Albay kaşlarını kaldırdı ve Nicolasa baktı, onun en yapmak istediğini tam olarak anlayamamıştı fakat isteğini yapması mümkün değildi çünkü kurallar vardı. Yasalar vardı, suçlular sırf Fei Klanının Genç Efendisi istedi diye serbest bırakılamazdı. Eğer Hanry adil birisi olmasaydı elbette Albay düşünmeden bu kişileri teslim ederdi fakat Hanry o kadar adildi ki, kendisini bile yasalarla engellemişti. Bir suçlunun serbest kalmasının iki yolu vardı. Birincisi kefaretinin ödenmesiydi ki bu sadece ağır ceza işlememiş mahkumları kapsıyordu. İkincisi ise doğal olarak cezasını tamamlamış olmasıydı fakat Albay Nicolasın ödeme yapacağını düşünmedi bile.
Bütün şehir Fei Klanının genç efendisinin işe yaramaz bir serseri olduğunu biliyordu.
'Genç Efendi bu konuda kuralları biliyor olmalısınız.' dedi Albay. Direkt olarak karşı çıkmadı fakat kuralları ve yasaları hatırlattı. Nicolas başını salladı, 'Evet biliyorum, kefaretlerini ödeyeceğim ama önce onları görmek istiyorum.' dedi Nicolas.
Albay duyduklarına inanamadı fakat tekrar da sormadı. 'Nasıl isterseniz...' dedikten sonra kenara çekildi ve Nicolasa yol açtı. Nicolasla birlikte kapıdan geçerken yanında ona eşlik ediyordu.
Karargahın duvarları kurşunlu boya ile boyanmıştı ve duvarlar tamamen gri renkliydi. Gösterişli abajurlar ve duvarlara asılmış metal zırhlar vardı. Bir Karargahtan çok müzeyi andırıyordu fakat bu sadece gelen kişilerin gözünü boyamak için hazırlanmıştı. Burası kanunun uygulandığı bir yerdi, bir bölümünde yargıçlar vardı ve diğer bölümünde polis kuvveti olan muhafızlar bulunuyordu.
Koridorda belli mesafelerde iki nöbetçi her kapının önünde duruyordu ve iki nöbetçi sürekli olarak koridorda devriye atıyordu. Yukarıya çıkan ve aşağıya inan merdivenlerin başında da nöbetçiler vardı. Karargahın içinin sıkı korunduğu görülüyordu ve Fei Klanı topraklarında yaşayan birisi bu karargahı görürse sadece kendini güvende hissederdi. Elbette kötü bir niyeti yoksa.
Albayın nezaretinde Nicolas, Albert ve iki koruması merdivenlerden aşağı inmeye başladı. Kısa süre sonra güneş ışığının ulaşmayacağı derinliklere gelmişlerdi fakat büyü ile hazırlanan aydınlatma eşyaları vardı. Bunlar her merdivenin birleşim noktasında takılmıştı, duvarda yüksek bir noktada yuvarlak nesnelerdi ve sarı ışık yayıyorlardı. Bütün yolu aydınlatmak için yeterli olmasalar da görüş alanını genişletiyordu.
Yer altına inen 6. merdiven bittikten sonra nihayet önlerine büyük metal bir kapı çıkmıştı, kapının dökme demirden yapıldığını anlamak için demirci olmaya gerek yoktu. Siyah kapının önünde, merdivenlerin yanında ve karşıda ki duvarda ikişer nöbetçi vardı ve toplam altı kişi bu alanı koruyordu. Hafif suçluları korumak için sadece girişe altı nöbetçi konulması Nicolasın bu zindanın o kadar basit olmadığını düşünmesine sebep olmuştu.
'Bu kadar nöbetçi fazla değil mi ?' dedi Nicolas.
Albay gülümsedi, 'Karargahımız sadece halktan kişileri değil aynı zamanda suç örgütlerinden kişileri de nezarette tutuyor ve bazen aristokratlar bile misafirimiz oluyor. Ayrıca yakalanan ciddi suçluların Araf Adasına gitmeden önce bir süre bizim gözetimimizde kalması gerekiyor bu yüzden kontroller sıkı tutulmalı.' dedi Albay. Nicolas memnun bir şekilde başını salladı. Geçmişte bu zindanlara hiç gelmemişti fakat Hanry onu bir kaç defa zindanlara atmakla tehdit etmişti, tabi ki bunu hiç yapmadı.
'Albay burada iyi bir iş çıkartmışsınız.' dedi Nicolas saygıyla söyledi. Albay Nicolas tarafından taktir edilmeyi beklemiyordu hatta söylediklerine isyan etmesini ve dalga geçmesini beklemişti sonuçta bir gün zindanlara gireceğini düşünüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaderimi Kendim Yazarım! (1.Kitap-Geçmişin Pişmanlığı)
Fantasía#1 Fantastik 'Herkes zirveye tırmanırken ben zirveden düştüm. Herkes çalışırken ben sadece eğlendim. Herkes ter dökerken, ben sadece güldüm. Şimdi, orduda sıradan bir kaptan oldum. Hayat bana acımasız davranmadı, kaderimi kendim yazdım! Bir defa dah...