80 - Kabullenmek ve yüzleşme zamanı

1.3K 117 5
                                    

İnsan ne kadar kalabalığa karışsa da sonunda kendi yalnızlığına dönmeye mahkûmdu. Ve yalnızlığıyla mutlu olup olmamak yine insanın kendi elindeydi. Kaçacak bir yeri kalmamış insanlar için yüzleşme vakti gelmiş demekti.

Ayların yılların geçmesi insanın yaşanmışlıklarını yok etmeye yetmiyordu. İnkâr edilemez hatta reddedilemeyecek kadar vücutlarına ruhlarına yapışıp kalıyordu.

Bazen yaşanılanlar insanların elinde olmasa da hayatlarından çıkarmaya yetmiyordu. Zamanında aşılabilseydi yığınlar halinde bugüne taşınmayabiliriydi belki. Acısı da aynı ölçüde hafifletilmiş olurdu. Ve geçmiş dendiğinde arkasını dönüp bakabilirdi. Uzaktan bir yabancı gibi...

Bugününde başa çıkmaya çalıştığı şeyler zamanında üzerini kapatıp ardına bakmadıklarıydı. Yine de bugün daha cesur durabiliyordu olayları kabul edilebilir görmeye çalışabilirdi. Ne kadar tasnif etmese de geçmişi hayatının bir parçasıydı. Bir daha yüzleşemeyebilirdi bunu şimdi göğüsleyemezse. Bunun için kaçmayacaktı artık. Emir de bu yüzden canını yakmamış mıydı? Bu, yalnız kalmış oluşu, çöplüğe dönmüş anı yığınlarının ortasında terk edilmişliğinin yegâne sebebiydi.

Burak'la konuşması gerçekleri idrakini kolaylaştırmıştı. Artık yalnız oluşuna, anılarına, ne kadar adını anmak istemese de Emir'e sitem etmiyordu. Bazen kalbine saplanıp kalan sızı Emir'i hatırlamasına sebep olsa da onunda ardında bıraktığı bir anıdan ibaret kalması gerekiyordu. Emir çoktan yolunu çizmişti ve kendi gibi histerik duygulara sahip bir insandan kendini kurtarabilmişti.

Evine baktığında gördüğü Emir'in varlığından da kurtulma vaktiydi. Yeni bir hayata başlamak istiyordu artık. Artık canını yakmayan anılar oluşturmalıydı.

Evden çok bir şey almak istemese de yine de bir valiz anı toplamıştı ve tablolarını. Valizi gibi günün birinde hayatını da toplamış olacaktı ki bu çok uzun bir zaman sonra değildi. Eşyaları garajdaki küçük bir odaya bıraktı.

Evini yeniden dekore edecekti. Ve bunun için iyi bir mimarla anlaşmıştı bile. Bir zamanlar Emir'in heyecanlıyla düzenlediği evi artık acı vermekten öteye geçmiyordu. Babasıyla görüşmeye gideceği fırsatı da böylece değerlendirmiş olacaktı. Zamanını ev için harcamayacaktı. Mimarla konuşurken tek istediği "Ferah, nefes alabileceği bir ev" olmasıydı. Ki mimarın bu konudaki deneyimlerine güveniyordu. Evi yıkıp yeniden yapsa bile umursamayacaktı.

Babasıyla görüşmeye karar vermek sandığından zor olmuştu. Çocukluk hayallerinde kalan baba figürü annesini kaybetmesiyle bir yabancıya dönüşmüştü. Bir aileyken ne kadar mutlu olduklarını hayal meyal hatırlıyordu. Babasına olan sevgisini... Aynı şekilde babasının da kendine duyduğu sevgiyi... Bir kızın babası tek erkek idolü oluyordu. Ömrü boyunca da kahramanı... Ama kahramanlar da ölürdü. Kendisinin kahramanı ellerini kanla yıkamış bir çocuğu karanlığa atmıştı. Yine de kahraman olabilir miydi, bir çocuk için hala babamıydı? Bir baba için hala evlat, bir kadın için eş...

"Kabullenmek" kelimesi akbabalar gibi duygularının üzerinde uçuyordu. Bunca zaman karanlıklarla yaşamıştı. Kendisine faydasız bir karanlıkta... Üzerindeki ölü toprağını- zor olsa da silkeleyecekti. Zaman geldiğinde belki babasına bile hak verecekti. Hata tek taraflı olmuyordu. Yaptığı doğru olmasa da yanlışlarıyla da bir insanı kabullenecekti. Dinleyecekti babasını. Çocukken idrak edemediklerini şimdi idrak etmeye çalışacaktı.

Bir beklentiye kapılmadan gidecekti. Hiçbir şey ummadan... Karşılaştıklarında neler olurdu pek emin olamıyordu. Bu yüzden düşünmekten bile çekiniyordu.

Vote vermeyi unutmazsanız sevinirim

Bir de ufacık bir yorum *-*

Aşk KoleksiyoncusuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin