RHEA BREINER
Perdeyi hafifçe aralayıp dışarı baktım. Herkes gitmiş gibi gözüküyordu ama işimi garantiye almam lazımdı. Birkaç saniye daha etrafı gözledikten sonra sonunda herkesin gittiğine kendimi ikna ettim ve perdeyi kapayıp arkamı döndüm.
Kai bana sırıtarak bakıyordu. Onun bu bakışını çok özlemiştim. Onun her şeyini çok özlemiştim. Koyu mavi gözlerini, pis sakalını... Kendimi toparlamak için kafamı çevirip sağ taraftaki boy aynasına yöneldim. O kadar apar topar dışarı çıkmıştık ki kendime bakacak fırsatım bile olmamıştı. Hem de onun evine giderken. Dişlerimi sıkıp kendime onun evine gelmenin normal birinin evine gelmekten bir farkı olmadığını; onun, Kai Parker'ın, benim için sıradan bir insan olduğunu hatırlattım.
Yine de bu aynada kendime bakmama engel olamadı. Sarı saçlarım iki gün önce yaptığım maşanın etkisiyle hala hafif dalgalıydı. Yüzümde kırmızı rujum dışında hiç makyaj yoktu neredeyse. Üstümde içimi hafifçe gösteren beyaz bir gömlek, altımda ise sıradan bir kot pantolon vardı, ayağımda da beyaz rahat bir spor ayakkabı.
"Merak etme, her zamanki gibi yine çok güzelsin." dedi Kai arkamdan. Sesi düşündüğümden de yakından gelmişti. Hızla arkamı döndüğümde Kai'ın benden yaklaşık iki adım uzakta olduğunu fark ettim. Kalbimin hızlı atmaması için elimden geleni yaptım. Sonuçta o da bir vampirdi ve kalp atışımın ritmini çok rahat duyabilirdi.
"Doğum günü hediyeni beğenmişsindir umarım." dedi sırıtarak. Ah, o hediye aklıma geldikçe sinirlerim bozuluyordu. Doğum günümde hediyeleri açarken isimsiz paketten çıkan kırmızı, dantel o iç çamaşırlarını Kai'ın gönderdiğini anlamıştım tabii ki. Etraftaki herkes şaşkınlık içinde hediyeme bakıp kimden geldiğini sorgularken o kişiyi bildiğimi çaktırmamak için çok uğraşmıştım.
Onun sırıtışına karşılık en ukala gülümsememi takınıp ona baktım. "Ah o senden miydi? Ben başkasından sanmıştım da kusura bakma." Ben bunu dedikten sonra odada kısa bir sessizlik oldu. İkimiz de sadece birbirimize baktık ama tek kelime dahi etmedik.
"Başka kimseyi evime çekmek için bu kadar uğraşmazdım."
Hafifçe kaşlarımı çatarak ona baktım. Bu ne demekti şimdi? Josie'yi sırf ben buraya geleyim diye kaçırmış olması çok mantıksızdı. Ayrıca Lizzie'ye de sırf ben buraya geleyim diye mi o kadar zarar vermişti? Daha iyi yalanlar bulması gerekiyordu beni etkilemek için.
"Tabii. Lizzie'yi de o yüzden öldürmeye kalktın o zaman?" dediğimde gözlerini kaçırarak hafifçe güldü. Gülünce gerçekten çok tatlı oluyordu, şu on beş yıl içinde nadir de olsa görmüştük birbirimizi ve ne zaman bu şekilde gülse bir sonraki "karşılaşmamız" için gün sayar olmuştum.
Bir adım gerileyip koltuğun arkasına kalçasını yasladıktan sonra tekrardan bana baktı. "Onu görür görmez bir anda kendime hakim olamadım, yılların getirdiği bir şey var sonuçta. Ama sonra durup düşündüm ve her şey çok saçma geldi." Tekrardan gülümsedi. "Sanırım olgunlaştım artık. Ben de sonra bunu nasıl kendi çıkarıma kullanabilirim dedim. Sonuçta Lizzie'yi mezarlıktan malikaneye kadar getiren benim."
Doğru mu söylüyordu? Yalan söylüyor olma olasılığı çok yüksekti ama onun gözlerine baktığımda doğruyu söylediğini görebiliyordum. Gerçekten benim buraya gelmem için mi yapmıştı her şeyi? Bir şey dememi bekliyordu ama ne diyeceğimi bilemiyordum. Tereddüdümü fark edince konuşmaya devam etti.
"Seninle ne güzel yanlışlıkla karşılaşıyorduk bir ara." İkimiz de yanlışlıkla karşılaşmanın ne demek olduğunu biliyorduk ve bu karşılaşmaların ne kadar yanlışlıkla olduğunu da. Ama bunlara buluşma demek istemiyordum, onunla böyle bir şeyin içine girmek istemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEW SOLDIERS (The Vampire Diaries - The Originals Fan Fiction) (Türkçe)
Hayran KurguMystic Falls'ta kabuslar gerçek oluyor. Karanlık gelecek daha da kaçınılmaz hale geliyor. Rayna'dan yeni kurtulan Stefan evine, Mystic Falls'a döndüğünde hiçbir şeyin bıraktığı gibi olmadığını görür. Kasabaya yeni baş belaları gelmiştir. Katheri...