Bölüm 8

677 48 33
                                    

Bir Hafta Önce

CLAYTON LEE

Yüksek bacaklı sandalyelerden birini, Ros'un oturması için masadan uzaklaştırdım. Gülerek bana bakıp ufak bir referans yaptıktan sonra sandalyeye oturdu. Ben de küçük yuvarlak masada hemen yanına oturdum. Kısa siyah dantelli, ince askılı bir üst giymişti. Altında yırtık siyah kot vardı. Tabii ki, şu sıralar favorisi olan siyah deri ceketini de unutmamıştı. Her zamanki gibi mükemmeldi.

Eskiden barda bütün gözler onu izlerdi. İster istemez onu gözleriyle takip eden herkese sinirlenirdim. Hatta birkaç kez birilerine gerçekten sinirlenip vurmuştum bile. Ama artık herkes Ros'un benimle olduğunu biliyordu. Bakmaya hatta bazen selam vermeye bile korkuyorlardı. Kendimle gurur duyuyordum.

Brendon elinde üç şişe ile yanımıza geldi ve şişeleri masaya koydu. Arkadaki masadan boş bir sandalye çekti kendine. Kızıl saçlarını genelde yaptığı gibi jöleyle arkaya yatırmıştı. Yeşil gözlerinde ise her zamanki gibi beni rahatsız eden bir bakış vardı. Siyah bir kot ve ince siyah bir kazak giymişti. "Kutlama vakti." dedi neşeyle. Hafif bir kahkaha attı.

"Neyi kutluyoruz?" diye sordum içkimden bir yudum alırken. Ros da kafasını sallayarak bana katıldı. Sık sık gelip burada takılırdık ama çok sık bir şeyleri kutladığımız söylenemezdi.

"Kız kardeşimin gidişini, tabii ki." dedi şişesini kaldırarak. Gözlerimi devirsem de şişemi kaldırıp hafifçe onunkine vurdum. Küçük kardeşi ile pek iyi anlaştıkları söylenemezdi. Sürekli sebepsiz yere kavga edip duruyorlardı. Neyse ki kardeşi artık görevlere gönderilebilecek bir yaşa gelmişti. Gerçekten de yetenekli bir cadıydı, bu yüzden çok oyalanmadan onu bir göreve göndermişlerdi. Hem de gerçekten uzun sürecek bir göreve. Aslında gideli bir haftayı geçmişti ama biz daha ancak kutluyorduk. Bütün haftamız birilerinin peşinden koşarak geçmişti ve sonunda barımıza dönmüştük.

Bar çok büyük sayılmazdı ama buralarda olan Toxlara yetiyordu. Bar L şeklindeydi. Bir tarafta yüksek ve normal masalar, bar ve sahne vardı. Öbür tarafta ise küçük giriş kapısı, köşede koltuklar ve puflar vardı. Sürekli açık olurdu ve her şey vardı. Bazen vampirler için taze atıştırmalık bile oluyordu. Ayrıca bu barın çok önemli başka bir özelliği vardı, Ros ile tam olarak burada tanışmıştım.


Köşedeki koltuklarda Brendon, Beatrix ve birkaç kişiyle daha oturuyordum. Günün yorgunluğunu atmak için havadan sudan konuşuyor, sanki daha yeni birini öldürmemişiz gibi davranmaya çalışıyorduk. O sırada içeri giren kızla ise bardaki herkes gibi ister istemez ben de gözlerim ona takıldı. Onu ilk kez dün görmüştüm ve o anda tıpkı şu an gibi olduğum yerde kalakalmıştım. Ama ne yazık o an acelem olduğu için tanışma fırsatı bulamamıştım. 

Siyah askılı mini bir elbise ve ona büyük gelen bir kot ceket giymişti. Kahverengi saçları iki yandan örgülüydü. Daha yeni olduğu için pek fazla arkadaş edinememişti ve yalnız başına takılıyordu. Bense gözlerimi ondan alamıyordum ama nedense onunla konuşma başlatacak cesareti de bulamamıştım içimde.

Beatrix ona bu şekilde baktığımı görünce elini salladı ve "Ambriossa." diye seslendi. Demek adı buydu. Kız adını duyunca ufak bir şaşkınlıkla bize baktı. Beatrix eliyle gelmesini işaret edince çekingen bir tavırla yanımıza geldi. Boş olan tekli koltuğa oturdu ve bize bakmaya başladı. Yeni olduğu için büyük ihtimalle konuşmayı o başlatmayacaktı. Hem çekingenliğini aşmasına yardımcı olmak hem de onu daha iyi tanımak için "Ee? Anlat bakalım kendini." dedim ben de cesaret kırıntılarımı kullanarak.

Yeşilimsi gözleriyle bana içimi ısıtan bir bakış attı. Beatrix, Brendon ve diğerlerine de kısa bir bakış attıktan sonra tekrar bana baktı.

NEW SOLDIERS (The Vampire Diaries - The Originals Fan Fiction) (Türkçe)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin