Arzum evde kaldığı her dakika kendini saran yalnızlık duygusundan ürperiyordu. Artık kaçmak zorunda olduğu anı silsilesinden kaçamıyordu. Emir'in yüzleşmek zorunda bıraktığı geçmiş hava gibi içine doluyordu. Bunca hatırlayış bedenini de ruhunu da çok yoruyordu.
Aile kavramı bugün sadece babasından ibaretti. Ya diğerleri...
Özlem duygusu olduğuna inandığı bir duygu yerleşiyordu kalbine. Hâlbuki öfkelenmek istiyordu. Kızmak, bağırmak, gerekirse kadere lanet etmek...Hiçbir şeyi geri getiremeyeceğini bildiği an katlanmak, alışmak zorunda olduğunu idrak ediyordu. Kaybetmişti her şeyini. Geçmişe karanlık bir perde çekerken sevdiklerini de aynı perdenin ardına gizlemişti gizlemeye çalışmıştı. Şimdi o karanlık perde kalkıyordu. Ve ardında sakladığı ne kadar anı varsa tekrar canlanmaya hazırdı. Bir tiyatro oyunun da en önde seyretmek isteyeceği oyunlar değildi bunlar. Korkup kaçmak istediği gerçeklerdi bunlar. Yüzleşmek için henüz çok erkendi. Hazır değildi buna. Hiçbir zamanda hazır olamayacaktı. Dayatılanla yüzleşmek zorunda bırakılmıştı. Korkuyordu. Küçük bir çocuk gibi korkuyordu. Anne kavramının silindiği zihninde sığınmak için bir olgu arıyordu.
Salonda umutsuzca gezinmeyi bırakarak... Kendini koltuğa bıraktı. Önünde duran laptopun ekranında tekrar taktığı ama izlemeyi bir türlü başaramadığı Emir'in o kızla bir görüntüsü vardı. Şimdi Emir'e bir yabancıymış gibi bakıyordu. Çok mu mutluydu bu kadınla. Kadın en azından kendi kadar sorunlu görünmüyordu. Ekrandan bile dışarıya fırlayan dişiliğini görebiliyordu. Onunla olmak istiyorsa neden bu kadar derdin ortasında bırakmıştı Arzum'u. Elini ekrana doğru uzattı. Emir'i o kadının yanından çekip almak istiyordu. Derin bir iç çekti. Emir doğru olanı yapmıştı. CD' yi çıkarttı.
İzledikçe kendine büyük keder veriyordu. Ortadan ikiye katlayıp parçaladığı CD'yi masanın üzerine attı. Ne kadar CD'yi kırmış olsa da görüntüler hala gözünün önünden geçiyordu.
Gözlerini sıkıca kapatıp başını usulca silkeledi. Babasının sesini duydu "Unutacaksın Arzum." Yankılanıyordu sürekli beyninin içinde. Kendi de fısıldadı neden sonra;
"Unutacağım" bu konuda kendine yardım edecek tek insan Burak Atıl'dı. Odasına çıkarak ajandasını karıştırdı. Kartını bulunca numarayı hemen tuşladı. Telefonun diğer ucundan yorgun bir erkek sesi duyunca "Burak bey?" doğruluğunu onaylatmak için sorduğu soruya müspet bir cevap alınca "Ben Arzum Dila Tanrıyar. Müsaitseniz görüşebilir miyiz?"
Kısa bir sessizlikten sonra "Yarına ne dersiniz Arzum hanım."
"Şimdiye ne dersiniz?"
"Pekâlâ, yarım saat sonra."
Arzum telefonu kapatarak hazırlanmaya başladı. Aynaya bakarken şifonyerin üzerindeki yüzüğü gördü. Biran ne yapacağını şaşırdı. Yüzüğü alarak açık pencereden dışarı fırlattı. Ağlamamak için yutkunarak evden çıktı. Ne kadar kendini tuttuysa da arabanın içinde engelleyememişti gözyaşlarını. Geçecekti her şey unutacaktı.
Kliniğe geldiğinde etraf çok sakindi. Sekreterin bile yerinde olmaması ürkütmüştü. Burak'ın odasının kapısını aralayarak usulca açtı.
Burak masasının başında belgelerin içinde kaybolmuştu. Arzum'u görerek ayağa kalktı.
Arzum "Merhaba Burak Bey"
Burak'ın elini sıkarak "Merhaba. Buyurun oturun."
Arzum gösterilen koltuğa otururken karşı koltuğa da Burak geçti.
"Bu saatte seni buraya getiren nedir." Yorgun olduğu her halinden belliydi. Yine de dinç duruyordu.
Bu saat demesini yadırgayarak saate baktı. Duvardaki saat gece 2 yi gösteriyordu. Arzum inanmayarak telefonuna baktı. Doğruydu saat. Şimdi kliniğin bu kadar sakin olma sebebini anlıyordu. Utançla kızardı yüzü "Üzgünüm. Ben saat kavramını da yitirmiş olmalıyım."
"Bende pek masum sayılmam. Zamanla herkesin sorunları olabiliyor."
Arzum'un yüzüne gülümseme yayılarak "Teşekkür ederim iyi niyetiniz için"
"Daha iyi gibisin." Arzum'un yüzüne dikkatlice bakıyordu "Güzel maske. Çok şey yaşadığına eminim." Bir doktordan çok arkadaş tavrı vardı Arzum'u rahatlayabiliyordu yanında.
