3- Serginin açılışına kadar süren süreç

8.2K 375 24
                                    

Boş salonun ortasında durdu.Elini duvarın üzerinde gezdirdi tablolarını taşıyacak duvarın bunu hak edip etmeyeceği konusunda düşünürken buldu kendini. Salon hiçbir yerden gün ışığı almamasına rağmen ferahtı. Tavandaki ışıklandırmalara baktı. Son derece dekoratifti. Salona derinlik katıyordu. Duvarların uzunluğuna tavanla orantısına göz atarken her şey normal, isteklerine uygun görünüyordu. Tuvallerinin ebatlarını duvarlara göre hesaplamaya çalıştı. İstediği hesabı bulunca tebessüm etti. Salonun başında bekleyen adama döndü. Gülümsemesi hala yüzündeydi. "Çok güzel salonunuz" dedi.

Adam bu sözden memnuniyet duymuştu ki ellerini birbirine kenetleyerek "Sanatçılarımızın ihtiyaçlarını çağımız anlayışıyla birleştirerek oluşturduk bu salonu"

Arzum fotoğraf makinesiyle salonun birkaç resmini daha çekti. "Sanırım tutacağım bu salonu. Anlaşmayı ve teferruatları yardımcım Sunay hanımla göndersem olur değimli Sinan Bey" diyerek elini uzattı.

Sinan uzatılan eli saygıyla sıkarak "Siz nasıl isterseniz hiçbir kaygınız olmasın" diyebilmisti. Gözlerini karşısında ki kadının gözlerinden alamayarak.

Arzum son bir kez salona baktı. Tekrar istediği büyüklükte olduğuna kanaat getirerek derin bir nefes aldı. Hummalı sergi açılma çalışmalarından en önemli detayı çözmenin verdiği rahatlıkla bir kaç adım atmıştı ki  Sinan " Sizi akşam yemeğine davet edebilir miyim?" Cümlesiyle bakışlarını bir kaç adım gerisinde bıraktığı adama çevirdi.Salona geldiği an itibariyle salon ile o kadar ilgilenmişti ki dikkatini çekmemişti arkasında bıraktığı adam. 1.80 boylarında kumral ela gözleri oldukça dikkat çeken adamın kendinden emin duruşu centilmen davranışları ile tamamlanıyor gibiydi. Zihni sergiyi gezerken Sinan tavırlarını hafızasına getiriyordu sempatik davranışları olan erkeğin güzel sanatları birincilikle bitirmesini kıvrak zekasından kaynaklandığını düşünürken buldu. Sanat dünyasının umut vaat eden kişilerinden birisi olduğunu araştırma yaparken fark etmişti.

Arzumla sanat anlayışları ne kadar belirli noktalarda birleşse de Arzum için uzak bir karakterdi.

Arzum tebessüm ederek " Teşekkür ederim umarım başka sefere" diyerek kendisini dikkatle izleyen erkeğin vereceği cevabı odaklandığını gözlemlerken gözlerinde kendisini hayranlıkla süzdüğü dikkatinden kaçmamıştı.
Sinan'la vedalaşarak binadan çıktı. Çıkışta binaya baktı son bir kez. Bina cadde üzerindeydi ve park sorunu yoktu. Gelen ziyaretçiler hiç bir problemle karşılaşmayacak gibiydi. Bu konuda da içi ferahlamıştı. Cadde boyunca yürümeye başladı. Salonu da ayarladığı için pek bir iş kalmamıştı geriye. Tabloların paketlenip salona getirmesinde de bir problem çıkmayacağını umuyordu. Bu onun için çok önemliydi. Yapılacak işleri sırasıyla ve vaktinde yapılmalıydı ki işler aksatılmamalıydı. Bunları düşünmek için çok erkendi ve şuan bunları düşünmenin sırası değildi.

Caddeden sahile doğru yürümeye başladı. Ne zamandır sahile inmemişti ve deniz kokusunu özlemişti. Denizin uçsuz bucaksız maviliğinde hep bir martı olmak istemişti. Çoğu zaman bu düşüncesiyle dalga geçse de bu düşüncesi hoşuna gidiyordu. Dünyaya insan olarak gelmeseydi mutlaka bir martı olurdu. Özgürlüğün ve sonsuz maviliğin kanat çırpışları ile süslemek doğayı kuş bakışı izlemekten daha harika ne olabilirdi ki. Doğa aşığı olmanın yaradılışın bir parçası olarak özdeşleştirse de çevresinde ki güzellikleri fark etmeyen milyonlarca insan arasında doğayı katletmek isteyen insanların olmasını düşününce histerik bir nefes çekti. Anlayamıyordu... İnsanların boş vermiş düzende sahip olacağı doğa hariç ne tür güzelliklerden etkilendiğini.

Sahile geldiğinde surların en uç noktasına kadar geldi kollarını açarak derin bir nefes aldı. Gözlerini kapatarak bir süre denizden gelen sesleri dinledi... Gözlerini açtığında arkasında duyduğu sesin kaynağına baktı. Büyük bir çınar ağacı duruyordu karşısında heybetiyle. Altında iki genç ağacın tutsağıymış gibi birbirlerine sarılmışlardı ve tutkuyla öpüşüyorlardı. Arzum'un yüzüne bir gülümseme yayılmıştı. Aşklarını yaşayan bu çifte saygı duyarak uzaklaştı.

