132

64 9 0
                                    

Gerginlikten dolayı elinden ter damlıyordu. Bu adam etrafta dolanırken imparatoriçeyi bulmak zor olacaktı. Üstelik hizmetçilerin toplandığı yere varmak üzereydiler. Bu gerçekleşmeden önce, bu adamı bir şekilde uzaklaştırması gerekiyordu.

"Bu durumda en ufak bir sırrın bile şüpheli olduğunun farkında değil misin?"

Dedi adam. Bu kadar bihaber biri tarafından ders almak Dük Silas'ın canını sıkmıştı.

"Biliyorum. Sadece onun adı o kadar değerli ki, bunu gelişigüzel söylemekten çekiniyorum."

Dük Silas'ın sözleri üzerine adam öfkeyle yüzünü ovuşturdu. Ancak, bu tamamen bir yalan değildi. İmparatoriçe'nin adını gelişigüzel söyleyemezdi. Dük Silas imparatoriçenin adını biliyordu ama daha önce hiç söylememişti.

Daha ne olduğunu anlamadan Dük Silas hizmetkârların kaldığı yere vardı.

İmparatoriçe'nin yatak odasından çok uzakta değildi. Dük Silas yatak odasını kısaca taradı. İmparatoriçe orada, etrafı koruyan askerlerle çevrili olarak bulunuyor olabilirdi.

Sefil adamlar.

Dük Silas'ın yüzü sertleşti.

"Bu arada, imparatoriçeye ne olacak?"

"En geç yarın, duruşmayla birlikte kararı da alacaksınız."

"Karar mı?"

"Evet. Büyük olasılıkla ölüm cezası olacak."

Kayıtsız ses Dük Silas'ın omurgasında ürpertici bir his uyandırdı. Adam ona bakarken, Dük Silas garip bir gülümsemeye zorladı.

"Bu çok uygun olur."

"Bu arada, sonunda Majesteleri'nin sevgilisini görebilirsiniz."

Adam İmparatoriçe'nin cariyelerinin toplandığı odanın kapısını ardına kadar açarak konuştu.

"Şimdi, lütfen söyleyin bana. Majestelerinin sevgilisi kim?"

Tabii ki Dük Silas'ın sevgilisi aralarında değildi.

Dük Silas çaresizce cariyelere baktı. Ne kadar başarılı olursa olsun, bu kısa sürede bir kadını baştan çıkarma yeteneğinden yoksundu.

Sonra aniden cariyelerden biri ayağa kalktı. Gergin ve endişeli görünüyordu ama gözleri Dük Silas'ınkilerle buluştuğunda ışıl ışıl gülümsedi.

"Aman Tanrım, Majesteleri, buraya girmeyi nasıl başardınız? Sizi göremeyeceğimi sanmıştım!"

Cariye utangaç bir tavırla yaklaşıp Dük Silas'ın elini tuttu. Kenetlenmiş ellerinin dokunuşu nemliydi.

"Güvende olduğunuza sevindim. İçim rahatladı."

Dük Silas cariyenin yanağını, sanki çok sevdiği bir sevgilisine davranıyormuş gibi şefkatle okşadı. Cariyenin yanağı hâlâ hafif solgundu ama Dük Silas dışında kimse bunu fark etmemişti.

İkisini izlemekte olan adam içi boş bir kahkaha attı.

"Ha. Bu ne sürpriz! Ben de başka bir yalan olduğunu düşünmüş ve şüpheye düşmüştüm."

Sadece adam değil, diğer tüm cariyeler de şaşkınlık içindeydi.

"Hayır, Rosina. Sen ve Majesteleri...?"

"Bizi çok ustaca kandırdın!"

Cariyenin adı Rosina, dudaklarını ısırarak güldü. Gülümsemesi biraz utangaç görünüyordu ama Dük Silas onun tedirginliğini sezmişti.

"Majesteleriyle bir dakika yalnız konuşabilir miyim? Çok uzun zaman oldu ve söyleyecek çok şeyim var..."

Rosina adama ve diğer cariyelere sordu. Bu durumda biriyle çıkmayı düşündükleri için hafifçe azarlanmalarına rağmen hepsi izin verdi. Adam başını sallayıp gitmeden önce bakışlarını Dük Silas ve cariye arasında değiştirdi.

Yalnız kaldıklarında, cariye onun kulağına gizlice fısıldadı. Çekingen ses tonu şaşırtıcı derecede soğuktu ve en ufak bir tereddüt belirtisi yoktu.

"Majestelerini görmeye mi geldin?"

"Evet. Bana neden yardım ettin?"

"Sana yardım etmek için değil. Majestelerine yardım etmek içindi."

Cariye onun yüzüne baktı ve alçak bir sesle konuştu. Gülümsemesi utangaç görünüyordu ama Dük Silas onun endişeli olduğunu fark etti.

"Lütfen beni takip eder misiniz?"

* * *

Aran sandalyenin arkalığına yaslandı ve sessizce oturdu. Uzun süredir bağlı olan elleri ve ayakları artık dayanılmaz acı aşamasını geçmiş ve tüm hislerini yitirmişti. Biraz da şanslıydı. En sefil anlarında bile, her zaman soylu bir aileden gelmiş olan kadın, fiziksel acıya alışkın değildi. Ağlarken ellerinin ve ayaklarının çözülmesi için yalvarmamasının bile övgüye değer olduğunu düşünüyordu.

Aran, kendisini izleyen cariyeleri görmezden gelerek mermer zemine kazınmış desene boş gözlerle baktı. Eskiden durmadan sohbet eden cariyeler artık onunla konuşmaya yeltenmiyordu.

Cariyeler sırayla Aran'ı koruyorlardı ama yeni değişenler de bir o kadar sessizdi. Başlarda Aran onlara çeşitli sorular soruyordu ama sonunda pes etti ve dudaklarını mühürledi.

Kapının dışından askerlerin gürültülü ve şamatalı seslerini duyabiliyordu. Konuşmalarının çoğu Aran'a yönelik kaba şakalar ve onun düşüşüyle alay etmek etrafında dönüyordu. Ne zaman biri onunla abartılı bir tonda alay etse, gürültülü kahkahalar ve kaba küfürler patlak veriyordu. Açıkça görülüyordu ki, yüksek ve saldırgan seslerle odadakileri korkutmak istiyorlardı.

Your Majesty, I Want You  (NOVEL ÇEVİRİ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin