Boğucu bir Bursa sabahıydı. Gerçekleşen bir ölüm bir kişiyi almamıştı sadece. Ailesinin de yüzüne çarparak soğukluğunu bırakmıştı. Kanlarının çekildiğini hissediyordu. Zamanla yaşama tekrar döneceklerdi yaşamaya çalışacaklardı. Ne tuhaf bir çelişkiydi.
Cenaze namazı kılınırken babası için yapacağı son görevinden birinin de bu olduğunu biliyordu.
Dualarla doğup dualarla ölmek aradaki zaman ne kadar da kısaydı. Cami avlusunu dolduran yüzlerce insanda babası için son görevlerini yapıyordu. Bu kadar sevilen bir insan olduğunu daha önce hiç düşünmemişti.Cami avlusunda dolaşan dedikodu olarak yayılan gayrimeşru oğlu olduğu damgası kendisine kadar ulaşmıştı. Sanki yıllardır herkes bunu biliyormuş da babasının korkusundan kimse itiraf edememiş gibi bir manzara vardı. Emir bu sözlere aldırmasa da bu sabah gazetede okuduğu haber dedikoduları doğrular nitelikteydi.
Emir bu noktada ailesinin bir ferdi olarak taziyeleri kabul etmişti. Herkes bu kadar meraklı ve bilirken bu gerçeklikten kaçmamıştı. Ve utanmıyordu babasından. Zaten cenazeye gelmesinin başka bir izahı da yoktu.
Namazda sonra tabutu ilk kendi sırtlamıştı. Hala kabul edemediği bir gerçekliğin içindeydi. Sanki biri uyandıracaktı ve 'Sadece kâbusmuş' diyecekti. Uyanması zor bir rüya olduğunun farkındaydı.
Tabutu cenaze arabasına yerleştirerek annesiyle kendi arabasıyla takibe geçmişlerdi. Kalabalıkta bir an Derya'yla göz göze gelmişlerdi. Neyse ki Hakan'ın yanında olması onun için endişelenmesini önlüyordu.
Arabayla kalabalığı yararak cenaze arabasını takip ederken annesinin cılız sesi çatallaşmıştı "Özür dilerim"
Emir özrün sebebini anlayamamıştı. Derin bir iç çekti. Soracakken annesi devam etti " İnsanların seni böyle bilmeleri benim hatam" başını arabanın camına yaslamıştı.
Emir annesinin elini kavrayarak sıktı. Samimi konuşuyor olması vereceği tepkiyi engelliyordu. Annesinin elini dudaklarına götürerek öptü "Umurumda değil. Sende umursama"
Annesinin günlerdir solgun yüzünde ilk defa sıcak bir hareketlenme olmuştu. Emir'e baktı kısa bir an. Başını tekrar cama çevirdiğinde içine düştüğü boğucu havanın tekrar esiri olmuş gibiydi.
Emir aile mezarlıklarının olduğunu mezarlığa geldiğinde görmüştü. Babaannesinin ve büyükbabasının yan yanaydı mezarları. Heybetli bir görüntüsü vardı mezarlarının. Hayatta oldukları zaman gibi öldüklerinde de heybeti ellerinden bırakmamışlardı. Babasının niye karşı gelemediğini bu manzaradan bile çözebilirdi. O an bir şeyi daha fark ediyordu. Babasının mezarını. Bir an yaşadığı ürpertiyle korkmuştu. Yeni yapılmış bir mezar değildi. Eski de yapılmamıştı. Ölmeden önce kendisinin yaptırmış olabileceği ürkütücü geldi biran. Diğer mezarların heybetine bakıldığında oldukça sade görünüyordu. Mezar taşında ölüm tarihi hariç diğer bilgileri işlenmişti.
Tabut açılırken kendi de başındaydı. Mezara yavaşça indirilmesini izledi gözleri dolarken. Boğazına takılan hıçkırığı yutar gibi sıkıyordu kendini. İlk toprağı kendi attı mezara. Ardından hızlıca doldurulmaya başlanmıştı. Bu kadar hızlı yapılmasına engel olmak istese de mani olmak boşa bir çaba olacaktı.
Hoca duayı tamamladığında herkes baş sağlığı dileyerek dağılmaya başlamıştı. Annesi toprağın üzerine bir buket gül bırakmıştı. Hakandan rica ederek annesini götürmesini istemişti. İlk defa uzakta duran Derya mezara yaklaşıp mezarlığın ayakucuna oturmuştu. Hayattaymış da uyuyormuş gibi mezar taşına bakıyordu. İçinden neler geçirdiğinden emin değildi. Neden sonra ellerini açarak dua ettiğini gördü. Ellerini yüzüne götürürken iç çekmişti. Ayağa kalkıp Emir'in yanına geldi elini omzuna bırakarak "Başın sağ olsun" metanetli durmaya çalışıyordu. Emir başını kaldırıp Derya'ya baktı "Seninde" diye fısıldadı. Başını tekrar eğdiğinde Derya da uzaklaşmıştı. Tek başına kalmıştı mezarlıkta. Babasının üzerini kaplayan toprağın üzeri tamamen çiçeklerle kaplanmıştı. Yine de toprak kokusu keskin bir şekilde hissediliyordu. Babasının da toprağa karışacak vücudunun böyle kokacağını düşündü. Uyanmasını bekler gibi başucunda bekliyordu. Aslında tuhaf bir şekilde bu ıssız mezarlıkta onu tek başına bırakmaktan korkuyordu. En son Duru'nun mezarına gitmişti. Onda da çaresizce uyanmasını beklemişti. Yüreğinde oluşan acıyla toprağı avuçladı. Gidenler için boşa bir çırpınıştı beklemek. Uyuşmuş ayaklarının üzerine doğrulurken sendeledi. O an fark etti diğer mezarın yanında duran siyahlı kadını. Saçlarını kaplayan siyah başörtüsünün içinde solmuş beyaz yüzü ve hüzünlü yeşil gözleri kalbini titretmişti. Ayak bileklerine kadar siyahlar içindeydi. Biran ayaklarının uyuşukluğunu unutarak adım attı aynı anda bacaklarını kaplayan sızıyı bütün bedeninde hissetti. Kendine doğru gelen kadından gözlerini alamıyordu. "Başın sağ olsun. Duyunca hemen gelmeye çalıştım"
Emir kollarına aldığıkadına sarılarak gözyaşlarına mani olamadı. İnilti halinde "Arzum" diyebildi.Yanında olmasını bir nebze de olsa huzur vermişti
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk Koleksiyoncusu
RomanceEmir Orçun isimli ünlü piyanistin hayatı gitmiş olduğu resim sergisinde ki Arzum Dila Tanrıyar isimli bir kadınla tanıştıktan sonra sıradışı bir hal alır. Hayatını uç nokta da yaşayan çapkın piyanistin hayatı yine hayatı uç noktalarda yaşayan ressa...