Kanlı Aya kadar geçen günler.

13 1 0
                                    


Birinci Gün:

Engfa, günün ilk ışıklarıyla birlikte uyandı. Geceleri uyumakta zorlanıyordu; zihni Charlotte'a olan düşüncelerle dolup taşmış, gücü içinden taşan bir sel gibi büyümekteydi. Şatosunda geçirdiği saatlerin çoğunu kütüphanede büyü kitaplarını inceleyerek geçiriyordu. Kafasında sürekli dönüp duran düşünceleri ve artan enerjisini kontrol altına almak için kendini eğitiyordu. Myx ve Rowena, Engfa'nın yanından ayrılmamaya çalıştı. Ancak Engfa'nın güçlenmesi, onların bile kontrol etmekte zorlandığı bir hâl almaya başlamıştı.

Bu sırada Charlotte, ailesinin kontrolü altında, sürekli göz hapsindeydi. Moriah ve Seraphine, nazik ama kararlı bir şekilde onu bu mühürden vazgeçirmeye çalışıyordu. Ancak Charlotte kararlıydı. Onun bu sessiz direnci, aile arasında esen soğuk rüzgârları daha da artırmıştı. Charlotte, gece uyumadan önce Engfa ile telepatik yolla konuşuyor, birbirlerine umut dolu sözler fısıldıyorlardı. Her ne kadar fiziksel olarak ayrı olsalar da, ruhları ve düşünceleri sıkıca birbirine bağlıydı.

İkinci Gün:

Diyarın dört bir yanından Engfa'nın güçlenmekte olduğu ve Morgana'nın efsanevi kalkanına sahip olduğu fısıldanmaya başladı. Engfa, Charlotte'a ulaşma ihtiyacını giderek daha derinden hissediyordu. Şatonun bahçesine çıkıp gökyüzünü izlerken, uzaktaki karanlık bulutların arasında onun gözlerini görür gibi oluyordu. Engfa, Myx ile yaptığı uzun tartışmalara rağmen kararından dönmeye niyetli değildi. Charlotte'u alıp başka bir diyara gitme fikrini daha çok düşünmeye başlamıştı. Ancak Myx ve Rowena, bu düşüncenin hem Engfa hem de Charlotte için tehlikeli olduğunu defalarca dile getirdiler. Engfa, tüm bu uyarılara rağmen sakinliğini korumaya çalışıyordu, ama içinde büyüyen fırtına her an patlamaya hazırdı.

Charlotte ise kendisini çevreleyen baskının giderek arttığını hissediyordu. Onu sık sık yalnız bırakıyorlardı; Moriah, kağıt üzerinde nazikçe destek verir gibi görünse de, gerçekte kızını göz altında tutuyordu. Charlotte, şatonun karanlık köşelerinde Engfa ile telepatik bağ kuruyor, ona içini döküyordu. Engfa, her telepatik konuşmalarında ona güç veriyor, vazgeçmeyeceğini haykırıyordu. Ancak Charlotte'un içinde büyüyen korku, Engfa'yı koruyamayacağına dair bir gölge gibi sürekli zihnindeydi.

Üçüncü Gün:

Charlotte, Moriah ve Seraphine'in kontrolünden bir anlığına kurtulmayı başardı. O gece gizlice ormana çıktı. Kalbi hızla çarpıyor, ayakları sanki kendi iradesiyle Engfa'ya doğru yol alıyordu. Engfa, Charlotte'un çağrısını hissetmiş ve anında ormanın derinliklerinde belirmişti. İkili, gözlerden uzak, ormanın koruyucu sessizliği altında kucaklaştılar. Charlotte'un sıcaklığını teninde hisseden Engfa, onu daha da sıkı sarıldı. O an, bütün korkuları, şüpheleri silinip gitmişti.

