62 - Arzum'un Uğur Tanrıyar ile karşılaşması

1.5K 120 3
                                    

"Arzum hanım geldik"

Arzum istemeyerek gözlerini açtı. Kapıyı açmış kapıda bekleyen adamı süzdü. Bu kadar çabuk mu gelmişlerdi ki. Yerinden huzursuzca kıpırdanarak arabadan çıktı.

Karşısında duran eve baktı. Hiç ayrılmamış gibiydi buradan. Az önce bahçesinde oynayan çocuktu sanki. Döndürülemez zamanın özlemini hissetti içinde. Meğer ne çok kırılmıştı ne çok anıyla boğuşmak zorunda kalmıştı. Eve yönelerek evin kapısında duraksadı. Girmek istiyor muydu gerçekten? Bunu bile düşünmek istemeyerek açık kapıdan içeri girdi.

Koridorda bekleyen hizmetçi Arzum'u başıyla selamlayarak "Hoş geldiniz Arzum hanım"

Arzum kadının varlığından haberdar değilmişçesine histerik bir şekilde bir zamanlar ki babasının çalışma odasına yöneldi.

Her şey o kadar tanıdıktı ve yıllara meydan okuyordu ki yaşadıklarının yalan olduğuna inanabilirdi her an. Kötü bir kâbustu belki de. Annesi merdivenlerden koşarak inecek her zamanki gibi kendisini kollarına alacaktı sanki. Elini tekrar anlına götürdü. Yanlış yaptığının farkındaydı. Hayallerle yaşamayı bırakmalıydı. Bunca zamandır bunu öğrenmesi gerekiyordu. Artık büyümüştü ve kendini yalanlarla oyalamak istemiyordu. Yıllarca kendini korumaya çalıştığı geçmişi yıllar sonra tekrar ediyordu işte. Her şeyi ertelemeden yaşayacaktı. Acısını bile. Önünde durduğu merdivenlere tekrar baktı. Annesinin artık ölü olduğunu kabullenircesine yumdu gözlerini.

Kolay değildi burada olmak. Her şeyi bir anda kabullenmek...

Babasının çalışma odasının açık kapısından içeri girdi. Yılların bu odaya da etki etmediğini görebiliyordu. Sadece masaya bir laptop eklenmişti. Babasının bir yığın dosya arasından başını kaldırmasını bekledi. Gelişini fark etmemişti bile. Arzum sessizce kanepeye geçerek oturdu. Seslenmeye hiç niyeti yoktu. Nasıl olsa fark edilecekti.

Bir müddet sonra içeri giren hizmetçi "Bir isteğiniz var mı efendim?" demesiyle babası başını kaldırdı o an Arzum'la göz göze gelmişlerdi. Arzum babasının kendisine mi yoksa boşluğa mı baktığından emin olmasa da göz göze gelmenin ürpertisini yaşıyordu. Hala değişmemiş, diye düşündü. Hala yakışıklı babasıydı. Şakalarına düşen kırlar bilgece bir hava katmıştı yalnızca. Artık gözlerinin insanın ruhunu okuyabilecek derinlikte olduğunu görebiliyordu.

Suçüstü yakalanmış bir çocuk gibi başını önüne eğdi Arzum. Bunca yıldan sonra suçlu olarak kendini görmesini yadırgamamıştı. Babası "Bir sıcak çikolatayla bir sade kahve getir."

Arzum " Kahve iki olsun" dedi bıkkınlıkla.

Haylaz bir çocuğa anlayış gösterirmiş gibi gülümsedi. Arzum babasının gözlerinin içine bakarak "Ne konuşmamız gerekiyor" dedi. Konuyu uzatmak ya da dağıtmak istemiyordu. Yıllar sonra birbirlerine hiçbir şey olmamış gibi davranamayacakları malumdu. Baba-kız ilişkisini yıllar önce terk etmişlerdi zaten. Artık ne baba-kızdılar nede birbirlerine tamamen yabancı.

"Çıkabilirsin?" diyerek kadını gönderdi. Masasından kalkarak Arzum'un karşısındaki koltuğa oturdu. Yanına oturacak kadar cesareti olup olmadığını düşündü Arzum. Ama bunu dert edecek değildi.

"Hastaneden çıkmamalıydın?" dedi anlayışlı bir baba rolüne soyunarak. Arzum bu davranışını çok iğreti bulmuştu. Yakışmıyordu böyle davranması. Gerçekten kızı değilmişçesine...

"Adamlarına söyle otelden cüzdanımı getirsinler. Bir de İstanbul'a bu gece gidecek uçak bileti."