"Konuşmamızın aramızda kalacağına emin olmak istiyorum"
Burak mesleğinin verdiği hissizlikle "Tabi ki!"
Burak'ın gözlerinin içine bakarak " Daha öncekiler gibi bu durumu da kimse bilmeyecek yani?"
Şimdi ne demek istediğini anlamıştı. " Sadece sana yardımcı olmak için başkalarıyla paylaştım."
"Benim iznim dışında"
Burak'ın hala tavrı aynı hissizlikteydi "Evet. Bazen kendimiz vermeliyizdir kararları."
Alaylı gülümseyerek "Artık bana yardım edecek kimse yok etrafımda. Bu yüzden benden yardım isteyin benim için."
Burak açıkça yapılan tehdidi algılamıştı. Birilerine feci halde kızmıştı ve öfkesin kanalize ediyordu. Ve kendisini merak edenleri saf dışı bırakmak "Peki"
Arzum ayağa kalktı "Sanırım vaktinizi fazla alıyorum. Başka zaman devam edelim."
"Lütfen oturun Arzum Hanım. Ben bir doktorum. Bu kimliğim sizi rahatsız ediyorsa arkadaşınız da olabilirim. Size yardımcı olmak istiyorum. Sağlığınız ilgilendiriyor beni. Kişiliğiniz ve yaşantınız değil. Güvenin ve konuşalım."
Arzum yerine tekrar oturdu doktorun gözlerinin içine baktı. Soğukluğu kırılmış gibiydi. "Aslında hiçbir şeyi hatırlamak istemiyordum. Her şeyi tozların altına itelemiştim. Ailemin iki ferdi de trajik ölümler yaşadı. Sonrasında da... Benim için zor oldu. Hatırlamak istemeyince unutuyorsunuz sanırım – derin bir nefes aldı. Yeni sahip olduğu anılar canlanıyordu zihninde – Ne yapacağımı çözemiyorum. Ya hepsini hatırlamalıyım ya da reddetmeliyim. İki durumda korkutuyor beni."
İçinden geçenleri anlatırken omuzlarından inen yük kendini rahatlatıyordu. Yıllarca sadece küflenmiş duygulara hamallık yapmıştı ve şimdi ortada kalmışlık duygusu vardı. Kime nasıl yaklaşacağını bilemiyordu. Kim doğru kim yalandı. Umutsuzca başını avuçluyordu kimi zaman. Kaybolmak istiyordu. Ailesiyle ilgili olan şimdilik kabullenebildiği olayları anlatabilmişti Burak'a.
Burak "Kendine fazla yüklenmenin bir anlamı yok. Unutmanın başına açtığı dertleri biliyorsun. Kabullenmeyi buna göre yaşamayı dene."
Arzum'un gözlerine bakarak konuşmuştu. Arzum nedense artık Burak'ı bir doktor gibi görmüyordu. Belki de bir arkadaşa ihtiyacı olduğu içindi. Burak'ın istediği gibi kendine zaman tanıyacaktı. Hatırladığı şeylerden korkmayacak; korktuğu anda üzerine gitmeyecekti. Bir gün her şey geride kaldığında ne kadar büyük bir iş başardığını görebilecekti.
Arzum'un yüzüne zaman zaman yayılan kederle yorgun düşüyor susuyordu. Konuşmaya başladığı her an zevkle karışık bir acı veriyordu. Yinede huzurlu olacaktı. Yıllarca sessiz kalarak kendi oluşturmuştu karanlığını. Ve gözlerinin önünde aralanan perdeden her şeyi görmeye hazır olacaktı. Acı verse de.
Yüzleşecekti. Yavaş yavaş.
Burak "Saat beşe geliyor. Ve bugün yeni bir gün... –Gülümsedi- peri hikâyelerine inanır mısın?" yüzüne ilk defa gülümseme yayılmıştı.
"Yaştan kaybediyorum inanma konusunu" merakla ne diyeceğini bekliyordu.
"O zaman bu güne ve bana inan – elini yavaşça Arzum'un başına koydu ve – Artık bundan sonra mutlu ol."
Arzum doktorun çocukları kandırma taktiğine kahkahalarla güldü.
"Hemen işe yaramaya başladı."
Burak'ın yanından mutlu ve huzurlu bir şekilde ayrılmıştı. Yüzünde hala iyilik perisinin bıraktığı gülümseme vardı. İyilik perisi biraz somurtkandı ama gecenin bir vakti de o kadar dert dinledikten sonra gülen bir insan bulmak kolay olmasa gerekti. Kendisini bu kadar geç bir vakitte kabul ettiği için minnettardı aslında. Evde tek başına kalmak kafayı yedirtebilirdi. Hatta bundan emindi. Tekrar gülmeye başladı. Etraf hala karanlıktı ve kendisini görebilecek kimsenin olmaması iyiydi.
Vote vermeyi unutmazsanız sevinirim
Bir de ufacık bir yorum *-*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk Koleksiyoncusu
RomanceEmir Orçun isimli ünlü piyanistin hayatı gitmiş olduğu resim sergisinde ki Arzum Dila Tanrıyar isimli bir kadınla tanıştıktan sonra sıradışı bir hal alır. Hayatını uç nokta da yaşayan çapkın piyanistin hayatı yine hayatı uç noktalarda yaşayan ressa...