Arzum konuşmak istediği hiçbir şeyi soramamıştı babasına.
Aslında ikisi de bilemiyorlardı nereden başlayacaklarını. Soruların canlarını yakmasından korkuyorlardı. Geçmişin tekrar gölgelerine boğulmaktan...Yemek için ne kadar dışarı çıkmış olsalar da mekân hiçbir şeyi değiştirmiyordu. Arzum masaya dirseklerini dayayarak ellerini birleştirdi. Hiçbir şey sormak istemese de konuştu "Yine de hatırlayamadığım şeyler var" hatırlamaya çalışır gibi yüzünü buruşturdu " Bundan başka yol yok muydu? Yaşasalardı şimdikinden daha çok mu mutsuz olurduk?"
Babasının yüzüne yine ifadesizlik oturmuştu. Sessizce çatal bıçağını bırakarak "Büyükbabanı hatırlıyor musun?" sanki yabancı bir adamdan bahsedermiş gibi ifadesizdi. Babasını inkâr eden bir evlat ancak bu kadar hissiz olabilirdi.
"Fazla değil" eli şakağına gitmişti.
Babası endişeli bir ifadeyle "Ciddi bir soru soracağım. Bu zamana kadar seninle görüşmediysek sana çoğu şeyi hatırlatmaktan ve hatırlamaktan korktuğum içindi. Onlar seninde anıların senden kaçırmamam gerekiyordu belkide. Hatırlamak istiyor musun?" tekrar yemeğine döndü. Aldığı bir parça eti çiğnemeye çalışıyordu. Arzum babasının bu halini izlerken büyükbabasını düşündü. Onunla ilgili o kadar az şey hatırlıyordu ki. Kazadan önceki anıları hatırlamaya çalıştı. Gözlerini kapattı yoğunlaşabilmek için. Sonra birden açtı. Hatırlamaya başladığı şeylerden korkmuştu. "Sonra sorsam anlatır mısın?"
Babası hala ağzındaki lokmayı çiğnemekle meşguldü. Aslında bu onun kaçış yoluydu. Başıyla onaylamakla yetindi. Zira o da kaçıyordu bazı anılardan. Arzum bunu fark ettiğinde babasına acımaya başlamıştı. Bir zamanlar nefret ettiği ve güçlü gördüğü adam aslında acınası bir haldeydi. Hayattan kendini izole eden sadece Arzum olmamıştı aynı zamanda babası da bunu yapmıştı. Kendine sadece işine adayarak aslında intiharını gerçekleştirmişti. Evi ve işi arasında acınası bir hayat... Vicdanının sesi yankılanırken her gün güçlü taklidi yapan bir adam...
Arzum elini babasının elinin üzerine koydu. Gözlerini babasından almıştı. Babasının koyu zümrüt yeşili gözlerinin içine bakarak "Hala bir aileyiz" dediklerine inanmak istiyordu.
Arzum'un elini avucunun arasına alarak "Evet öyleyiz kızım" gülümsemeye çalıştı beceriksizce.
İçini kemiren son bir soru daha sormak istiyordu babasına. Aslında bunu sormaktan pek emin değildi ama yine de gücünü toparlayarak "Emir ve o kız. Ne biliyorsun?"
Keyfi yerine gelmiş gibiydi "Derya adı. Senin geçmişini araştırmak için tuttu. Seni takip ettirdi. Babasının sevgilisi ayrıca... Sana gönderdiklerim sadece izlenebilecek kısımlardı. Diğer görüntüler canını daha çok yakabilirdi."
Arzum titrediğini belli etmemek için bardağa uzanıp bir yudum su aldı. "Kalkalım mı?"
Çevik bir hareketle kalkıp Arzum'a sarıldı "Özür dilerim. Seni üzmek istemedim. Ve birilerinin seni üzmesine müsaade edemezdim" saçlarına bir öpücük bırakarak Arzum'un omzuna gömülmüş başını avuçları arasına aldı.
Arzum "Teşekkür ederim" diyebildi. En azından gerçekleri biliyordu.
İkisi de eve gelene kadar konuşmamışları. Aralarında oluşan büyüyü bozmak istemiyorlardı. Evde de aynı sessizlik sürmüştü. Babası elinde albümle gelene kadar "Bakmak ister misin?"
Biran ne diyeceğini bilemeden albümü alıp kapağını açtı. Annesinin fotoğrafını görünce donup kalmıştı. Albümü geri kapatarak masaya bıraktı. Hazır değildi henüz. Çok özlemiş olsa da hala korkuyordu. Kanepede oturan babasının yanına oturup başını omzuna yasladı. Daha önce duymadığı güven duygusunu hissedebiliyordu. Babasının kendisine sarılmasıyla gevşemişti. "Arzum. Güzel kızım." İç çekmişti. Yıllar araya girmeseydi çok iyi bir ilişkileri olacağına ikisi de inanıyordu.
Bu anı telefon sesi bozmuştu. Arzum kalkarak "Benim sanırım" eve girerken antreye bırakmıştı telefonunu. Hızlı adımlarla giderek telefonu açtı. Soluk soluğa kalmıştı. "Efendim" karşısında Emir'in sesini duyunca heyecanlanmadan edememişti. Aynı zamanda da içinde cam kırıkları varmış gibi acı çekmişti Emir'in sesi kötü gelmişti ve iyi olmadığını onaylaması korkutmuştu. Fazla konuşamadan cam kırılması gibi büyük bir gürültüden sonra telefon kapanmıştı. Arzum korkuyla Emir'i aradı. Ama telefon kapalıydı. Tekrar aradı. Sonra tekrar. Sürekli telesekreter çıkıyordu. Çıkan telesekretere mesaj bıraktı "Emir lütfen telefonunu açınca ara beni" telefonu kapattı. Ne olmuş olabileceğini düşünmek bile istemiyordu. Sadece iyi olması için dua ediyordu.
Babası da antreye gelmişti "Ne oluyor Arzum"
"Emir iyi değil. Bir şey oldu. Bir gürültü. Ulaşamıyorum şimdi" iyice paniklemişti "Gitmeliyim" sallanıyordu.
"Gitme. Seni kandırmasına izin verme" dedi kolundan kavramıştı.
"Lütfen iyi olduğunu görmem lazım" yalvarırcasına gözlerine baktı babasının. Babası Arzum'u kollarına çekip omzuna bastırdı "Yavrum" diyebildi. Arzum itirazsız bir müddet öyle kaldı. Sonra babası bir adım geri çekilerek "Seni durduramam sanırım"
"Uçak bileti bulabilir misin?"
"Hazırlanana kadar ayarlayabilirim sanırım" kızının almış olduğu karardan memnun olmasa da yinede itiraz etmeye hakkı olmadığını düşünmüştü. Doğru kararı yine kızı vermeliydi.
Vote vermeyi unutmazsanız sevinirim
Bir de ufacık bir yorum *-*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk Koleksiyoncusu
Lãng mạnEmir Orçun isimli ünlü piyanistin hayatı gitmiş olduğu resim sergisinde ki Arzum Dila Tanrıyar isimli bir kadınla tanıştıktan sonra sıradışı bir hal alır. Hayatını uç nokta da yaşayan çapkın piyanistin hayatı yine hayatı uç noktalarda yaşayan ressa...