Bölüm 138

59 7 0
                                    

CLAYTON LEE

Grey'in evindeki salonda otururken Merkez'in içindeki uzun masaların bulunduğu ferah toplantı odalarını daha önce hiç olmadığı kadar çok özlüyordum. Daha bir hafta önce olsa bir toplantı için çağrıldığımda istemeyerek gittiğim, içinde bulunduğum her anı oradan ne zaman çıkabileceğimi düşünerek geçirdiğim odaları özlüyordum şimdi. Her ne kadar burası bir ev olarak oldukça güzel olsa da dokuz kişinin toplanıp salona sıkışmasına uygun olarak yapılmamıştı. Hepimiz aynı anda oturamıyorduk bile.

"Nereden başlayacağımızı bile bilemiyorum." dedi Beatrix, sesindeki şüphe beni düşüncelerimden sıyırıp tekrar salondaki kalabalığa döndürdü. Hangimiz biliyorduk ki? Liderler'e karşı isyan etmeye nereden başlardınız? Özellikle de onlar hakkında, Ida'nın ekibi hakkında, neredeyse hiçbir şey bilmiyorken...

Beatrix'in gözleri benim ve Brody'nin üstünden kaydı, Grey Deveraux'nun üstünde durdu. O, bizim oturmadığımız koltuğun bizden uzak kenarına, koltuğun koluna oturmuştu. Odadaki çoğu kişi gibi o da baştan aşağı siyah giyinmeye karar vermişti. Uzun bacaklarından birini sehpaya doğru uzatmış, öbür bacağını da hafifçe bükmüştü. İki elini de cebine atmış bir şekilde otururken sanki Liderler'den ve Mystic Falls Toxlarının sonundan değil de akşam yemeği için nereye gideceğimizi konuşuyormuşuz gibi görünüyordu. Cevap vermeden önce hafif çatılı kaşlarla ve açık mavi gözlerle hiç acele etmeden Beatrix'i süzdü. Kafasından neler geçtiğini anlamak imkansızdı.  Ama en azından gözlerinde ve bize karşı hareketlerinde öbürlerinde olan izler yoktu.

Rhea, Kai ve Judd dudaklarında her zaman alaycı bir gülümseme ve seslerinde eğlendiklerini belli eden bir tonla konuşuyorlardı. Konu ciddileştiğindeyse bu üçlünün arasından sadece Judd'ın yüz ifadesi hafifçe sertleşiyordu ama bu sadece her şeyi daha kötü yapıyordu. Çünkü işleri ciddiye aldığında bile duruşuna, mimiklerine ve bakışlarına sinmiş olan bir rahatlık vardı. Bu rahatlık onun Tox olmadığı gerçeğini kolayca unutturuyordu ya da Willow'un sevgilisi olduğunu.

Rhea ve Kai ise nadiren ciddileşseler de alaycılıklarının altından gerçek hislerini göstermeyi başarıyorlardı. Kısaca ikisi de bizden çok hoşlanmadıklarını belli etmekten geri kalmıyordu. Ama bu konuda hiç kimse Lizzie'den daha iyi değildi. Lizzie, yüz ifadesi dümdüz olsa da gözlerindeki nefreti bir saniye bile gizlemiyordu, denemiyordu bile. Konuştuğunda, sesi soğuktu ve her kelimesi bize bir saldırıydı. Bu konuda onu suçlayamazdım, bu nefreti hak etmiştik.

Burada olmamız önemli değilmiş gibi davrananlar sadece Angelique ve Deveraux'ydu. Angelique'i tanıdığım için bunun sadece dışarıdan böyle olduğunu ve içten içe düşüncelerinin susmadığını biliyordum. Ama Deveraux, ne hissediyordu ne düşünüyordu anlayamıyordum. Buraya ilk geldiğimizde şaşırmış gibi değildi, sanki bizi bekliyordu. Çok sakindi, bu biraz korkunç olsa da bir yandan tuhaf bir şekilde ona güvenmek istememe sebep oluyordu.

İşin en tuhaf noktası ise Toxlardan kaçıp Toxların düşmanlarının yanına sığınmış olsak da hala kendimi Toxların arasındaymış gibi hissediyordum.

"Öncellikle düzgün bir açıklama ile başlayın." dedi Angelique. Bugün kendine daha fazla güvenerek konuşuyordu, özellikle bize bakmamak yerine bakışları bize hiç takılmadan üzerimizden geçiyordu. Ne yazık ki bu daha çok acıtıyordu. Dün akşamdan sonra hiç konuşmamıştık. Yani, bir anda konuşmaya başlayacağımıza dair bir umudum yoktu ama yine de böyle olmak zordu. Olanlardan önce onu bir daha görmeme fikri dayanılmazdı ama şimdi onu bu şekilde görüp yanında olamamak çok daha kötüydü. Sabah, o uyanmadan önce uyanmış ve Lizzie ile aramızda geçen rahatsız edici bir konuşmadan sonra daha fazla içeride duramayacağımı fark etmiş, bahçeye kaçmıştım. Sonrasında Beatrixler gelene kadar da birbirimizi görmemiştik.

NEW SOLDIERS (The Vampire Diaries - The Originals Fan Fiction) (Türkçe)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin