Bölüm 109

72 8 1
                                    

RHEA BREINER

"Sadece ben miyim yoksa siz de bu koridorların, ne bileyim, daha dolu olmasını bekliyor muydunuz?" diye sordum sessiz olmak gibi bir çaba göstermeden.

Blanca bizi geçeceğimiz kapıya getirdikten sonra yaklaşık iki dakika boyunca merdivenlerden inmiştik. Sözde sadece bir kattı ama kesinlikle uzun bir kattı. Merdivenlerden inerken merdivenlere açılan birkaç kapı görmüş olmamıza rağmen, merdivenler devam ettiği için inebildiğimiz kadar aşağı inmeyi daha mantıklı bulmuştuk. Bir süre daha indikten sonra da merdivenlerin dibine ulaşmış ve hemen üstünde kocaman kırmızı bir "3"ün olduğu bir kapı ile karşılaşmıştık. Üçün ne anlama geldiğini anlamak zor değildi, birinciden kattan üçüncü kata inmiştik. Hiçbirimiz de bundan şikayetçi değildik. Bu atlayış sadece işimizi kolaylaştırmıştı.

"Sen söyledin ya, gelirler şimdi." dedi Judd, dalga geçerek. Yanımda duran Judd'a baktığımda gülümsediğini gördüm ve ben de buna dil çıkarak karşılık verdim. Kırmızı kartla 3 numaralı kapıdan geçtikten sonra en başta duvar diplerinden dikkatli dikkatli yürüsek de önümüze ne kapı ne de Tox çıkmıştı, böylece biz de rahatlamıştık.

"Sus sen," dedim ardından. "Ama gerçekten, burası ne kadar büyük? Daha ne kadar ilerleyeceğiz bir kapı görene kadar?" Sıkılmaya başlamıştım. Ne yapmalıydık? Ayağımızı yere vurup, bağırıp çağırıp olay mı çıkartsaydık? Belki o zaman doğru yerde olup olmadığımızı görebilirdik. O sırada Kai arkamdan yaklaştı ve kollarını belime sarıp çenesini de omzuma koydu. "Sen de sıkıldın sanırım?" dedim yan gözle ona bakarak. Kai dudak büzüp başını salladı.

Üçümüzün önünde sessizce yürüyen kendi şekline geri dönmüş Grey'e baktım. Dediğimiz hiçbir şeye tepki vermemekle birlikte bizi susturmamıştı da. Ne düşündüğünü bilemiyordum. Kesin aklından bir şeyler geçiyordu, sürekli plan yapıp vazgeçip yeni bir şeyler yapıyordu büyük ihtimalle. Elinde ise hala kırmızı kartı tutuyordu, hatta o kadar sıkı tutuyordu ki kartın kırılmadığına şaşmak gerekirdi. Büyük ihtimalle bunu yaptığının farkında bile değildi. Tam onu uyaracaktım ki o konuştu.

"Sessiz olun." dedi elini kaldırıp bizi durdururken. O duvara yaklaşırken neler olduğunu sorgulamadan biz de onu takip ettik. Yaklaşık on adım ilerimizde koridor sağa ve sola olmak üzere ikiye ayrılıyordu. Dikkat kesilip koridorun ilerisinde birileri var mı diye duymaya çalıştım ama hiçbir ses yoktu. Kai ve Judd'ı arkamda bırakıp Grey'e yaklaştım.

"Birileri mi var?" diye sordum kendim bir şey duyamamış olsam bile. Her ne kadar ikimiz de temelinde vampir olsak da Grey şekil değiştiren de olduğu için kulakları benden daha iyi duyabiliyordu. Sadece benden değil Çukur'da bulundan çoğu vampirden daha iyi duyabiliyordu ve bu bizim için büyük bir avantajdı. Birileri bizi fark etmeden biz onları fark edebilirdik. Bana çabuk bir bakış atıp başını sallayarak onayladı.

Daha fazla ayrıntı soracaktım ki Judd konuştu. "Üç kişiler." O, Grey gibi şekil değiştiren olmasa da melezdi ve vampir tarafını Toxlardan aldığı için normal bir melezden daha güçlüydü. Her ne kadar onun melez olduğu gerçeği hoşuma gitmese de o da bugün işimize yarayacaktı. "Soldan geliyorlar."

Ne yapacağımızı düşünerek birkaç saniye daha oyalandık. Az da olsa ben de ayak seslerini duymaya başlamıştım artık. Ama buna rağmen ne yapacağımıza hala karar verememiştik. Geldikleri yöne mi gitmeliydik, gittikleri yöne mi? Geçmelerini beklemeli miydik? Yoksa onlar gelmeden harekete geçmeli miydik? Gerçi ikinci şık için artık çok geçti. "Kai," diye fısıldadım elimi arkaya doğru uzatarak. Kai'ın eli hemen elimi kavradı ve ben gücünü emmeye başladığımda en başta şaşkınlıkla hafifçe inlese de itiraz etmedi.

NEW SOLDIERS (The Vampire Diaries - The Originals Fan Fiction) (Türkçe)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin