Gözlerini açtığında kendisini yorgun hissetti. Bunca zamandır kaçtığı yüzlerle yüzleşmesi gerektiğine kanaat getirdi.
Yüzlerin açtığı savaşı kazanmanın tek yolunun bu olduğunun bilincine vararak. Yüzlerin kime ait olduğunu biliyordu artık. Gözlerini tavana dikti. Dedesini ve Arzu'yu düşündü. Patlamayı ve patlamayı izlerken ki ruh halini... Patlamadan uzaklaşmak için koştuğu bahçe canlandı gözünün önüne. Çınar ağaçlarının gecenin derinliklerinde kendisini içine çekmesini ve babasına sarıldığı anı...Kaçmak istemiyordu artık tamamen güvende olduğunu hissetmenin verdiği rahatlık vardı. Herkes kendisini terk etse de babası yanındaydı. Ardından verdiği sözü hatırladı "Unutacaksın"
Yaşadığı travmanın ardından doktorların devreye girmesi, şehir değişikliği ve kendisini sunulan yeni bir hayat...
Unutmak cümlesini tekrarladı. Unutmak... Ne zaman unutmuştu ki...
Arzu'nun yüzü canlandı biran tekrardan... Cama yapışan başını alevler sarmadan önce ki bakışlarını şuan hatırlar gibiydi. Ateşin turuncu sarı ve kızıl tonları o kadar netti ki...
Vücuduna dokundu. Kendisini küçük bir kız çocuğu olmadığına inanmak istiyordu. Terden sırılsıklam olmuş vücuduna baktı aynadan. Büyümüştü. "Olaya şahitlik eden ben değilim o küçük kız" dedi. Sesi fısıltı halinde çıkmıştı. Kendisi hangi ara büyümüştü...
Donuklaştı. Kayıp bir pazıl da kayıp parçalarla savaşmaya gücü yoktu. Ayağa kalktı. Duşa kabinine kendini atarken küçük bir kızın büyüme evrelerini düşünmeye çabalıyordu. Başaramıyordu... Neler yapmıştı aradan geçen zaman da... Düşünmemeye çalışarak soğuk suya teslim etti kendini.
Bir var oluş ile bir kayıp yaşıyordu aynı anda... Zihni Burak'ı hatırladı. Aramalıydı ve anlatmalıydı içinde ki çıkmazı. Ardından babasının cümlesi geldi. "Unutacaksın"
Yaşadığı anı unutmayı denedi. Babasının gelişini patlamayı unutmalıydı. Sırdı aralarında hiç yaşanmamış bir sır... Unutamıyordu beyni aynı sahneyi tekrar tekrar yineliyordu. Bir film fragmanı gibi sürekli aynı sahne aynı replikler dönüyordu. Düşünmemeye çalıştığı an sahne kendisini tüm canlılığı ile hatırlatıyor ve sahnenin yeni yaşanmış hissi vermesi kendi içinde çıkmazlar oluşturuyordu.
Unutmalıydı...
Unutmak istediği sahneyi hatırlamamak için yapması gerekeni düşünmeye zorladı kendini. Bir kez unutmuş ise bunu bir kez daha yapabilirdi...
Duştan çıktı. Yatak odasına doğru ilerlerken gözleri karardı birden. Duvara dayanarak kısa nefesler almaya çalıştı. Gözünün önünde ki perdenin biran önce geçmesini diliyordu. Dolaba yöneldi. Karanlığın bir nebze kendisini bıraktığı sırada... Üşüdüğünü hissetti. Soğukluk bedeninde değil ruhundaydı. Ruhu üşüyordu. Ayaz da kalmışlığın en belirgin özelliği idi. Karabasanlarla çevrili ruhuna sonbahar gelmiş; anıları ile birlik de yapraklar da teker teker düşerek kaybolmuştu. Kendi içinde ki sonbahar da ayaza çarpılmış bir martıdan farksızdı.
Dolaptan hayal meyal gördüğü kotu bacaklarına geçirirken başı zonklamaya başladı biran da. Dengesini kaybederek yere yığılırken tutunmaya çalıştığı dolap elinden kayıvermişti
Gözlerini açtığında ferah bir odada buldu kendini. Gözleri etrafı taradı. Bir yataktaydı etrafında kendisine serum bağlayan bir hemşire vardı. Başında ki korkunç ağrı şiddetini arttırmış gibiydi. Gözlerine daha fazla söz geçiremedi. Kendi karanlığında kendini çağıran yüzlere teslim etti kendini. Umursamıyordu artık etraf da ki seslere...
Genzinde ki kekremsi tatla uyandı. Dudakları kurumuş dili çatallaşmıştı.
"Su" diyebildi. Başında ki elin dudaklarına su götürmesiyle dudakları ıslandı. Genzinde ki kekremsi tadı yok etmek için su içmeye zorladı kendini.
"Balım" kelimesi döküldü dudaklardan.
Gözlerini açtığında karşısında Emir'in acı dolu siyah gözlerini gördü. Elinde tuttuğu bardağa uzanmak istediği sırada Emir elinde ki bardağı tekrar Arzum'un dudaklarına götürdü. Suyu içerken içine tatlı ve ılık bir şeyin aktığını fark etti tatlı bir acı ile birlikte.
Kendini zorlamak istemeyerek tekrardan başını yastığa bıraktı. " Ne zamandır buradayım" dedi kendi kendine konuşuyormuşçasına.
Emir " 4 saattir buradasın incim. Ben otele geldiğim de baygındın seni yalnız bırakmamalıydım" tüm suçu üstüne almışlığın verdiği bir yük vardı. Ses tonunda yalnız bıraktığının pişmanlığı çok net anlaşılıyordu.
Arzum kolunda ki seruma bakarken " Yalnız kalmayı isteyen bendim kendini suçlamana gerek yok" dedi. Ses tonuna içtenlik katmak istese de dudaklarından tam aksine soğuk çıkmıştı.
Emir Arzum'a dokunma hakkını kendinde bulamamıştı. Parmaklarını yanaklara dokundurmak üzereyken vazgeçti.
Arzum bakışlarını Emir'e çevirerek " Daha ne kadar burada kalacağım." Hastanenin kokusu midesini bulandırıyordu. Biran önce hastaneden çıkmak istiyordu.
Emir bakışlarını yere eğerek " Test sonuçları geldikten sonra karar vereceklermiş" Arzum'un hastaneden hemen çıkmak istemesine karşılık test sonuçlarını bekleyecek olmalarının çaresizliğini hissetti tüm vücudunda...
Arzum gözlerini kapatırken " Kahretsin" dedi. Uyumak için kendini zorlamadı. Yapacak başka hiçbir şeyinin olmaması kendini kötü hissetse de elinden başka hiçbir şey gelmiyordu.
Vote vermeyi unutmazsanız sevinirim
Bir de ufacık bir yorum *-*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk Koleksiyoncusu
RomanceEmir Orçun isimli ünlü piyanistin hayatı gitmiş olduğu resim sergisinde ki Arzum Dila Tanrıyar isimli bir kadınla tanıştıktan sonra sıradışı bir hal alır. Hayatını uç nokta da yaşayan çapkın piyanistin hayatı yine hayatı uç noktalarda yaşayan ressa...