Nicolas Büyü Dağlarının girişinde bir süre bekledi, haydutların çoktan geldiklerini bildiğini biliyordu. Hazırlanmak için harekete geçmişlerdi fakat Nicolasın bariz bir avantajı vardı o da ordusunun kimse tarafından bilinmiyor oluşuydu.
Eğer Fei Klanı ordu gönderecek olsa birileri anında haydutlara haber uçururdu fakat Nicolasın ordusu bir sırdı, ordunun yerleştiği karargahın çevresi sıkı koruma altındaydı ve herhangi birisi eğer karargahı görecek olursa öldürülürdü.
Karargah insan yollarından uzağa yerleştirilmişti, birisi yolunu haybetse bile azıcık zekası varsa karargahın olduğu noktaya gitmezdi çünkü herkes orada yerleşim yeri olmadığı bilirdi. Tabi karargahı aramıyorsa, bu sebeple Nicolas daha karargah kurulurken Ivana karargahı gören herkesin öldürülmesini emretmişti. Bu sayede ordu bir sır olarak kalmıştı, büyü dağlarının önüne kadar geldikten sonra haydutlar haberi olsa bile ne kadar hazırlana bilirlerdi ki? Nicolas eğer onların hazırlanmasına zaman tanısa, saldırmak yerine kesinlikle geri çekilirdi zira bu ordusunda kayıplar olacağı anlamına gelirdi.
Haydutlar, bir asker kadar olmasa da tecrübeliydi ve Ölüm Bölgesi haydutların sığınağıydı, irili ufaklı yüzlerce haydut grubu vardı ve bütün haydutlar bölgenin hakimi olan ve kendisini ''HAYDUTLAR KRALI...'' olarak ilan etmiş tek bir kişiye bağlı vasal birliklerdi. Bir saldırı anında bütün haydut birlikleri toplanır ve birlikte direnirdi eğer birleşmeseler zaten çok önceden yok olurlardı.
Nicolas bunları bilerek harekete geçmişti. Ordusunun önüne bir kaplan çıkartmak istemiyordu, bu daha çok yılanın önüne fare atmak gibiydi. Bu bir tecrübe edinme savaşıydı, askerler deneyim kazanmalıydı, öldürmeliydi ve öldürmenin savaşın farkına varmaları gerekiyordu. Nicolas gereksiz cesurluklar yapacak değildi, bu ordu için çok fazla kaynak ve emek harcamıştı her askerin yeri ayrıydı hatta bu canını sıkan en büyük meseleydi.
Savaşlarda askerler ölürdü, her general bunu bilirdi fakat Nicolas bunu kabul etmek istemiyordu.
Bu sebeple her askerini hafif fakat dayanıklı Kara Çelik zırhları ile donatmıştı, bu zırhlar normal çelikten daha hafif ve daha dayanıklılardı ve değerleri normal çelikten 10 kat fazlaydı. Nicolasın hayatlarını güven altına almak için ödediği servet çok büyüktü.
Nicolas, Loaf, Alaş ve General Ivanın yerleşmesini 50 dakika bekledikten sonra öncü olarak geçitten geçip ölüm bölgesine adım attı. Adım atmasıyla birlikte gökyüzünden oklar üstlerine yağmaya başladı. Nicolasın beklentisi dahilindeydi, atların üstü zırhla örtülmüştü ve zaten elit birliklerde Kara Çelik zırhları giyiyordu.
Oklara karşı savunma yapmak yerine, bir rüzgar gibi hızla ilerlediler. Metal ok uçları, zırhlarına çarpıp, Ding sesleri çıkartarak yere düşüyordu. Elit birlik yağmur gibi yağan okların içinden, zırhlı bir kaplumbağa gibi öylece geçip gitmişti.
Yüksek tepelere mevzilenmiş okçu haydutlar şaşkınlıkla bu anlamsız sahneye bakıyordu.
'BU İMKANSIZ...' daha ilk saldırıda bütün moralleri alt üst edilmişti. Bu çok yüksek savunma gücü, okçuları bir anda devre dışı bırakmıştı ki, başlarında ki Haydut Lideri hemen yayına bir ok takıp, okun ucunu yaktı ve havaya fırlattı.
Aynı anda havaya uçan ok, bir yamacın üstünde, önlerinde kayalar duran haydutlar tarafından görüldü ve uzun siyah sakallı sarı dişlerinin yarısı dökülmüş haydut kükrercesine bağırdı.
'KAYALARI GÖNDERİN!!!'
Kayaların arkasında duran haydutlar, kayaların altlarına yerleştirdikleri çelik levhaları dört kişilik gruplar halinde kaldırmaya başladı. Kayalar zaten yamacın hemen sınırında duruyordu ve biraz itmeyle anında yamaçtan 30 kadar tonlarca ağırlığa sahip kaya yuvarlanmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaderimi Kendim Yazarım! (1.Kitap-Geçmişin Pişmanlığı)
Fantasi#1 Fantastik 'Herkes zirveye tırmanırken ben zirveden düştüm. Herkes çalışırken ben sadece eğlendim. Herkes ter dökerken, ben sadece güldüm. Şimdi, orduda sıradan bir kaptan oldum. Hayat bana acımasız davranmadı, kaderimi kendim yazdım! Bir defa dah...