Küçük bir valiz hazırlamıştı İzmir için. Akşam uçağının olduğunu,
babasına haber vermeyi düşünmüyordu. Zira cesaretinin kırılmasından korkuyordu. Odasından geriye baktı. Hala Emir'le uyuyan mutlu bir Arzum görebiliyordu. "Neden yanımda değilsin?" Yaramaz çocuklar gibi geçmişini uyandırıp kaçmıştı. "Eğlenceli miydi, mutlu edebildim mi korkularımla acı çektiğimi görürken?" Eli anlına gitti. Aslında acıyan kalbiydi ama gözlerini kapatıp eli şakaklarında dolaştı. Hala içerde uyuyormuşlar gibi kapıyı usulca çekip merdivenlerden indi. Salona bakmadan antreye geçti. Mutfağa bakmaktan kendini alamadı. "Çık aklımdan" dedi. Emir'in elinden damlayan kan fayansları kırmızıya çeviriyordu.
Emir'in hayaliyle bakışıyordu sadece. Salondan hızlı adımlarla gelen Arzum yanından geçip Emir'e hayretle bakıp kalmıştı. Biraz sonra işiteceği azarı duymak istemeyerek çıkışa ilerledi. Kapının önünde Emir'e sarılan başka bir Arzum vardı. Kendine acı çektiren adamın kucağındaydı. Sanki hiçbir şey olmamış gibi. Haftalar önce kendine tecavüz eden adam o değilmiş gibi. Bu kadar çok mu sevmişti onu. Bir kadın tecavüzcüsüne âşık mı olmuştu? Ne saçmaydı? O sıralar bu yüzden de kendini suçlu hissetmişti. Olayın fitilini kendi çekmişti. Kendi başlatmıştı. Durumu mazur görmüştü. Unutmuştu. Şimdi bir film şeridi gibi gözlerinin önünden akarken yaşanmışlık sadece seyrediyordu. Kendini ya da başkalarını suçlamakla hiçbir şey değişmeyecekti nede olsa.
Evden çıktığında geride bıraktığı kahkahaları, ağıtları, hayıflanmaları, pişmanlıkları duyabiliyordu bir erkek ve bir kadına ait. Ve şimdi bahçeyi adımlarken artık geride bırakabiliyordu. Varlıklarını inkâr etmeden yok sayabiliyordu.
Rahat bir yolculuk geçirmiş olsa da içindeki huzursuzluk rahat bırakmıyordu kendini. Yolculuğa tek başına çıkmakla hata ettiğini düşünüyordu. Ama destek alacağı yanında olacak kimse yoktu hayatında. Ne kadar yalnız olduğunu ilk kez fark ediyor gibiydi.
Urla'ya gelmiş olmasına rağmen köşke gidememişti. Bunun yerine geceyi bir otelde geçirmeye karar vermişti. Ve sabah olunca köşke geçecekti. Nasıl gideceğinden emin değildi. Karşılaşacaklarından korkuyordu. Urla'ya gelmek onu sandığından daha fazla heyecanlandırmıştı. Duyguları o kadar karışmıştı ki ne düşünmesi gerekiyor emin değildi. Köşke gittiğinde hiçbir şey olmamış gibi herkes kendini bekliyor olabilseydi keşke. Annesinin yemeklerinden tadabilir biraz da olsa yanında şımarabilirdi belki. Annesinin şefkatli kucağını hatırlıyordu. En büyük zalimlik o şefkatten mahrum bırakılarak büyümek olsa gerekti. Babasını suçlamaya hazırlanacakken kendini tuttu. Annesine olan sevgisini hayal meyal hatırlıyordu.
Otelden sabah erkenden köşke gitmek için ayrıldı. Her şey o kadar değişmişti ki çocukken bıraktığı yerler buralar değildi sanki. Köşkün sokağına geldiğinde duraksadı. Ağaçlar hala heybetiyle yükseliyordu. Sabahın sessizliği vardı hala. Kimse uyanmamıştı. Hata yapıp yapmadığını sorguluyordu gelmekle. Her adımında biraz daha kaçmak istiyordu. Unutmalı mıydı yine. Unutarak başlayamaz mıydı? Daha uzağa giderdi bu sefer kimsenin kendini tanımadığı kadar uzağa. Daha yalnız yaşardı. Kimseye kendinin sorgulatmadan...
Ayakları yine de ileriye adımlıyordu. Kalbinin çırpınışlarını umursamayan bir vurdumduymazlıkla... Kalbine aldanırsa dönebilirdi. Bahçe kapısına yaklaşırken durdu yolun ilerisine baktı. Patlama tekrar tekrar canlanıyordu gözünün önünde istem dışı kaldırıma çöktü. Kolları yana düşmüştü. Ağlamamak için kendini tutuyordu. Büyükbabasına duyduğu sevgi nefrete karışıyordu. Son kez bakışı çığlığı ve susuşu... Her şey çok hızlı olmuştu. Arzum onlara bakarken yardım etmek istemiş miydi yoksa bilerek mi sadece seyretmişti ayrımını yapamıyordu.