"Buraya kadar nasıl geldin?" diye sordu Engfa, Charlotte'un saçlarını okşayarak. Charlotte hafifçe gülümsedi, "Sadece seni düşünerek... Başka hiçbir şeyi umursamadım," dedi. O gece, ormanın sessizliğinde birbirlerine söz verdiler. Kanlı Ay'a kadar ne olursa olsun güçlü kalacaklardı. Bu kısa ama tutku dolu buluşmanın ardından, Charlotte titreyen ellerle Engfa'dan ayrılmak zorunda kaldı. İkisi de bu vedanın ağırlığını içinde hissetti, ama umut doluydular.

Dördüncü Gün:

Diyarın her köşesinde Engfa'nın güçlenmesi, cadılar arasında heyecan yaratıyordu. Şato, giderek artan bu enerjiyle titreşiyor gibiydi. Engfa, sabah erkenden kütüphaneye kapanıyor, kadim büyüleri öğreniyordu. Bu sırada, ailesiyle neredeyse hiç konuşmuyordu. Luther, Engfa'nın bu haline tahammül edemiyor, büyük odalarda sık sık tek başına öfkeyle volta atıyordu. Elowen ise kızının bu sessiz mücadelesinin izlerini kalbinde hissediyor, gözlerinden endişe okunuyordu. Myx, durumu kontrol altında tutmaya çalışıyor, Engfa'nın artan gücünü anlamaya çalışıyordu.

Charlotte ise gün boyunca şatoda huzursuzca dolanıyordu. Prens Kaelith, aileyle daha fazla vakit geçiriyor, ancak Charlotte'un bakışlarından, ilgisinin başka birinde olduğunu fark ediyordu. Kaelith, kibarlığını koruyarak, Charlotte'un yanında ona destek olmaya çalışıyordu. Ancak Charlotte'un zihninde Engfa vardı, onun varlığı, her an onu sarmalayan bir huzur ve huzursuzluk karışımıydı.

Beşinci Gün:

Engfa, kendi içinde yükselen gücü artık kontrol etmeyi öğrenmişti. Odasında saatlerce meditasyon yaparak, içinde biriken enerjiyi doğru yönlendirmeye çalışıyordu. Diyarın her köşesinden fırtına haberleri geliyordu; Engfa'nın öfkesi bile doğayı etkiliyordu. Myx ve Rowena, onu sakinleştirmek için ellerinden geleni yapıyorlardı, fakat Engfa, kendisine ve Charlotte'a yapılmak istenen haksızlığı her hatırladığında, içindeki öfke tekrar alevleniyordu.

Charlotte da kendi iç savaşını veriyordu. Ailesi, artık baskıcı tavrından biraz uzaklaşmış, daha ılımlı bir dil kullanmaya başlamıştı. Ama bu bile Charlotte'un içindeki huzursuzluğu dindirmiyordu. O gece, yatağında yalnız başına yatarken, Engfa'nın fısıltısını duymuştu. Engfa'nın sesinde kararlılık vardı: "Dayan sevgilim... Az kaldı. Kanlı Ay'da, herkesin önünde mühürleneceğiz. Sana söz veriyorum..." Bu sözler Charlotte'a güç verdi ve içindeki korkunun bir nebze de olsa yatışmasına yardımcı oldu.

Altıncı Gün:

Günler hızla geçerken, Kanlı Ay'a bir gün kala diyarın dört bir yanında hazırlıklar başlamıştı. Şatonun duvarlarında asılı olan fenerler titrek ışıklarıyla geceyi aydınlatıyor, gökyüzünde kırmızımsı bir parıltı belirmeye başlamıştı. Cadılar ve vampirler arasında sessiz bir bekleyiş hakimdi. Engfa, sabahın erken saatlerinde kütüphaneye çekilmişti. Myx ve Rowena ile yapacağı son hazırlıklar için kararlılıkla çalışıyordu.

Charlotte ise kendisini aile baskısından bir an olsun kurtaramıyordu. Kaelith'in bakışları altında, ailesinin gözetiminde hareket ederken, içinde yaklaşan fırtınayı bastırmaya çalışıyordu. Her geçen gün, Engfa ile arasında artan çekimi daha derin hissediyor, Kanlı Ay'da yaşanacak birleşmenin yakınlığını yüreğinde taşıyordu.

Kan ve Büyünün Dansı TRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin