14- Nil aşk koleksiyoncusunun evinde

6K 247 14
                                    

Uyumayı düşünürken aldığı telefon sinirlerini daha çok bozmuş uykusunu iyice dağıtmıştı.

Arzum'un sesini duyduğundan beri daha çok öfkelenmeye başlamıştı. Gecenin bir vakti bile arama cesaretini buluyordu kendinde. Gözünde daha değersiz bir hale gelmeye başlamıştı.

Soluğu tekrar piyanonun başında aldı. Karanlık odayı aydınlatmaya çalışan gökyüzü ve sokak lambalarına tok bir piyano sesi eşlik etmeye başladı.
İçinde ki öfkeyle çalıyordu. Aslında kendi de emin değildi çalma hissi öfkesinden mi yoksa çaresizliğinden miydi?
Çalma isteği karşı koyulmaz bir haldeydi. Ruhunu rahatlatacak ve zihnini dağıtacak tek şey piyanoydu. Eski sevgiliden kalma bir armağandı bu da. Yine hayatına giren bir kadınla tarumar olmuştu. Alıştığını sanıyordu yıkılmayacağını bunca seneye kadar da hep bu olmuştu. Kendine güldü bir an çalmayı bırakarak. Benimki sadece bir saplantı... Yine dolaştı parmakları tuşlarda. Güzel bir kadının aynı zaman da dürüst olacağına inanma isteği. Bir kadın dedi zihninde takılı kalarak aynı zamanda güzel bir kadın. Derin bir nefes aldı. Rahatlamıştı biraz. Bu kadar tepki vermesi anlamsızdı.

Piyanoyu çalarken parmakları hareketsizleşti. İçindeki çalma isteğine karşı parmakları direndi. İnce uzun parmakları üzerinde tırnakları ayın ışığıyla parlıyordu. Kendini bir cadının büyü yapmaya başlamadan önce ayin yapıyor gibi hissetti. İnsanlar hep acizliklerini hayal gücüyle süsleyerek kendilerini yüce görmek isterler diye düşündü. Sihir yapamasa da biliyordu insanları etkilediğini yine de.

Solgun parmaklarına bakarken ne kadar ölgün ve beyazlamış olduğunu fark etti. Kımıldatsa kırılacak gibiydi. Parmakları kendine ait değillerdi. Piyanodan parmaklarını kaldırdı. Bu lüzumsuz gösteriyle daha fazla ilgilenmek istemedi. Kalktı. Bir votka şişesi alarak terasa çıktı. Terasın beton korkuluğuna oturarak kolunu demir korkuluğa dayadı. Gözlerinin önünde boğaz uzanıyordu. Dolunay tüm zarafetiyle parlamıştı. Umutsuzca kız kulesine baktı. İstemediği halde gülümsedi. Bu daha çok kendisiyle dalga geçmek içindi. İçki şişesini başına dikti. İçkinin tadını ilk hissettiğinde yüzü ister istemez buruştu. Boğazında ki yanmayla beraber öksürdü. Yine de büyük bir yudum almaktan kaçınmadı. Rüzgârın uğultusuyla Arzumun sesi yine kulaklarında yankılanmıştı. Öfkeyle "Beni rahat bırak artık" diye fısıldadı. Ağız dolusu küfür savurdu birkaç dakika. Bunun bir işe yaramayacağını düşündü. Kendini kandırıyordu. Seneler önce olduğu gibi. Kendi hayalleriyle bir kadın yaratmaya çalışıyordu. Dolunaya bakıp gülümsedi. Yine dolunay etkisi altına almış olmalı... Gözleri kız kulesine takıldı. Bir zamanlar kurtarılacak sevgilinin mağbeti... Kule hala dimdik duruyordu ayakta. Artık pembe hayaller kuracak yaşta değildi ki en son hayalden de nasıl uyandığını biliyordu. O dönemlerde hayattan inancını koparmıştı. İnsan egosu söz konusu olduğunda bütün oyuncaklarını üç şekere satan çocuk aptallığında olup değiştirebiliyordu elindeki değerleri başkalarıyla.

Elindeki içki şişesini kız kulesine doğru kaldırdı "Sağlığına" hala kulenin önünde kendini beklediğini hissetti. Belki aynı masumlukta kendine bakıp yalvaracaktı. İçinden bunun öneminin olmadığını düşündü. Ölüler aynı zamanda geçmişe gömülürlerdi. Bundan öte bir şey hissedemiyordu. Ne zaman sevdiğini hissetse aynı anda nefret beliriyordu kendinden bu düşünce içine daha büyük bir vicdan azabını yerleşiyordu. Hala kız kulesinin buz gibi duvarlarına bakıp ışıltısına kanmıyorsa bu sadece içinde ki kendine olan nefretten dolayıydı ki kuleyi her gördüğünde nefreti canlanıyordu. Şimdilerde bir cesede ait olan bakışlar acı içinde kendine bakıyordu kendini haklı çıkarmaya çalışır gibi. Yaşamalıydı görmeliydi belki de. O zaman kendisine acı verip bu halde olmazdı. Bütün günahını, vicdan azabını üzerine atıp gitmişti bu dünyadan. Üstelik o kadar aptalcaydı ki başka cümle bulamazdı herhalde bunun yerine.

Aşk KoleksiyoncusuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin