RHEA BREINER
"Neden böyle bir şey söyledin ki durup dururken?"
Hızlı adımlarla malikaneden uzaklaşırken Kai bana yan gözle bana baktı. "Hoşuna gider diye düşündüm." dedi. Ona bakıp gözlerimi devirdiğimde ise gülümsedi. Normal şartlar altına bu gülümsemesi benim de gülümseme sebep olabilirdi ama şu an sadece sinirliydim. Sebebini bilmediğim bir öfke kaplamıştı bütün vücudumu. Sebebimi bilmediğim demek pek doğru olmazdı gerçi. Damon'dı bütün öfkemin kaynağıydı, bana yaptıkları.
"Şu inadını bırakıp Judd'la barıştığın gibi onunla da barışsan ikimiz de rahatlayacağız."
Düşücelerimin ve öfkemin yoğunluğundan Kai'ın dediklerini çok yavaş algılayabilmiştim. Bu yüzden ben, Judd ve Damon'la barışmanın aynı şey olmadığı hakkında söylenmeye başlayamadan Kai söze girdi. "Aynı şey olmadığını ben de biliyorum."
Zaten sinirliydim ve Kai da bu konuda pek yardımcı olmuyordu. Dediğini görmezden gelerek yürümeye devam etmeye çalıştım ama yapamadım. Söylemem gereken şeyler vardı ve onları içime atmaya çalışmak sadece daha çok öfkelenmeme neden oluyordu.
"Madem biliyorsun... Ayrıca ikimiz de rahatlayacağız derken? Sen ne sıkıntı çekiyorsun ki?"
Kai bir süre cevap vermek yerine sessizce malikaneden uzaklaştı. Cevap vermiyor oluşuna öfkelendiğim belli eden bir ifadeyle yanında yürüken bu sefer sesimi çıkarmadım. Her ne konuşacaksan malikaneden uzakta konuşmamızın daha iyi olduğunu biliyordum çünkü.
Sadece adım seslerimizin ve botlarımızın altında kalan dal parçalarının çıkardığı seslerin ortama hakim olduğu uzun bir yürüyüşten sonra ormanın iyice derinliklerine varmış ve malikaneden bir hayli uzaklaşmıştık. Sanırım bir şey demeyecekti. Peki, keyfi bilirdi.
Kollarımı kavuşturup adımlarımı daha sert atmaya başladığımda Kai bana fark etmeyeceğimi düşündüğü hızlı bir bakış attı. Kai'ın evi Deveraux'nun evine giden yola kıyasla daha uzundu ve bu uzun yol giderek daha da sinir bozucu bir hal almaya başlamıştı. Bu yüzden o, biraz daha bir şey söylememeye devam ederse bu yolu yalnız tamamlaması gerekecekti. Neyse ki o beni çok iyi tanıyordu. Bir anda olduğu yerde durdu ve ifadesiz bir suratla bana döndü.
"Rhea sürekli Damon hakkında söyleniyorsun. Ona hala değer vermeseydin bu kadar mızmızlanmazdın, bırak artık şu inadını. Çocuk özrünü de diledi hem."
Kai ciddi ciddi karşıma geçmiş Damon'ı mı savunuyordu? Bana neler yaşattığını bilmesine rağmen bana karşı onu savunuyordu. O an hissettiklerimi anlatırken belki de yüzyıllardır yapmadığım bir şey yapıp bir başkasının karşısında ağlamıştım. Yelkenlerimi suya indirmiş ve ağlamıştım. Kafamı kucağına koyup saçlarımı okşamasına izin vermiş ve uykuya dalana dek tek kelime etmemiştim. O halimi görmüştü ve daha da önemlisi o halimi görmesinin benim için ne demek olduğunu biliyordu. Peki nasıl hala karşıma geçip onun tarafını tutabiliyordu?
"Ne dediğinin farkında değilsin." dedim ve yürümeye devam ettim. Bir süre sonra peşimden geleceğini biliyordum. Konuşup halledecektik sorunumuzu, hep böyle yapardık. Zaten şimdiye kadar çok nadiren ciddi anlamda tartışmıştık. Ama bu daha farklıydı, tartışma değildi. Tuhaf bir şeydi ve beni çok daha fazla rahatsız etmişti. Beni en çok anlayan insanın ilk kez beni anlamıyor olduğu hissine kapılmıştım.
Yürümeye devam ettim, arkamda adım seslerini duymayı bekleyerek. Ama duyabildiğim tek adım sesi bana aitti. Biraz daha yürüdükten sonra Kai'ın hala gelmediğini fark edince hışımla arkamı döndüm ve onun hala biraz önce durduğu yerde durup beni izlediğini fark ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEW SOLDIERS (The Vampire Diaries - The Originals Fan Fiction) (Türkçe)
FanficMystic Falls'ta kabuslar gerçek oluyor. Karanlık gelecek daha da kaçınılmaz hale geliyor. Rayna'dan yeni kurtulan Stefan evine, Mystic Falls'a döndüğünde hiçbir şeyin bıraktığı gibi olmadığını görür. Kasabaya yeni baş belaları gelmiştir. Katheri...