi sessizliği andırıyordu. Luther'ın öfke dolu bakışları altında, Engfa bir taş kadar hareketsizdi.
"Ben izin vermeyeceğim!" diye bağırdı Luther, ellerini havaya kaldırdı ve ellerinin arasında bir büyü parladı. Engfa'nın ailesine zarar vermeye kararlıydı. Fakat tam büyüsünü harekete geçireceği sırada, Engfa yerinde durduğu halde ellerini öne doğru uzattı ve babasının büyüsünü durdurdu. Birden, tüm kütüphane, Engfa'nın gücünün etkisiyle titreşmeye başladı.
Luther şaşkınlık içinde bir adım geriye çekildi. Kendi büyüsü, kızının büyüsünün karşısında adeta boşa çıkmıştı. Engfa, babasına soğukkanlı bir şekilde baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kan ve Büyünün Dansı TR
Fantasy"Kan ve Büyünün Dansı" Bu kitap, iki farklı dünyanın efsanevi hikayesini anlatıyor. Waraha ve Austin klanlarının birbirine düşman ruhlarını bir araya getiren, yasaklanmış bir aşkın öyküsü. Engfa Waraha, büyünün karanlık gücünü kontrol eden bir cadı...