Karanlığa gözlerini açtı. Nerde olduğunu anlaması çok uzun sürmedi bu sefer. Burnuna gelen kekremsi koku midesinin kalkmasına sebep oluyordu yine.
Yavaş hareketlerle kımıldanırken bir ara başında gördüğü iki hemşirenin gitmiş olduğunu fark etti. Zaten niye başında beklediklerine de bir türlü anlam verememişti. Gözleriyle karanlığı delerek saati taradı ama boş bir uğraştı. Niye kendini bu kadar zorluyordu ki. Odanın karanlık olduğuna aldırış etmeden gözlerini kapatarak kendi karanlığına daldı. Kendiyle her yalnız kalışı aslında unutmak istediklerinin gazabına uğraması anlamına geliyordu. Yıllarca unutmaya çalıştığı ve unutmayı başardığı geçmişinin intikamına maruz kalması canını çok yakıyordu.Emir'in kendisine o kutuyu hiç vermemiş olmasını arzuluyordu. Bunun zihninden ne kadar silmeye çalışsa da artık boştu. Yüzleşmek istemese de sonunda yüzleşmek zorunda kalacaktı. Solmuş resimlere hapsolmuş annesiyle çocukluğuyla yüzleşmesi gerekecekti. Hala bir aileyken son pozlarını verdikleri resimdi kutudaki resimlerden biri. Yüzlerinin nasıl mutlulukla güldüklerini hissedebiliyordu. O gün annesinin üzerindeki saten mavi elbisenin hışırtısı, kullandığı çiçeksi parfüm zihninde o kadar canlanmıştı ki. Babası ısrar etmişti fotoğraf çektirmeleri için. Annesi bu fikri pek sevmese de Arzum'da ısrar etmişti. Bir fotoğraf. İlerde ne kadar mutlu olduklarının kanıtı olacak tek şeydi. Annesine özenerek kendisi de mavi bir elbise giymişti. Babasının her zaman ne kadar yakışıklı bir yüzü olduğunu hatırladı. Bir zamanlar o da babasına âşık olan kız çocuklarındandı. Babasının her tıraştan sonra sürdüğü losyonu zevkle içine çekerdi. O zamanlar bundan daha keyif verici bir kokunun olduğunu düşünmezdi. Kaç yıl geçmişti şimdi. Babası sadece hatırlamak istemediği anı yığınlarının arasındaydı. Yaşadıkları onca olaydan sonra babasının nasıl bir canavara dönüştüğünü artık daha net görebiliyordu. Eğer o dönemler babası Arzum'u kendinden uzaklaştırmasaydı belki de şimdi bu kadar çok anıyla yüzleşmek zorunda kalmayacaktı.
Elini anlına götürdü. Parmakları şakaklarına kaydı hala yüzleşecek gücü yoktu. Hala erkendi bunları düşünmek için. Dayatmayla hatırlamak istemiyordu. Nerden çıkmıştı o kutu şimdi. Aslında başından beri reddettiği anıları kabullenme, yüzleşme vaktiydi. Ama nasıl ve nereden başlamalıydı?
'Biraz da daha zaman ver kendine Arzum' diye mırıldandı. Önce şu baş dönmesiyle ilgilenmeliydi. Gözlerini karanlığa tekrar açtı. Zihnine bakıyormuşçasına baktı zifiri karanlığa. Karanlık gibi sisler altındaydı her şey. Ve aydınlanması çok bir vakit almayacaktı. Her şey güneşin aydınlığa bulayacağı gibi gözle görünecek kadar netleşecekti. O an kaçacağı sığınacağı bir yer bir boşluk olmayacaktı.
Bacaklarını yataktan aşağı sarkıtarak terliklerini aradı. Hastane de olduğunu hatırlaması pek bir zaman almadı yine. Elektrik düğmesini aradı el yordamıyla. Düğmeye basmasıyla gözünü kapatmasına neden olan ışık huzmesiyle karşılaştı. Tekrar başının dönmesine neden olunca duvardan destek alarak bir süre bekledi. Rahatladığını düşününce dolaptaki kıyafetlerini üzerine geçirdi. Çekmeceleri karıştırdı bir şeyler bulabilmek için. Kendine ait hiçbir şey yoktu. Ceplerini karıştırdı. Yine bulamamıştı bir şey. Otele nasıl gideceğini bilemiyordu. Saate baktı. 02.30u gösteriyordu. Demek saat bu kadar ilerlemişti. Kendisini alması için Emir'i arayamayacağının farkındaydı.
