Bölüm 50

191 20 3
                                    

50.bölümümüzü bizi en sıkı takip eden takipçimize ithaf ediyoruz.

CLAYTON LEE

Kulübeden içeri adımımı attığımda her şeyi çok farklı görmeyi bekliyordum ama hiçbir şey değişmemiş gibiydi. Herkes yine aynı heyecan ve azimle ortalıkta koşuşturuyordu. Yorgun yüzlere hızlıca bir göz gezdirdim. Neredeyse kimseyi tanımadığımı fark edince ister istemez kendimi bir tuhaf hissettim. Aretha'nın öldürüldüğünü biliyordum ama eski kadrodan da hiç kimse kalmamış gibiydi.

Yavaş adımlarla ilerlemeye devam ettim. Bu kulübe bana çok yabancı geliyordu. Ros'la ilk tanıştığımız yer, Brendon'la içki içip saçma sapan muhabbetler yaptığımız yer, Brody ve Beatrix'le saatin farkına varmadan sabahladığımız yer yanıp kül olmuştu. Sadece bir tahta parçası değil bütün anılarımız da o kulübeyle birlikte yanmıştı. Bu kulübe ise o kulübeye göre çok daha moderndi. Mystic Falls'un biraz dışında olan bu kulübe, daha doğrusu kulübeden çok camlı malikane, yine yer altındaki sayısız tünellerle doluydu. 

Brody veya Beatrix'i görme umuduyla sağa sola bakınırken kimi Toxlar başlarını hafifçe eğerek bana selam verirken kimi de bakışlarını kaçırıyordu. Bazıları hala bana saygı duyuyordu, şaşırtıcı bir biçimde. Diğerleri ise Toxlardan kaçan birinin geri gelince aynı saygıyı hak etmediğini düşünüyordu ki bence onlar daha haklıydı.

Tox olmayı hiçbir zaman Brody ve Beatrix ya da Ros kadar sevmemiştim. Brendon kadar bile değer vermemiştim Tox olmaya. Sadece kendimi bir yere ait hissetmek istemiştim, doğru şeyler yaptıklarını düşündüğüm insanlara yardım etmek. Dostlarımla vakit geçirmek ve olabildiğince masumu kurtarabilmek. Ama işler değişmişti işte. Toxlar değişmişti, benim girdiğim zaman ve onlardan ayrıldığım zaman arasında bile çok fark vardı. Ayrıca dostlarımı da kaybetmiştim, sevdiğim kızı kaybetmiştim.

Belki de hiç dönmemeliydim buraya diye düşünmeye başlamıştım ki bir kadın sesinin adımı söylemesiyle ister istemez gülümsedim ve arkamı döndüm.

Beatrix siyah boğazlı bir kazak giymişti. Altında ise gri, paçalarını kıvırdığı bir pantolon vardı. Siyah botları, siyah göz makyajı ve sıkı at kuyruğuyla onu son görüşümden çok daha farklı duruyordu. Çok daha... Ciddi.

Bana doğru gelmek için bir adım attığındaysa gözü arkamdaki birine takıldı ve bütün keyfi bir anda kaçtı. Adımlarını hızlandırıp yanımdan geçti ama tam yanımdan geçerken eliyle nazik bir şekilde omzuma dokunup gülümsedi.

"Nolan." dedi ondan daha önce duymadığım kadar soğuk bir ses tonuyla. Neler olduğunu görmek için arkamı döndüğümde Beatrix'in karşısında uzun boylu ama endamına kıyasla oldukça çekingen görünen bir çocuk vardı.

"Biliyorum. Halledeceğiz." 

Çocuk Beatrix'in suratına bile bakmaya çekiniyor gibiydi, gözlerini yere kitleyerek konuşmuştu ki ona konuşmak denirse. Bir an önce buradan uzaklaşmak istediğini küçük bir çocuk bile anlayabilirdi.

Beatrix elini çocuğun omzuna koyup sıktığında benimkinden çok daha farklı bir amaçla yapmıştı bunu. Çocuk sonunda gözlerini Beatrix'e çevirdi, bir şey demek için ağzını açtı ama Beatrix ondan önce davrandı.

"O zaman hallet Nolan."

Bunu dedikten sonra Nolan adlı çocuk başını hafifçe sallayıp bizden uzaklaşırken ben hala Beatrix'İn bu tehditkar tavrı karşısında ne düşünmem gerektiği bilmiyordum. O eski arkadaşlarım artık bambaşka insanlar mıydı? 

"Sana ne olmuş böyle?" diye sordum şaşkınlığımı saklamaya uğraşmadan. Bu şaşkınlığım çok hoşuna gitmiş olacaktı ki minik bir kahkaha attı.

NEW SOLDIERS (The Vampire Diaries - The Originals Fan Fiction) (Türkçe)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin