Arzum karşılık vermeden çantasını aldı ve boğulduğu ortamdan biran önce kurtulmak isteyerek kendini dışarı attı.
Koşarak merdivenlerden indi. Masadayken hatırladıkları canlanıyordu zihninde. Korkuyor muydu? Bunları yaşarken korkmadığını biliyordu.
Hatırlamak niye bu kadar sancılıydı? Koşmaya devam etti. Çevresinde her şey değişiyor gibiydi. Yüksek surlarla çevrili ara yoldaydı. Yine koşuyordu. O zamanda öfkeliydi. Sebebi neydi? Ne zamandı? Koşuyordu sadece. Onu bu koşudan durduran bir tek şey olmuştu: benzin kokusu. Arabanın altından ayakuçlarına kadar akmış bir sıvı. O an ne o adamın elindeki sigara ne yanında ki kadını ne de arabaya binişlerini umursamıştı. Ve izmaritin o sıvıyla buluşmasını sessizce izlemişti. Ardından gelen patlama, çığlıklar ve cama yüzünü dayayıp kendinden yardım isteyen insanı umursamamıştı. Her şey o kadar çabuk gelişmişti ki her şey saniyeler içinde olup bitmiş gibiydi.Arabasıyla hız sınırların aşarken aklına takılan soru o kadar netti ki zihnini zorluyordu. Yanmış araba enkazıyla arabanın içinde yanarak kaybolan çift kimdi?
Zihninde yaşadığı bu patlamanın gerçekliğini reddediyordu kalbi. Böyle bir olay gerçek olmuş olamazdı. Niye bu kadar net hatırlıyordu o zaman bu olayı? Hayalleri bile bu kadar gerçek hissetmezken bu kâbus niye bu kadar gerçekti. Ya kâbus değildi bu olay ya da artık kendi delirmek üzereydi!
Çalan telefon içinde bulunduğu boyuttan çıkartarak şimdiki ana getirdi. Düşünmeyi erteleyerek telefonun ekranına baktı. Emir'le tanışmalarına neden olan tablonun resmi belirmişti ekranda. Emir'e cevap verebilmek için arabayı sağa çekti. "Efendim"
Emir "Evden ayrıldığından beri aramanı bekledim fakat aramadın iyi misin incim?"
Arzum dikiz aynasından yüzüne baktı. Gözyaşlarını elinin tersiyle silerek " Burak Atıl'la görüştüm."
Emir telaşlanmış bir ses tonuyla " Şuan nerdesin"
Arzum " Arabadayım eve dönüyorum"
Emir " Evde buluşalım ben de eve geliyorum" diyerek bir cevap beklemeden telefonu kapattı.
Arzum telefona bakakaldı. Gelme, diyecek vakti bile olmamıştı. Aynada kendine bakarken bir an önce eve gidip üzerindeki acıyı yok etmeliydi. Evin bir üst sokağında olduğunu fark etmesi uzun sürmemişti. Eve gelerek arabayı garaja çekti. Emir gelmeden hazırlanmak isteyerek duşa girdi. Hızlı bir şekilde duş alıp çıkmak isterken damlaların her değişiyle biraz daha gevşiyordu. Üzerindeki stres azalıyordu. Zamanı unutarak duşun keyfini çıkartmaya başladı. Bedeninden ruhundan her şeyi söküp atıyormuş gibi huzurluydu. Yaşamamıştı hiçbir şeyi. Hepsi zihninin oyunuydu. Bugün Burak Atıl'a görüştüğünü bile unutmak üzereydi. Huzurlu mutlu bir hayatı vardı. Zihninin oyunuydu hepsi. Maceracı bir hayatı olmadığı için zaman zaman böyle hayallere kapılıyordu işte. Gülümsedi kendine. Ne çok korkmuştu. Gerçek sanmıştı her şeyi. Ama imkânsızdı bu.
Duştan çıkıp dolabından kendine birkaç beden büyük gelen elbisesini çıkardı. Bu elbiseyi o kadar beğenmişti ki bedeninin büyüklüğüne aldırmadan almıştı. Şeker pembesi rengi vardı. Belinden kuşaklıydı. Elbiseyi giyerken odanın kapısı açıldı. Korkuyla döndü. Neredeyse çığlık atacaktı ki Emir olduğunu fark etti. Elbiseyi üzerinde çekiştirerek bedenine oturttu.
Emir " Acele etmene gerek yoktu. Beklerdim" dedi içten gülümseyerek.
Elbisenin kuşağını bağlarken " Erken gelmedin mi sen?"
Arzum'u bu kadar rahat bulacağını tahmin etmemişti. Huzurunu bozmamak için gülümsedi "Memnun değil gibisin yalnızlığa bu kadar çabuk mu alıştın?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk Koleksiyoncusu
RomanceEmir Orçun isimli ünlü piyanistin hayatı gitmiş olduğu resim sergisinde ki Arzum Dila Tanrıyar isimli bir kadınla tanıştıktan sonra sıradışı bir hal alır. Hayatını uç nokta da yaşayan çapkın piyanistin hayatı yine hayatı uç noktalarda yaşayan ressa...