Biran kutuyu nerden bulduğunu düşündü. Eline kolay bir yerden geçmemiş olmalıydı. Hastanenin koridorlarında ilerlerken bunu düşünüyordu. İstemeye istemeye babasının vermiş olma ihtimalini düşündü. Ondan başkası da imkân dâhilinde değildi zaten.
Hastanenin resepsiyonuna geldi. Ne yapacağını düşünemiyor olsa da bedeni buna lüzum bırakmadan hareket ediyordu. Yorgunluktan gözleri kapanmak üzere olan hemşireden telefon istedi. Hemşirenin uyuşuk hareketlerle telefonu kendisine uzatmasını sabırla bekledi. Telefonu alarak bilinmeyen numaraları aradı. 'Uğur Tanrıyar'ın telefonu söyleyebilir misiniz?" bir rica kipine gerek duymadan söylediği kelimeye karşılık tek düze bir sesin kendisine beklemesini söylediğini işitti. Kısa bir zaman sonunda numarayı öğrenmişti.
Düşünürse vazgeçeceğini bildiği için aldığı numarayı tuşladı. Ne duyacağı sesin kendinde yaratacağı tepkiyi merak ediyordu nede karşısındakini ne kadar şaşırtacağını. Aslında babasının şaşırma ihtimalini düşünmüyordu. Yıllar sonra Arzum'da baba profilini oluşturma sebebiyle ilgileniyordu daha çok. Babasının o kadar yıldan sonra kendisine şefkat göstermeyeceği malumdu. Kendisine basit sebepler sunarak aratamayacağını bildiği için kutuyu vermişti. Umursamamıştı Arzum'u ne hale getireceğini.
Duyduğu sesin zindeliğiyle midesinde kramp oluştu. Hala eskisi gibi diye düşündü. "Hastanedeyim. Beni aldır buradan" diyerek telefonu kapattı. Telefonu kapatırken hemşire de ayağa kalmıştı " Gidemezsiniz Arzum hanım" Arzum küçümseyici bakışlarla kadına baktı. O kadar sorun arasında bu kadınla tartışmayı hiç istemiyordu. "Durdurabileceğini sanmıyorum. Çıkış için nereyi imzalamalıyım?" hemşirenin küçük mavi gözleri bir kaç kez kırpıştı. Zorla durduramayacağının farkındaydı. Masasının üstündeki dosyayı çıkartarak imzalaması gereken yerleri gösterdi. Arzum usançla imzalayarak çıkışa yöneldi. Kapıdan çıkarken İzmir'in nemli havası vücudunda dolaştı.
Önünde duran siyah Q7 arabanın siyah camı yarıya kadar indi. Siyah takım elbiseli bir adamın sadece yüzü görünüyordu. Arabadan inerek Arzum'u başıyla selamladı. Arabanın arka kapısını açtı "Buyurun Arzum hanım, Uğur bey sizi bekliyor." Arzum itaat ederek araca bindi. Arabanın rahat koltuğuna gömülerek gözlerini kapattı. Aracın hareket etmesini umursamadı. Hala başının dönüyor olması kendini yeterince zorluyordu zaten. Elini istem dışı başına götürdü. Bununla nasıl baş edeceğini bilemiyordu. Aydınlığın kendisini bu kadar rahatsız etmesinden sinirlenerek düğmesini kapattı. Oturduğu yer karanlığa gömülmüştü. Başını arkaya atarak tekrar gözlerini kapattı. Babasıyla onca yıldan sonra karşılaşacak olmalarını umursamayarak uykuya daldı. Nasıl olsa babası her şeyi planlamış olmalıydı. Kendini umursayacağını bile düşünmüyordu. Uykunun kendini ne kadar rahatlatacağının farkındaydı karanlığa dalarken.
Vote vermeyi unutmazsanız sevinirim
Bir de ufacık bir yorum *-*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk Koleksiyoncusu
RomantizmEmir Orçun isimli ünlü piyanistin hayatı gitmiş olduğu resim sergisinde ki Arzum Dila Tanrıyar isimli bir kadınla tanıştıktan sonra sıradışı bir hal alır. Hayatını uç nokta da yaşayan çapkın piyanistin hayatı yine hayatı uç noktalarda yaşayan ressa...