Kapıyı açtığında salona karanlık basmıştı çoktan. Işıkları açınca etraf aydınlığa boğulmuştu.Giriş katını çok sade döşemişti. Odaya beyaz yer yer kırmızı ve siyah hâkimdi. Saflığın şeytanlık ve karanlıkla savaşımı gibiydi bu. Hayatta siyah ve beyazın kargaşası değimliydi zaten. İyi ve kötünün çelişkisi... Hep merak etmişti iyi neye göre iyiydi ve kötü neden kötüydü. İnsanlar kendi yanılgılarında cevap veriyordu bu sorulara. Genel geçerliliği olanlar olsa da uçlara gelindiğinde hep bir sallantı oluyor insanı kendine çekiyordu. Çıkarlarına göre şekiller veriyordu. Aslında hepsinin ikna sanatından ileri geldiğini düşündü. Kim sözünü geçirebilirse oydu kural koyucuda. Salonun ortasına doğru ilerledi çantasını masaya bırakıp kanepeye uzandı. Kendini yorgun hissediyordu. Gözlerini kapadı bir süre sonra. Uykuya teslim olmak dinlenmek istiyordu. Aklına sergi gelince bedenine bir şey batmışçasına kıvrandı. İçinden küfür etmek geldi ardından bir lanet savurdu her şeye. Başını kanepeden aşağı savurdu. Terasın penceresinden gökyüzüne baktı. Yıldızlar çok silik görünüyordu. Kendisini de öyle hissetti bir an. Bir yıldızdı, ama sönük... Başının döndüğünü hissetti başını boşluktan çekerek kalktı. Yayvan adımlarla odasına yöneldi. Uyumak için kendisine bahaneler arıyordu. Daha çok vaktim var, hepsini yarın halledebilirim, dedi sonra buna kendide inanmadı. Odasına girince yatağına uzandı. Gözkapaklarına söz geçiremiyordu artık. Göz kapakları yavaş yavaş kapandı artık gerçekle düş arasında ayırt edemeyecek durumdaydı. Sonra gerçeklerden düşe çekilmeye başladı ve artık bir masalın parçasıydı.

                                                                                  ***

Bir haftadır sergi için koşuşturup durmuştu. Hazırlık aşamasında işlerinde uzman kişilerden de yardım aldığı için içi bir nebze olsun rahattı. Daha önceki açtığı sergilerinden dersler çıkartarak bu sergide mükemmele ulaşmak istiyordu. Çoğu profesör kendini ve eserlerini kabul etmiş olsa da bununla yetinmiyordu. Bu gece her şey daha farklı olacaktı. Bu sergi aynı zamanda kendinin de tatmin olacağını düşündüğü bir sergiydi. Uzun yıllarını bu sergiyi hazırlamak için harcamıştı. Birçok eleştirmenin kendi için sanat hayatının bittiği hakkındaki söylemlerine de cevap olacaktı. İnsan ölmedikçe içindeki sanatsal yanı da ölmezdi. İnsan kendini yenilemedikçe üretemezdi ve çoğu sanatçı da bunu yaşardı. Bu gece insanın küllerinden doğacağını nefes aldıkça yaşadığını, ürettiğini ispatlayacaktı. Bedeninde taşıdığı yorgunluk bile umurunda olmayacaktı bu akşam.

Üzerindeki elbiseye baktı son kez. İlgiyi sadece tablolarının çekmeyeceğini düşündü. Bu gece kendi de tabloları kadar fark edilecekti. Elbise seçimi ne kadar Nil'e ait olsa da kendisinin de hoşuna gitmişti. Kendisi için hazırlıkları Nil'in ısrarı üzerine ona bırakmıştı. İyi bir magazin muhabiri olduğu için modayı yakından takip ediyordu ve bu gece Arzum'u desteklemenin en iyi göstergesinin bu olduğunu düşünmüştü. Arzum önceleri pek istemese de Nil'i kıramamış ve kabul etmişti. Bunun iyi sonucunu da şimdi alıyordu.

Aynada kendine bakarken hazır olduğunu düşündü. Bedenine yasemin kokusunu sürdü. Başını boynuna eğerek gözlerini kapadı. Birkaç dakika öyle kalarak kokuyu içine çekti. Kendini tamamladığını hissettiği, kendisiyle özdeşleştirdiği tek şeydi bu koku. Herkes inkâr etse de kendini bir tanrıça gibi kabul edebilirdi, çünkü kendisi için yaratılmış bir kokuydu bu.

Kapının çalınmasıyla başını kaldırdı Nil ile göz göze geldiler. Nil şaşkınlıkla Arzum'a bakakalmıştı neden sonra kendini toparlayarak "Harika görünüyorsun" dedi. Bu kadar iyi olabileceğini tahmin bile edemezdi. Elbiseyi ilk gördüğünde Arzum'a ait olduğunu düşünüp almış olsa da üzerinde daha farklı durmuştu. Tablolarından çıkıp gelmiş bir tanrıçaydı.

Arzum gülümsemeyle karşılık vererek saate baktı "Çıkıyor muyuz?"

Nil "Evet" dedi kendini düşüncelerinden sıyırarak.

Vote vermeyi unutmazsanız sevinirim

Bir de ufacık bir yorum *-*

Aşk KoleksiyoncusuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin