Bakan her zamanki gibi bakanlık katlarında dolaşırken koşuşturma içindeki çalışanlar bir anlığına da olsa durup onu saygıyla selamlıyordu.
Bugün bu kasvetli binanın bir köşesinde ufak ziyaretçilerin olduğunu biliyordu, onları görmek için sabırsızca ilerlerken pelerinin cebindeki şekerlemelerin tıkırtıları adamı mutlu ediyordu. Belki bu sefer o şekerlemelerden iyi olanlarına denk gelirdi. Yüzündeki tebessümün farklı hallerini geçen insanların ifadelerine yansıması kendini daha da iyi hissettiriyordu. Ne olursa olsun asık suratlı insanlar ona hep kötü ve karanlık zamanları hatırlatırdı. Potter odasının koridoruna döndüğünde neredeyse telaşlı bir cadı ile çarpışıyordu, kadın utanarak geri çekildiğinde Albus Dumbledore rahatlatıcı bir baş sallamasıyla karşılık verdi. Kadın geçip gittiğinde bakanda odadan içeri girmeden önce kapının üstüne asılmış not parçasına bir göz attı.
'Oda tadilatta, yüzüne patlamalı balonlardan yemek istemiyorsan başka bir zaman gel.'
Harry'nin el yazısını çok iyi tanıyordu. Ve genç adamın bu notu asmasının altındaki nedenlerden hiçbirinin bu notta yazılan olmadığını da emindi. Kapıyı yavaşça açtığında rahat koltuklarda horlayan Jack ve Arty ikilisi gözüne çarptı. Minik Arthur adamın kucağına iyice yayılmış öğle uykusunun tadını çıkarıyorken Jack'te onu sıkıca kollarıyla sarmıştı. Gözleriyle odayı tarayıp adaşını aramıştı ama odada yükselen tek ses iki horultuydu. Demek ki Harry bu yüzden o notu asmıştı, yaşlı büyücü daha fazla ses yapmamak için sessiz adımlarla odadan çıktı. Birkaç adım ilerlemişken tanıdık ufaklığın sesi onu geriye döndürdü.
Albus Severus Potter babasının elinden kurtulup hızlı adımlarla kendisine doğru koşmaya başladı. Harry daha yavaş adımlarla ilerlerken birbirlerine kavuşan adaşları gülerek izliyordu. Bakanın çocuğu kucaklayıp hasret gidermesini geçip giden gözler farklı duygularla izliyordu, Harry'i en çok rahatsız eden bakış kıskanç olanlardı. Her zaman çocuklarının diğerlerine sunulan sevgiyle aynı eşitlikte karşılanmasını isterdi, kendi çocukluğunda olduğu gibi dengesiz duyguların merkezi olmalarından korkuyordu.
Albus her zamanki gibi adamın uzun sakalına minik kolunu dolayıp hayran hayran bakmaya başlamıştı.
"Nasılsın diye sordun mu Alby?"
"Soydum soydum, iyiymiş büyük büyük büyük baba."
Albus, zorlanarak hitap kullanan çocuğa gülümserken genç adam mahçup olmuştu. Bunu Sirius öğretmişti ve ne yazık ki üç çocuğu da bunu söylemeyi bir türlü unutamamıştı.
"Böyle söylememelisin Alby, annen duyarsa çok kızar."
"Ne diyeycek Alby?" İki küçük elini şaşırmış gibi açıp yaşlı büyücüye baktı.
"Albus diyebilirsin küçük adam, ama büyük büyük büyük baba hoşuma gidiyor."
"Hiii." Alby çok ayıp bir şey duymuş gibi eliyle ağzını kapattı. "Hayıy diyeymem, çok ayıp. Alby diyeybiliy miyim baba?"
"Hayır diyemezsin o daha da ayıp."
"O zaman çok büyük baba nasıl?"
"Hayika, bunu diyeybiliy miyim?" Alby beklentiyle babasına bakmaya başladığında Harry bakana bir bakış atıp kafasını salladı.
Orta bir yol bulduklarında ağır adımlarla koridorda ilerlemeye başladılar.
"Bayan Potter nasıl Harry? Onu da görmeyi isterdim ama sanırım geç kaldım."
Harry bir an kimden bahsettiğinden emin olamadı, iki Bayan Potter bugün bakanlıktaydı çünkü. Neyse ki Dumbledore gülümseyerek onu bu karmaşadan kurtarmak için devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kızıl Güç (Ginny Weasley) (Harry Potter)
FanfictionÖlüm emrinin verildiğini öğrenen Ginny ona uzatılan yardım elini geri çeviremedi. Savaşın gizli tarafında kalan kızıl güzelin tek amacı güçlenmiş bir şekilde sevdiklerine geri dönmekti.