ELIZABETH "LIZZIE" SALTZMAN
-3 Saat Önce-
Soğuk esen rüzgara karşı yürürken uçuşan toza ve toprağa karşı elimi gözlerime siper ettim. Nereye gittiğimi ve ne yapacağımı biliyordum. Adımlarım sağlamdı ve zihnim de açıktı.
Korkmuyordum. Hiçbir şüphem bile yoktu. Merkeze girecek Josie'yi çıkaracak ve Toxlara acımayacaktım. Angelique bize ilk geldiği an biliyordum bunu. Hatta daha öncesinde de hissetmiştim kötü bir şeyler olduğunu. İçten içe biliyordum ama yine de Angelique o eve yürüdüğünde her şey daha kesinleşmişti. Sonra o korktuğum şeyleri söyledi: Josie, Çukur'a gönderilecekti.
Ve aklımda tek bir şey vardı.
Hayır.
Bunu yapamazlardı.
Buna izin vermeyecektim.Üzüntüden çok yakıcı bir öfke sarmıştı içimi. Şimdi yerini serin bir durgunluğun aldığı öfke o gün beni hareketsiz ve tepkisiz kılmıştı. İçimde fırtınalar koparken, yüzüme herhangi bir şey yansıtamamıştım bile. Deveraux ise hemen anlamıştı bunu.
Önce Angelique ile arama girmişti. O odada ilk ona atlayacağımı biliyordu. Çünkü beni biliyordu. Ona asla zarar vermezdim. Çünkü bize yardım etmesine rağmen ona zarar verirsem sonradan pişman olacağımı biliyordu. Çünkü Angelique'in de onun için ayrı bir yeri vardı ve onu da korumaya çalışıyordu.
Ben ise ellerimle yüzümü kapamış sakinleşmeye çalışıyordum. Josie başarmıştı. Sonunda ipin ucunu kaçırmayı başarmıştı. Onu yıllarca uçurumun bu tarafında tutmaya çalışmıştım. Onun yanında olmuştum, onun iç sesi olmuştum. Ama aynı zamanda onu buna sürükleyen de bendim. O, asla Toxlardan kaçmayı istememişti ya da ailemizi bulmayı. Bunu ben istemiştim. Kendi ellerimle onu, ona iyi gelen bir ortamdan uzaklaştırmıştım.
Önceden tahmin edememiş olsam da onu itileceği, aşağılanacağı, dışlanacağı bir ortama ben sokmuştum. Uçurumdan uzağa attığı her adımı yok sayarak onu geri ittirmiştim. Angelique'e ve Toxlara neden kızıyordum ki?
Benim hatamdı bu. Ben yapmıştım.
Sonra omzumu saran parmaklar ile dağıldı kafamdaki düşünceler. Başımı kaldırdım. Deveraux'nun yeşil gözleri bana odaklanmıştı. Dudaklarını birbirine bastırmış ve hafif kavisli olan kaşlarını çatmıştı. Öyle bir bakıyordu ki düşündüğüm her şeyi biliyor gibiydi.
Göz göze geldiğimizde gözlerimi kaçırmadım. Eğer hakkımda her şeyi bilmesinden çekinmediğim biri varsa o da D'ydi. Birbirine bastırdığı dudakları hafifçe hareket etti. Gergin miydi? Sinirli miydi? Üzgün müydü? Sonra kulağıma doğru eğilmişti.
Nefes al, demişti önce nefesi yanağıma ve kulağıma çarparken. Söz veriyorum, Josie'yi kurtaracağız. Şu an için sadece sakin ol, ben yanındayım.
Sesi hala kulaklarımda yankılanıyorken derin bir nefes aldım. Ormana girmiştim, Merkez'e çok az kalmıştı. Buraya kaçışımızdan beri gelmemiş olsam da hala yolları ezbere biliyordum. Düşünmeden ayaklarım beni götürüyordu. Ağaç köklerinin üstünden atlaya atlaya, dalların altından eğile eğile bir süre daha ilerledim ve sonunda ağaçların altındaki o minik kulübe göründü.
Merkez'i saklamak için zekice bir yöntemdi, kabul ediyordum. Ama yine de sevmiyordum. Küçükken, Kady bize büyük şehirlerde olan Tox merkezlerinin ne kadar güzel binalarda olduğunu anlatırdı. Yani anlatma amacı binalar değildi ama onlara değinmeden geçemezdi. Bir de bu vardı işte, minik bir kulübe şeklinde giriş. Görkemsiz ve Toxlar'a yakışmayan bir şekilde karşımda duruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEW SOLDIERS (The Vampire Diaries - The Originals Fan Fiction) (Türkçe)
Fiksi PenggemarMystic Falls'ta kabuslar gerçek oluyor. Karanlık gelecek daha da kaçınılmaz hale geliyor. Rayna'dan yeni kurtulan Stefan evine, Mystic Falls'a döndüğünde hiçbir şeyin bıraktığı gibi olmadığını görür. Kasabaya yeni baş belaları gelmiştir. Katheri...