Babasının yüzüne gülümseme yayılmıştı. "Saat 3.15 bu saatte bilet bulunmaz"

Arzum elini anlına götürdü "Senin için imkânsız değil" olayı bir an önce bağlamak için kararlıydı ki babası da bunu fark etmişti. Masaya uzanarak telefonunu alıp tuşladı "Arzum'un odasına gidip cüzdanını getirin. Birde en erken olan İstanbul uçağına bir bilet alın" cevap beklemeden kapatıp Arzum'a döndü.

"Dinlenmek mi istersin konuşmak mı?"

Arzum alaylı güldü. Dinlenebilme ihtimalinin gerçekten olduğunu varsaymasına şaşırmış gibiydi. "Konuş" emrivaki tonda söylediği sözündeki bıkkınlığı bu kadar yansıtıyor olmasına aldırış etmedi

"Ne öğrenmek istersin?" günah çıkarmak istiyor gibiydi.

Arzum " Bunca zaman sonra çocukluğumu Emir'in eline tutuşturarak neyi öğrenmemi istiyorsan onu anlatman için karşındayım"

" Yüzleşme vaktin gelmemiş miydi?"

Babasının gözlerine baktı. Ne yaptığını anlamaya çalışır gibiydi. Yıllar sonra karşısına çıkıp niye hatırlatmaya çalışıyordu? "Niçin yüzleşeyim ki?" dedi. Gerçekte bilmediği sorunun cevabı için gözlerini kırpmadan bakıyordu. Meydan okuyarak...

"Canını ne kadar çok yaktığımı görüyorum artık" dedi ses tonundaki şefkat dalga dalga yayılıyordu.

"Görebiliyor musun? Ne zaman gördün? Unut derken mi yoksa peşimde adamlarınla dolaşırken mi?" sakin olabilmek için çaba harcıyordu artık. Tahammül sınırlarını aşsa da kendini tuttu.

"Böyle olması gerekiyordu. Sürekli birbirimize bakarak sadece acı çekmektense böylesi iyiydi."

"Acı çekmedin mi hiç şu ana kadar. İnsan yakınını kaybedince acı duyması doğal değil mi?" dedi nefretle. Kendini haklı çıkartmaya çalışan bu adamdan bir kez daha nefret etti.

"Kendi babasını öldürten birine mi soruyorsun bu soruyu küçüğüm. Yaşandı bitti. Ve artık baban olmak için tekrar hayatına girmek istiyorum"

Yıllar sonra gelen bu pişmanlık Arzum'a bir şey hissettirmiyordu. "Bitti" dedi sayıklarcasına. Bakışlarını pencereden dışarı kaydırdı "Yıllar önce bitti. Seçimini yaptın sen yıllar önce."

"Tamam, belki de haklısın yıllar sonra gelen davet seni şaşırtması doğal. Ama en azından seni benden istemelerine izin ver"

Arzum boş boş babasının gözlerine baktı. "Kimsin sen?" alacağı cevabı umursamadan. "Kendimizi kandırmayalım." Yutkunup zihnindekileri toplamaya çalıştı "Bunları duymak istemiyorum."

Babası kederli gözlerle baktı "Bana benzeyen bir erkekle beraber olmanın tesadüf olduğunu düşünmüyorum. Onda beni görüyorsun belki de."

Arzum bıkkın bir halde hastaneden bunları konuşmak için çıkmadığına kendini ikna etmeye çalışıyordu "Ortak yönleriniz olabilir ama onda seni görsem anında bırakırdım. Geçmişle yaşamamayı öğreten sendin bana. Sana hiç özlem duyduğumu bile hatırlamıyorum. Niye özleyeyim. Baba bile diyemiyorum sana. Sebebini düşündün mü? Beni karşına almış ahkâm keserken sana acıyıp acıyamayacağıma bile karar veremiyorum. İşte bu kadar değerlisin benim için."

Kapı vurularak içeri hizmetçi girdi. Tepsideki kahveleri bırakarak geri çıktı. Arzum kadının gelmesiyle rahatlamıştı. Kahvesine uzanarak bir yudum aldı. Kahveyi ağzında tutarak acısını hissetti damağında.

"İstediğim bir şans senden." Dedi direkt Arzum'un gözlerine bakarken. Hala kale gibi sağlam vakur duruyordu. Annesinin niçin bu adamı seçtiğine o kadar emindi ki. Bunları tekrar yaşayacak olsa yine seçeceğine emin olduğu gibi.

"Kendine evlat siparişi veriyor gibisin."

"Belki de dinlenmelisin. Sonra yine konuşuruz. Odanı hazırlatmamı ister misin?"

"Gerek yok. Işığı söndürüp bilet gelene kadar yalnız bırakın beni" bir cevap beklemeden kanepeye uzandı. Gözlerini kapatırken sönen ışık düğmesinin ve ardından örtülen kapının sesini duydu.

Vote vermeyi unutmazsanız sevinirim

Bir de ufacık bir yorum *-*

Aşk KoleksiyoncusuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin