Charlotte odasında yalnız kalmış, Engfa ile geçirdiği anları düşünürken hafif bir huzur hissetmişti. Thalira'nın gitmesiyle birlikte odada derin bir sessizlik hâkimdi. Ailesinin gözünde hâlâ her şey yolundaydı ve kanlı ayın müjdelenmesini bildiğini ailesinden gizlemesi gerektiğinin bilgisini vermişti Thalira. Ailesi, Charlotte'un bu haberi öğrenmemesi için büyük bir çaba sarf ediyordu. Charlotte ise sadece bir süre daha Engfa ile birlikte vakit geçirememesinin verdiği hüznü yaşıyordu, yaklaşan tehlikelerden tamamen habersizdi.
Bir süre yatağına uzandı, Engfa'nın parmağına taktığı yüzüğü boynundaki zincirde hissetti ve içini ısındıran bir rahatlama hissetti. Fakat bilmediği şey, sadece yedi gün sonra hem onun hem de Engfa'nın hayatlarının sonsuza dek değişeceğiydi.
Tam o sırada odanın kapısı hafifçe aralandı ve annesi Seraphine içeri girdi. "Tatlım," dedi yumuşak bir sesle, "bir süredir odandan çıkmadığını fark ettim. Merak ettim, iyi misin?"
Charlotte, annesinin sorusunu gülümseyerek karşıladı. "İyiyim, anne. Sadece biraz dinlenmeye ihtiyacım vardı. En sevdiğim kitaplardan biriyle vakit geçiriyorum."
Seraphine, Charlotte'un yanına oturdu ve saçlarını sevgiyle okşadı. "Ne zaman ihtiyacın olursa buradayım, biliyorsun, değil mi?" diye ekledi. Charlotte başını salladı ama içten içe başka şeyler düşünüyordu. Ailesinin ona sakladığı gerçeklerden habersizdi.
Annesi kalkarken bir an durdu ve bakışları ciddileşti. "Yarın babanın özel bir yemeği var. Prens Kaelith ve ailesiyle birlikte. Sanırım katılman gerekecek, bu yüzden kendini hazırla."
Charlotte, babasının düzenlediği bu yemeğin nedenini tam olarak anlamasa da, Engfa'dan ayrı kalmanın verdiği buruklukla yavaşça başını salladı.
Charlotte, annesi odadan çıktıktan sonra yatağında bir süre hareketsiz kaldı. Annesinin sözleri zihninde yankılanıyordu: "Prens Kaelith ve ailesiyle birlikte..." Bu cümlenin altında yatan anlamı kavramakta zorlanıyordu, ama birkaç dakika geçmeden gerçeğin soğukluğu kalbine çarptı. Babasının genç bir vampir prensini yemeğe davet etmesinin basit bir nezaket olmadığını yavaş yavaş anlıyordu.
Kalbi hızla atmaya başladı, bir anda odadaki hava ağırlaştı. Boğazı düğümlendi, sanki tüm dünya üzerine çökmüş gibiydi. Elleri, boynunda asılı duran yüzüğe gitti ve onu sıkıca tuttu. "Engfa..." diye fısıldadı, sesi titrek ve korku doluydu.
Babası Moriah'ın planlarını anlamaya başlıyordu. Onu başka birine, Prens Kaelith'e bağlamak istiyorlardı. Ailesi, Engfa ile olan bağını görmezden gelmeye kararlıydı ve bu yemek davetinin altında yatan sebep, onu başka birine mühürlemekti.
Charlotte'un içi sıkıştı, gözleri doldu. Engfa ile aralarındaki güçlü bağa rağmen, ailesi bu bağı koparmak için ellerinden geleni yapıyordu. "Bunu nasıl yapabilirler?" diye fısıldadı, gözyaşları yanaklarından süzülürken. "Ben Engfa'ya aitim... O da bana..."
Charlotte, ne yapması gerektiğini bilmiyordu ama bir şekilde bu durumu önlemek zorundaydı. Mühür, sadece bir bağ değil, onun varoluşunun bir parçasıydı. Engfa'ya olan sevgisi, bir vampir prensiyle değiştirilemeyecek kadar derindi.
Charlotte, korku içinde kalp atışlarını hissediyordu, kafası karmaşık düşüncelerle doluydu. O an, içgüdüsel olarak gözlerini kapadı ve Engfa'yı düşündü. Zihnini ona odakladı, telepatik bağlarını kullanarak Engfa'ya ulaşmaya çalıştı.
"Engfa... Engfa, beni duyuyor musun?" Sesindeki tedirginlik ve korku belirgindi.
Engfa, Charlotte'un sesi zihninde yankılanınca hemen ona cevap verdi. "Evet, buradayım Charlotte. Ne oldu? Sesin titriyor, iyi misin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kan ve Büyünün Dansı TR
Fantasy"Kan ve Büyünün Dansı" Bu kitap, iki farklı dünyanın efsanevi hikayesini anlatıyor. Waraha ve Austin klanlarının birbirine düşman ruhlarını bir araya getiren, yasaklanmış bir aşkın öyküsü. Engfa Waraha, büyünün karanlık gücünü kontrol eden bir cadı...