ARINA HOLT
Gözlerimi açtığımda hiç bilmediğim bir yerdeydim. Yattığım yatağın yumuşaklığı öldüm de cennete mi düştüm diye sorgulamama sebep oluyordu. Buraya gelmeden önce ne olduğunu hatırlayamıyordum.
Ne olduğunu anlayamayarak korkuyla kafamı sola çevirdiğimde yanımda duran boş sandalyeyi gördüm ve ardından odada tek başıma olduğumu düşünerek rahatladım. Sonrasında kafamı öteki tarafa çevirdiğimde ise kapıda bana endişeyle bakan yüz hatları tatlı sayılabilecek bir çocuk gördüm. Bütün halsizliğime rağmen "Nerdeyim ben?" diye sormayı başardım.
Adını bilmediğim çocuk bana doğru bir adım attı. Keskin çene hatlarına sahipti ve kalın kaşlarını çatmıştı. Sorumun üstüne daha çok mu endişelenmişti yoksa bir şeyden mi korkmuştu anlayamıyordum. Elini kot pantolonun cebine sokarak "Arina?" diye sordu. Neyden bahsettiğini anlamadığımı belli edecek şekilde kafamı salladım. Tanımadığım çocuk kaşlarını daha da çok çattı. Yavaş adımlarla bana yaklaştı.
Ama yaklaşmasını istemiyordum, kim olduğunu bile bilmiyordum. Başımın dönmesini ve ağrısını boş vermeye çalışarak yataktan kalkmaya çalıştım ama oturmayı bile zar zor başarmıştım. "Yaklaşma." diye bağırınca çocuk olduğu yerde durdu. "Kimsin sen?" diye sordum yüzündeki o dehşet verici ifadeyi görmezden gelerek.
Karşımdakini tanımıyordum. Nerede olduğumu ve öncesinde ne olduğunu bilmiyordum. Daha da kötüsü... Kuruyan dudaklarımı zar zor oynatarak oğlana döndüm ve ifadesiz bir şekilde konuştum. "Ben kimim?"
KOL MIKAELSON
O iki kelime bütün dünyamı karartmaya yetmişti. Hatırlamıyordu, hiçbir şeyi. Aramızda yaşananları hatırlamıyordu, benim kim olduğumu hatırlayamıyordu. Daha da kötüsü kendisinin bile kim olduğunu hatırlayamıyordu.
Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Onun bana bu kadar boş gözlerle baktığının görünce boğazım düğümleniyordu. İlk tanıştığımızdan beri hep çok yakın olmuştuk, bana hep sevgi dolu gözlerle bakmıştı. Beni sevmişti. Ben çaresizce Jac'ın peşinden koşarken o beni sevmeye devam etmişti ve şimdi bunu hatırlamıyordu. Ben ise ona aşık olduğumu fark ettiğim ilk anı dün gibi hatırlıyordum.
Mystic Falls'a geldiğimde hızlı adımlarla Salvatore Malikanesi'ne doğru yürümeye başladım. Klaus'la aptal bir kavga etmiştik ve herkes onun tarafını tutunca öfkeyle kendimi evden dışarı atmıştım. Nereye gittiğimin farkına bile varmadan kendimi burada, Mystic Falls'ta bulmuştum. Bacaklarım, beynimin komutunu beklemeden kendi kendilerine hareket ediyordu.
Nefret ediyordum, bu dünyadaki herkesten nefret ediyordum. Çünkü herkes çok masummuş gibi bir maske takıyordu ve kimsenin gerçek yüzünü göremiyordunuz. O masum Caroline bile yavaş yavaş Klaus'a benzemeye başlamıştı. Saf kalpli bir insan istiyordum, ailem gibi olmayan birini. Yüzünden dürüstlük ve mutluluk akan biriyle tanışmak istiyordum. Her şeye rağmen yardım etmeye çalışan birisiyle. Böyle biri var mıydı cidden bu dünyada?
Malikaneye vardığımda hiç oyalanmadan kapıyı çaldım. Belki Arina'yla konuşmak sinirimi yatıştırmama yardımcı olurdu. Uzun bir süre bekledikten sonra kapı açıldı. Kapıyı açanın Arina olduğunu görünce biraz olsun rahatladım. Bu sinirli halimle Salvatorelardan biriyle ya da Rhea'yla karşılaşmak istemiyordum.
Arina'nın saçları çok dağınık bir şekilde at kuyruğu yapılmıştı. Üstünde ona çok bol gelen ve "Hufflepuff" yazan bir tişört, altında ise kısa ve rahat bir ev şortu vardı. Ayaklarına ise tüylü ve uzun kulakları olan tavşan şeklinde bir terlik giymişti. Beni hiç takmadan dondurmasını büyük bir aşkla kaşıklamaya devam ediyordu.
![](https://img.wattpad.com/cover/70769164-288-k884611.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEW SOLDIERS (The Vampire Diaries - The Originals Fan Fiction) (Türkçe)
Hayran KurguMystic Falls'ta kabuslar gerçek oluyor. Karanlık gelecek daha da kaçınılmaz hale geliyor. Rayna'dan yeni kurtulan Stefan evine, Mystic Falls'a döndüğünde hiçbir şeyin bıraktığı gibi olmadığını görür. Kasabaya yeni baş belaları gelmiştir. Katheri...