Geniş ve rahat bir koltuğa oturmuş masadan aldığı kültür sanat dergisini inceliyordu. Düşünmek için geliştirmiş olduğu bir taktikti bu. Çevresine duyarlı olarak içindeki kasırgalardan kurtulmak, yok saymak bilincini zinde tutuyordu.
Havanın soğuk olmasına aldırmadan cafenin bahçe bölümüne oturmuştu. Hafif bir üşüme onu daha dinç ve uyanık tutuyordu.
Yanına yaklaşan garsondan kahve istemişti. İçinin biraz ısınmasında hiçbir mahsur yoktu. Böylece Ozan'ı beklemek fazla sıkıntı yaratmayacaktı. Ozan'la buluşmak için bir saat erken gelmişti. Planlarında sadece kahvaltı yapmak varken; Ozan'ın bitmek bilmez ısrarıyla araya birkaç saatlik bir gezi planı da dâhil etmişlerdi. Arzum bu duruma tahammül edebilmek için düşünmemeye çalıştı. Sonuçta Ozan'ı her ne sebeptense kıramıyordu bir türlü. Ozan'ın ikna konusunda kabiliyeti su götürmez bir gerçekti kendisi için. Gelen kahvesinden büyük yudumlar alarak ısınmayı umdu. Sahilden esen rüzgâr biran saçlarını dağıtsa da bu memnuniyetsizliğe yol açmadı. İçine denizin kokusunu çekti. Denizin kokusuyla beraber huzur da dolmuştu içine. Mutluydu.Boynunda hissettiği sıcak nefesle irkildi. Başını çevirecekken yüzünü kaplayan çiçeklerin kokusu içine kadar işledi. "Günaydın" dedi Ozan'ın samimi sesi.
Arzum ayağa kalıp Ozan'ın yanağına küçük bir buse kondururken "Günaydın"demekle yetinmişti.
Kucağındaki güllere baktı. Kan kırmızı ve hepsi goncaydı. Arzum "Teşekkür ederim" diyerek Ozan'a yer gösterdi. Samimiyetsiz geliyordu Ozan'ın bu tarz hareketleri. Kendisini etkilemek için mi yapıyordu yoksa çevresinde ki yabancı insanları mı etkilemek istiyordu anlayamıyordu. Ozan'ın gelişiyle tüm gözleri üzerlerine çekmişlerdi. Birbirlerini tutku ile seven aşık profilini oluşturmuştu Ozan'ın masaya gelişi ve hareketleri.
Ozan "Biraz soğuk değil mi burası" havaya baktı. Ardından bakışlarını Arzum'un gözlerine çevirdi.
" İçeri geçelim" diyebilmişti. Üzerinde ki gözlerden kurtulmak istercesine.
İçeri geçtiklerinde aralarındaki oluşan sessizliği garsondan başka kimse bozmamıştı. Garson son kez siparişleri bırakıp gittikten sonra sessizlik iyice büyümüştü. Arzum hala Ozan'ın varlığına alışamamıştı. Ve konuşmak böyle anlarda yoruyordu kendini. Ne diyeceğini kuruyordu kafasında defalarca ama her seferinde dudaklarından dökülecekken vazgeçiyordu. Ozan yıllar öncesinde ki arkadaşımıydı buna bile hala karar verememişti. Bu kadar ikilemde kalmak canını sıkıyordu. Ama hayatının en önemli konusu buymuş gibi görmüştü yıllarca ve şuan basitleşip çok sıradan bir hal almıştı. Ve o kadar lüzumsuz görmeye başlamıştı ki bazen bu kendisini bile korkutuyordu. Ozan'ın da bunların farkında olduğunu biliyordu. Aptal biri değildi. Aksine çok zekiydi. Yaşadığı gezdiği şehirler ona çok şey katmıştı.
Ozan sakin bir şekilde kahvaltısını yapıyordu.Göz hapsine almıştı karşındaki ki erkeği. Ozan'ın bu kadar sessiz olması pek hayra alamet değildi. Peçeteyi dudaklarına götürürken Arzum'a bir bakış fırlattı. Arzum tebessümle karşılık vermişti.
Neden sonra Ozan arkasına yaslanıp Arzum'un gözlerine baktı "Seferlerim başlıyor yarın" deyiverdi bir çırpıda.
Arzum bunun ne anlama geldiğini düşündü. Ozan içinde saatli bir bomba varmışçasına vakit kaybettirecek kelimeler kullanmak istemiyordu.
Devam ederek " Haftalar bazen aylar alır" durdu. Arzum'un tepki vermesini bekledi.
Arzum çayından bir yudum alarak hiçbir şey söylemedi. Söylenecek bir şeyin olmadığını düşünüyordu. Ve Ozan'ın düşüncelerini öğrenmek için susmak en iyi yöntemdi. Ozan kendisinin konuşması gerektiğini anlayarak derin bir nefes aldı. Mavi gözleri uçsuz bucaksız bir cennet vaat ediyormuşçasına parladığını hissetti. "Geri döneceğimi bilmeni istiyorum"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk Koleksiyoncusu
RomanceEmir Orçun isimli ünlü piyanistin hayatı gitmiş olduğu resim sergisinde ki Arzum Dila Tanrıyar isimli bir kadınla tanıştıktan sonra sıradışı bir hal alır. Hayatını uç nokta da yaşayan çapkın piyanistin hayatı yine hayatı uç noktalarda yaşayan ressa...