Bir göl evine geldiğimizde babamı takip eden adamlara "Şu an içeride mi?" diye sordum.
"Öyle efendim. Yarım saat önce girdi ve hala içeride. Tek başına geldi ve onun ardından bir başkası buraya gelmedi. Ayrıca çevrede onun arabasından başka bir araba yok."
"O zaman ne duruyoruz? İçeri geçelim ve o adamı öldürelim." dedim.
Özgür, "Ben ne olur ne olmaz diye burada adamlar ile durayım. Bir sorun olursa size haber veririm." dedi.
"Aslında tek girsem iyi olacak. Onunla tek başıma yüzleşmek istiyorum." dedim.
Barbaros, "Emin misin?" diye sordu.
"Evet. Onun hesabını tek başına almak istiyorum." dedim.
"Öyleyse biz burada bekliyoruz. İstersen seslenirsin." dedi. Onu kafamla onayladım ve kulübeye baktım.
Döküntü gibi gözükse de kulübenin ahşaptan yapılması onu yıpratmıştı.
Birçok kez evi yenilettikleri belliydi. Artık inşaat sektöründe çalışa çalışa tek bakışta bunları anlamaya başlamıştım
Bej renkteki bu kulübenin pencere kenarları ve çatısı kiremit rengindeydi.
Kapısı kahverengi,pencerenin önünde rengarek çicekler duruyordu.
Doğru ya, babam seviyormuş çiçekleri. Onu gömdüğüm mezarın üzerinde tek bir çiçek yeşerirse ellerimle koparacağım.
Kapının kilitli olmadığını görünce sessizce içeri sokuldum.
Tabancamı yukarı kaldırırken soldan ilk odaya girdim.
Tabancamı çevreye doğrultarak odaya baktım.
İçeri girdiğimde hemen kıble duvarında boydan boya çok raflı devasa bir kütüphane bana bakıyordu.
Cam kapaklı kütüphanede çiçeklerle ilgili kitaplar ve süs için birkaç biblo vardı.
Babam burada değildi.
Salondan çıktım ve tam karşısındaki mutfağa girdim. Babam burada da değildi.
Tüm odaları dikkatlice gezdim. Dolap içlerini, duşakabini, iki katı da didik didik aradım.
Babam burada da değildi.
Geriye tek bodrum kalmıştı.
Ahşap merdivenlerden aşağı indim. Penceresi olmayan bodrum katının karanlığı ile çevreyi göremeyerek duvardan destek aldım.
Dikkatlice aşağı indiğimde gözüm karanlığa alışmıştı. Duvarda anahtar olduğunu görünce karanlıktan kurtulmak için anahtara bastım.
Lamba yandığında depo gibi kullanılan bodrumu inceledim.
Yerde tahtadan bir kapı vardı.
Sinirle küfrettim.
Tünel vardı.
Tahta kapıyı açtığımda merdiven ile aşağı inilmesini sağlayan merdivenin sonunda bir tünel başlıyordu.
Babam tünelden bizim geldiğimizi fark edip kaçıp gitmiş olmalıydı
Tünelden inmek için hazırlanırken arkamdan gelen tahtadan çıkan tıkırtı sesi ile hızla arkamı döndüm.
Tabancamı babama doğrulturken adamlarının onun arkasından elleri ve ağızları bağlı getirttiği Barbaroslara baktım.
Sinirle kendimi sıkarken babam, "Bence silahını yere bırak." dedi.
"Sadece dışarıda beni bekleyecek ve bir sorun olursa haber verecektiniz." dedim.
Barbaros omuz silktiğinde derin bir nefes verdim ve tabancamı yere attım.
Babam tabancasını bana doğrulturken "Tabancanı bize doğru ittir." dedi.
Tabancamı babamın oraya atmak için tabancama tekme atınca babam yanındaki adamına "Şunun üzerini arayın." dedi.
Yanındaki adam gelip üzerimi baştan aşağı aradıktan sonra üstümden çıkan diğer tabancamı ve bıçağımı babama verdi.
"Bağlayıp arkadaşları ile şu kenara atın. Birazdan ilgileneceğim."
Bir diğer adamı ellerimi ve ayaklarımı halatla bağladıktan sonra diğerleri ile birlikte beni kenara ittirdi.
Yere düşerken sinirle babama baktım. "Bunun hesabını vereceksin!"
"Edeceğin boş tehditleri düşün sen. Birazdan gelip seni dinleyeceğim." diyerek adamlarıyla giden babamla küfür ettim.
Bedirhan bana masumca bakarken Barbaros'a yaklaştım ve ağzına bağlanan bezi ısırdım.
Bezi kendime doğru çektiğimde açılan ağzı ile yakalanmaları hakkında konuşacaktı ki "Ağzını hiç açma, belki işe yararsın diye ağzını açtım. Sadece diğerlerinin ağzını aç." dedim.
"Tamam."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yalan
ChickLitAnnesinin ölümünü araştıran bir mafya, katile ulaşmak için bir başka mafyanın çevresine girip ona yakınlaşmaya başlar. Yalanlar ile kurulan bir evlilik, intikam ve aşk.