ANGELIQUE FRAZIER
Merkezden çıktım. Acil buluşmamız lazım.
Deveraux'ya bu mesajı atalı yarım saat olmuştu ve hala cevap vermemişti. Endişelenmeli miydim? Yoksa onlara olanları nasıl söyleyeceğime karar vermek için daha çok vaktim olduğu için sevinmeli miydim? Bilmiyordum. Ama anlatmam gereken çok fazla şey vardı.
Sonunda Deveraux'dan cevap geldi.
Bizim eve gel.
Ah, en korktuğum şey başıma gelmişti. Lizzie'nin de duymasını istiyordu belli ki. Ben her şeyi anlatırken Lizzie de orada olacaktı. Her ne kadar bu, benim için her şeyi daha zor yapsa da Lizzie'nin de bunları duyma hakkı olduğunu biliyordum. Deveraux'ya cevap vermedim ama kendi minik evimden çıkıp D'nin, Lizzie ve Rhea ile beraber kaldığı eve doğru yürümeye başladım.
Oraya vardığımda içeri girmeden önce bir süre bahçede oyalandım. Deveraux ve, eğer evdeyse, Rhea mutlaka geldiğimi duymuştu ama kendi başıma girmemi bekliyorlardı büyük ihtimalle. Sonunda gidip kapıyı çaldım. Bir süre bekledim ve ardından tanımadığım bir adam kapıyı açtı.
Yanlış eve mi gelmiştim? Aman Tanrım, böyle bir hata yapmış olabilir miydim? Dalgınlıkla, panik anımda yanlış bir eve gelmiş olabilir miydim gerçekten de? Hiçbir şey demeden beni süzen adama baktım tekrardan. Açık kahverengi bukleli saçları, dolgun dudakları ve ucu yuvarlak kalkık bir burnu vardı. Elmacık kemikleri çıkık olmasına rağmen yüz hatları yuvarlaktı. Gözleri ise yeşildi. En fazla yirmilerinin sonunda gibi görünüyordu.
Hayır, kesinlikle tanımıyordum onu.
Tam yanlış eve geldiğimi söyleyip özür dileyecektim ki arkadan Deveraux göründü. "Hey, Ange." dedi bir odanın kapısından koridora kafasını sarkıtarak. "İçeri gelsene." Önümde duran adam bunun üzerine kaşlarını çattı ve bir kez daha beni süzdü.
Arkadan sarkan D, bana gülümsedikten sonra gözden kayboldu. Keyfi oldukça yerinde duruyordu ve bunun tanıdığım D için tek bir anlamı olabilirdi: Bir şeyler çeviriyordu. Biraz huzursuzlansam ve bütün Tox iç güdülerim bunun sonunun güzel bitmeyeceğini söylese de içeri girdim. Adam kapıyı kapadı ve önümden geçerek D'nin az önce durduğu kapıya doğru gitti ve odaya girdi. Ben de onu takip ettim.
İçerisi küçük bir salondu. İki koltuk, ortada bir sehpa vardı. Sade, şık bir salondu ve sol tarafı mutfak ile birleşiyordu. Koltuklarda iki kişi oturuyordu. Biri oldukça mutsuz ve huysuz görünen Lizzie'ydi. Kollarını göğsünün önünde kavuşturmuştu ve aynı koltuğun öbür ucunda oturan kadına yan yan bakıyordu.
Öbür ucunda oturan kadın ise yarı yarıya Lizzie'ye dönüktü. Sarı, maşalı saçları omzunun altına kadar geliyordu. Onun da hafif kalkık bir burnu ve sürekli gülümsüyormuş gibi duran gözleri vardı. İnce kaşları ise yay gibiydi. Ben salona girince, bir anda sustu ve önce beni çabucak süzdükten sonda açıklama beklermiş gibi Deveraux'ya baktı.
"Rahat olabilirsin," dedi Deveraux. Ama az önceki keyifli halinden geriye pek bir şey kalmamıştı.
"Bu Angelique Frazier, arkadaşım." Gözlerini kısıp bana baktı D ve bana çabucak sırıttıktan sonra kadını gösterdi. "Caroline Forbes ve," kapıyı açan adamı döndü. "Klaus Mikaelson."
ELIZABETH "LIZZIE" SALTZMAN
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEW SOLDIERS (The Vampire Diaries - The Originals Fan Fiction) (Türkçe)
FanfictionMystic Falls'ta kabuslar gerçek oluyor. Karanlık gelecek daha da kaçınılmaz hale geliyor. Rayna'dan yeni kurtulan Stefan evine, Mystic Falls'a döndüğünde hiçbir şeyin bıraktığı gibi olmadığını görür. Kasabaya yeni baş belaları gelmiştir. Katheri...