RAWA "MUQALAD"
Ida'nın her zamanki o soğuk gülümsemesi yine kaplamıştı yüzünü. İçkisinden bir yudum aldıktan sonra minik katliam ekibimize hızlıca göz gezdirdi, bizimle ne kadar gurur duyduğunu anlamamız için suratında oluşan o soğuk gülümseme yeterliydi. Ben de Ida'nın gülümsemesinin verdiği keyifle sırtımı koltuğa yaslayıp herkesin korktuğu o insanlara baktım.
Tam solumdaki rahatsız sandalyede sanki bir tahtta oturuyormuş kadar rahat duran Hwangak vardı. Gerçek adı Jian'dı ama Ida kendi adımızı kullanmamız için bizi zorlamazdı, bizde samimiyetten ne kadar uzaksa o kadar mutlu oluyorduk. O yüzden gücümüze ve görevimize uygun hepimizin kendi dilindeki sıfatlarla hitap ediyorduk birbirimize.
Saçlarını bugün özel bir gün olduğundan jöleyle geri yatırmıştı ve bu çekik gözlerinin daha da ön plana çıkmasını sağlamıştı. Beyaza yakın teni, koyu saçlarıyla tam bir tezatlık oluşturuyordu. Kulağında haç sembolü olan bir küpe vardı. Dindar olduğu için değildi bu, sadece haç sembolünü seviyordu. Yakası açık beyaz gömleğinin içine taktığı siyah kolyesi, siyah yüzükleri ve daha önce çıkardığını görmediğim siyah bilekliğiyle her zamanki gibi aramızdaki en dikkat çekici kişiydi.
Hwangak her zamanki rahatlığıyla Ida'ya gülümsüyordu ve onun gülümsemesi Ida'nın aksine ışık saçıyordu. Onu dışarıda gören biri hiçbir şekilde böyle bir ekibin parçası olduğunu tahmin edemezdi belki de. Ama onun bu rahat tavrı, gücüyle birleşince insanları delirtmeye yetiyordu. O, cadıların en üst seviyesiydi. Hepimiz gibi bir denek ve türünün tek örneğiydi. İnsanlara istediği şeyleri gösterebiliyor ve bunun gerçek olduğuna inandırabiliyordu, adeta bir illüzyonist gibi. Zaten lakabı da bu yüzden Hwangak'tı.
Pencerenin kenarında duran Reisende'ya baktığımda ise güneş ışığının açık renk tenini aydınlattığını ve onu kutsanmış biri gibi gösterdiğini gördüm. Aslında kutsanmış desek de yanlış sayılır mıydı ki? Bütün gezginler yok olmuştu ama o bir Tox olduğu için hala hayattaydı ve artık sıradan bir gezginden çok daha fazlasıydı. Bu kutsanmak değilse kutsanmak neydi ki?
Gerçek adı Emmett olan Reisende hiçbir zaman gerçek adını kullanmayı sevmezdi. Nedenini hiçbir zaman sormadık ama hepimizden daha da uzaktı gerçek adına. Beyaza yakın sarı saçları her zamanki o dağınık haline kıyasla daha düzgündü. Boğazlı siyah bir kazak giymişti, oldukça şık duruyordu.
Sıradan görevler dışında bir göreve gideceğimiz zaman hepimiz dış görünüşümüze çok daha dikkat ederdik. Bunu hiçbir zaman konuşmamıştık, böyle bir şey yapma kararı da almamıştık. Ben bunun sebebinin karşımızdakilere duyduğumuz saygı olduğunu düşünüyordum ama diğerleri de aynı şeyi mi düşünüyor bilmiyordum. Bugün gideceğimiz görevde işe karşımızdakiler gerçekten saygı duyduğumuz kişilerdi, Ida'nın dahi saygı duyduğu kişler.
Üstüme vücudumu saran beyaz, beli hafif açık bir bluz giymiştim. Esmer tenimin üstünde olduğundan da beyaz duran bu bluzun altına ise bol bir pantolon giymiştim. Kıyafetlerim belki Hwangk kadar şık değildi ama benim için görevlerde şık giyinmek kadar rahat olmak da önemliydi.
Kahkülüm gözlerimin önüne girmesin diye sabah kendim kısaltmıştım, bugün ufak şeylerden rahatsız olamazdım. Gözüme koyu bir makyaj yapmış ve suratımın en çok dikkat çeken yeri olan kaşlarımın o kadar belirgin olmasının önüne geçmiştim. Siyaha yakın rujumu sürerken gümüş hızmamı takmayı da ihmal etmemiştim. Makyajımla sade kıyafetime biraz hareket getirmeyi ummuştum.
Reisende'ın pencereden dışarı bakan mavi gözleri bir anda bana döndüğünde onu izlediğimi fark etti ve hafifçe gülümsedi. Onu tanımayan biri belki buna bir gülümseme demezdi ama ben bunu anlayabilecek kadar uzun süredir onunla çalışıyordum. Sonra da gözleri Ida'nın gözleriyle buluştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEW SOLDIERS (The Vampire Diaries - The Originals Fan Fiction) (Türkçe)
FanfictionMystic Falls'ta kabuslar gerçek oluyor. Karanlık gelecek daha da kaçınılmaz hale geliyor. Rayna'dan yeni kurtulan Stefan evine, Mystic Falls'a döndüğünde hiçbir şeyin bıraktığı gibi olmadığını görür. Kasabaya yeni baş belaları gelmiştir. Katheri...