Gözlerini açarak nefes almaya çalıştı. Gözünün önünde sadece sessizce uzanan yol vardı. Ne büyükbabası ne Arzu nede alevler içindeki araba... Geçmişte olup bitmişti işte. Yine de bu kadar basit değildi. Böyle düşünmek istese de bu kadar basit değildi.
Ayağa kalkarak bahçe kapısının önünde durdu. Büyük surlarla çevrili heybetli birde kapısı vardı. Asma çiçeklerle kaplıydı her tarafı. Kapı biraz paslanmış olsa da hala işlevini yapıyordu. Arzum açmak için denedi. Kilitliydi. Müştemilatta birilerinin kaldığını duymuştu. Yine de zile basmadı. Bu kadar duygu yoğunluğunu kimsenin önünde yaşamak istemiyordu. Parmak uçlarından yükselerek kapının üstündeki asmaların arasına elini uzattı. Büyükbabasının anahtarlarını sakladığı yerdi burası. Eli biraz daha gezindi. Biri almadıysa, olmama ihtimali yoktu. Bulmuştu sonunda. Biran öylece anahtarlara baktı. Büyükbabasını düşündü. Hiçbir zaman tam anlamıyla bir dede-torun olamamışlardı. İstenmeyen gelinin istenmeyen kızı kalmıştı hep. Yola bir daha baktı. Hiç bir şey yoktu. Artık kimse yoktu.
Anahtarı biraz zorlayarak kapıyı açtı. Bahçeye yavaşça adım atarak kapıyı geri kapattı. Bahçe yine aynı düzendeydi. Bir zamanlar buralarda koşuşturuyordu. Nasıl bir kız çocuğu olduğunu hatırlamasa da her gün uzun siyah saçlarını annesine tarattığını biliyordu. Bahçedeki çam ağacına baktı. Annesinin hayali hala orada uzanıp küçük kızını seyrediyordu. Bahçeden geçerek köşkün giriş kapısına geldi. Her şey neden bu kadar zordu. Olduğu yere çöktü. Artık devam edip edemeyeceğini bilemiyordu. Korkuyordu içeri girmekten. Annesinin cansız bedeninin uzandığı büyükbabasıyla Arzu'nun odada kahkahalarının yükseldiğini duymak, görmek istemiyordu.
Umutsuzca telefonunu çıkardı. Kimi arayacağından emin olamıyordu. Emir hayatından çıktığından beri hayatında büyük bir boşluk oluşmuştu. Tek çare olarak babasını düşünüp aradı. Tek çalışta açılmıştı. Umutsuzca Urla'ya gelmesini söyleyerek cevabını duymadan kapattı. Sırtını kapıya yaslayarak bacaklarını karnına doğru çekti. Karşısında hala hayaller dönüyordu. Artık kısa anlar olarak değil hatırlamanın verdiği detaylarda vardı. Ozan'ı gördü biran karşısında;
"Korkmak kötü bir şey değil ki bende korkuyordum. Gözlerini kapat sadece. Geçer."
Çam ağacının gölgesinin altında otururken bu kelimeler ne kadar rahatlatıcı gelmişti. Bu sefer de Ozan'ın dediğine uyarak gözlerini kapatıp başını bacaklarına gömdü. Geçmesini bekledi. Ozan'ın dediği gibi her şeyin geçmesini... Annesinin vefatı sırasında sürekli beraber vakit geçirdikleri anlara gitti. Bahçede koşuştururlarken çok mutlulardı. Bir zamanlar anneleri de görüşüyordu. Ve Ozan'la görüşmeleri hiç sorun olmamıştı. Ozan'a karşı sevgi de o zamanlarda başlamış olmalıydı. Kendine karşı hep koruyucu olmuştu. Gitmeseydi hayatında tek erkek o olabilirdi. Yinede gitmişti. Arzum'u yüzüstü bırakmıştı Emir gibi. Derin bir nefes alarak hayatın yaşattığı tekerrürü düşünmemeye çalıştı.
Vote vermeyi unutmazsanız sevinirim
Bir de ufacık bir yorum *-*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk Koleksiyoncusu
RomantikEmir Orçun isimli ünlü piyanistin hayatı gitmiş olduğu resim sergisinde ki Arzum Dila Tanrıyar isimli bir kadınla tanıştıktan sonra sıradışı bir hal alır. Hayatını uç nokta da yaşayan çapkın piyanistin hayatı yine hayatı uç noktalarda yaşayan ressa...