Nicolas yavaşça Lea'yı beyaz örtülü yatağın üstüne bıraktı. Hala baygındı fakat bu güzelliğinden hiç bir şey eksiltmemişti. Nefes alırken hareket eden göğsü, pürüzsüz teni yol boyunca onu taşımış olan Nicolasın kalbini yerinden çıkartacak gibiydi. Tanışalı sadece 30 dakika olmuştu hatta daha tam olarak tanıştıkları bile söylenemezdi fakat Nicolas, Lea ile aralarında bir bağ olduğunu hissetmeye başlamıştı.
Bu sadece güzelliğinden dolayı değildi, aynı zamanda onun kararlılığından etkilenmişti. Kendisine çok benziyordu, o da yaşadığı hayatı kabullenememiş ve hayatına meydan okumuştu. Kaderini kendi yazmaya karar vermişti ve bunun için ağır bir bedelde ödemişti. Bir köle olarak konumu kabul etmeyip, özgürlüğü ve bedeni için mücadele etmişti. Aynı Nicolas gibi, o da prangalarından kurtulmak için kaderine meydan okuyordu.
Güzelliği eşsiz olsa bile güzellik geçiciydi, önemli olan kişilikti ve Nicolasın kalbini titreten güzelliği olsa da ona çekilmesini sağlayan karakteriydi. Artık onu bırakamazdı, sadece 30 dakika olmuş olsa bile bir defa bağlanmıştı.
Lea yumuşak yatağa yatınca yüzünde rahatsızlık ifadesi belirdi. Nicolas dikkatlice onu izlerken bunu fark etmemesi mümkün değildi. Göz kapakları hafif titrerken yatakta döndü ve elini kaldırıp yastığın üstüne koydu. Nicolas gülümsedi artık Lea'nın baygın olmadığını ve uykuya daldığını fark etmişti.
Nicolas iç çektikten sonra yavaşça arkasını döndü ve odadan çıktı. Kapıda Albert onu bekliyordu, başı eğik kapıya sırtını dönmüştü. Kapı açılınca Nicolasın çıktığını fark edip hafif öne eğildi.
'Genç Efendi...' dedi elinde tuttuğu ufak paketi saygıyla uzattı.
Nicolas ufak paketi aldı içeriğini kontrol etmeden Alberte bakarak konuştu. 'Aşçıya söyle hafif yiyecekler hazırlasın. Bir kaç tabak ayrıca bir sürahi şerbet göndersinler odama.' dedi Nicolas. Albert eğildi ve 'Emredersiniz Genç Efendi.' dedi. Albert ayrıldıktan sonra Nicolas tekrar odaya girdi. Lea ya bir bakış attı ve dolabın yanında ki boş alana oturdu. Çalışma masasının altından iki büyük paket çıkarttı. Paketlerin içinde bugün eczaneden ve Simyacı birliğinden aldığı eşyalar vardı.
Korumalar tarafından ondan önce odasına bırakılmıştı. Nicolas hızlıca paketleri açtı, ses çıkartmamaya özen göstererek paketlerin içinde ki bitkileri, sıvıları ve iki yumruk büyüklüğünde ki siyah kazanı önüne koydu.
''Geçmiş hayatımda öğrendiklerimi pratik etmedim, sadece ordudayken bazı iksirler ve haplar oluşturmuştum fakat şimdi Fei Klanının tam desteğine sahibim. Artık Simyacılığımı geliştirebilirim.' dedi Nicolas kendi kendine. Tam 4 yıl boyunca Büyük Simyacı Iter den Simya öğrenmişti. Büyük Simyacı Iter toplumdan saklanmış önemli birisiydi, varlığından haberdar olanlar sadece üst düzey kişilerdi ve onlar bile bu yaşlı adama son derece saygılı davranıyordu. Nicolas onun yanında dövüş sanatları öğrenmemişti lakin öğrendiği şeyler dövüş sanatlarından çok daha kıymetliydi.
Simyacılar, Büyü Kaşiflerinden bile daha fazla prestije sahipti lakin Simyacı olmak kolay değildi. Sadece bu unvana sahip olabilmek bile bir Kont ile aynı statüye sahip olmak anlamına geliyordu ve Usta Simyacı olan birisi rahatlıkla bir Dük ile eşit statüde sayılırdı. Büyük Usta Simyacılar ise bir Grandük veya kralla eşitti.
Iter gibi Büyük Üstat Simyacılar ise Kutsal Kilisenin papası, Karanlık Büyücü Kilisesinin Papası veya Unutulmuş İmparatorluğun İmparatoru ile denk statüye sahipti. Nicolas gençliğinde elbette bunu bilmiyordu fakat orduda geçirdiği 19 yıl içinde aslında Iter'in nasıl bir statüye sahip olduğunu öğrenmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaderimi Kendim Yazarım! (1.Kitap-Geçmişin Pişmanlığı)
Fantasy#1 Fantastik 'Herkes zirveye tırmanırken ben zirveden düştüm. Herkes çalışırken ben sadece eğlendim. Herkes ter dökerken, ben sadece güldüm. Şimdi, orduda sıradan bir kaptan oldum. Hayat bana acımasız davranmadı, kaderimi kendim yazdım! Bir defa dah...