Şanssız

1K 107 48
                                    

Babam beni zincirle bağlayan adama "Dosyaları getir." dedi.

"Ne dosyası?" diye sordum.

"O lanet olası şirketleri birleştirdiğin ve kızımı kendi tarafına çektiğin için şirketler seni öldürdükten sonra bana kalmıyor. Şimdi sen şirketlerini bana bıraktığına dair belgeleri imzalayacaksın."

Güçlü bir kahkaha attım.

"Sen bunu imzalayacağımı mı sandın?" diye sordum.

"Sen imzalamazsın ama yoksunluk çeken Gamze imzalar. Söylesene hangi belirtileri gösteriyorsun?"

Cevap vermemeyi tercih ettim.

"Ben sana cevap vereyim. Miden bulanıyor, başın dönüyor ve halüsinasyonlar görüyorsun. Açıkçası halüsinasyon göreceğini tahmin etmemiştim. İşime yardım ettin."

Sinirle "Canın cehenneme." dedim.

Az önce gönderdiği adam geri dönüp dosyaları babama verirken sinirden gözüm dönmüştü.

"Uzun bir süre buradayız. İstediğin zaman imzalarsın." diyen babama cevap vermedim.

"Her zaman benden daha aciz olduğunu unutma. Eğer unutacak olursan da küçüklüğünü ve seni kaç kez yere serdiğimi hatırla." dedi.

"Benim senden daha aciz olduğumu sanmana gülüyorum. Çünkü seni öldürdüğümde acının yanına şaşkınlık da eklenecek. O surat ifadeni görmek için sabırsızlanıyorum." dedim.

Babam, "Hiç sanmıyorum." diyerek depodan çıktığında derin bir nefes verdim.

Nerede kaldınız be Barbaros?

Sırtımı sütuna yaslarken aklıma eski günler gelmişti. Gözlerimi yumdum.

Zorlanarak yürürken annemin elime sıkıştırdığı paraya baktım.

Babam yine ceza verdiği için koca bir haftasonu sadece su ve bir elma ile idare etmiştim.

Daha doğrusu yarım bir elma ile idare etmiştim. Odamın camından kaçtığım bahçeden aldığım elmayı yerken babam yakalamış, bir fiske daha vurduktan sonra elmamı almıştı.

Okulun karşısındaki simitçiyi gördüğümde koşarak yanına gidiyordum ki eşyalarını toparlamaya başladı.

Daha simit olduğunu görmüştüm.

Hevesle, "Abi tezgahı toparlamadan bana bir simit verir misin?" diye sordum.

"Hiç simitim kalmadı."

Kaşlarımı çattım. "Az önce gördüm, simitiniz vardı."

"Onları sattım. Birazdan almaya gelecekler." dediğinde bunu babamın yaptırdığını anlamıştım.

"Berbat insanlarsınız." dedim ve sinirle okula doğru yürümeye başladım.

Her türlü kantinde yiyecek bir şeyler vardır.

Bahçeye girdiğimde Cemil Hoca'yı gördüm. Kaşlarını çatarak bana bakıyordu.

Önüme dönüp okul binasına yürürken Cemil Hoca peşimden geldi.

"Gamze."

"Efendim öğretmenim." dedim. Yüzüne bakamıyordum.

"Gamzecim bana bakar mısın?" diye soran Cemil Hoca'ya göz ucuyla baktım.

Cemil Hoca önümde eğildiğinde moraran gözüme ve patlayan dudağıma baktı.

"Yüzüne ne oldu?"

"Şey ufak bir kaza oldu." diye yalan söyledim.

Cemil Hoca bana inanmamıştı. Derin bir iç çekti.

"Aç mısın Gamze?"

"Kahvaltı yapacak vaktim olmadı. Zaten şimdi kantine gidip yemek yiyeceğim." dedim.

"Ben de açım, beraber yiyelim mi?"

Cemil Hoca yanımda olursa kantinci babam uyarmış olsa bile yemek vermek zorunda kalırdı.

"Olabilir öğretmenim."

"Gel hadi." diyen Cemil Hoca ile birlikte kantine gittik.

Ben ne kadar para vermeye çalışsam da Cemil Hoca ısmarlamıştı.

Tostumu kibarca yemeye çalıştığımı fark eden Cemil Hoca, "İstersen biraz hızlı ye, zil çalacak." dedi.

İki günlüğün açlığı ile tosta saldırırken Cemil Hoca gülmüştü.

Tostum bittiğinde karnımın doyduğunu hissetmiştim.

Cemil Hoca cebinden bir çikolata çıkarıp bana verirken "Ben seninle yemek yemeyi çok sevdim. Acıktığında benim yanıma gel, birlikte yiyelim." dedi.

"Olur öğretmenim." dedi.

Cemil Hoca bana içtenlikle gülümserken içimden "Keşke babam Cemil Hoca olsaydı." diye geçirdim.

O gün aklıma gelirken acıyla gülümsedim. Bir sonraki gün Cemil Hoca'nın başka bir şehre tayini çıkmıştı.

O gün şanssız olduğumu düşünmüştüm. Şimdi ise şanssızlığımın sebebinin seçemediğim babam olduğunu biliyordum.

YalanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin